Arama

Popüler aramalar

‘’Mucize‘’

Arada çok ciddi güç, kalite ve en önemlisi motivasyon farkı olmalı... Ama bu fark sahada görülmüyor...Trabzonspor yükün çoğunu ve futbolun profesyonel kalitelerini orta sahaya yükleyip, aşırı basit ancak işe yarayan bir hücum taktiği ile oynuyordu: Selçuk ve en çok da Colman büyük bir enerji ile hem savunma boşluklarını dolduruyor, topu kesip, kullanışlı hale getirdikten sonra takımı hücuma çıkartıyorlardı... Topla buluşup başını kaldıran her Trabzonlu pası hemen Buca defansının arkasına istekle giden Burak ’a gönderiyordu...

Gerek baskın yaparken gerekse set düzeninde Trabzonluların golü inatla savunma arkasından aradığı ortada iken Bucalılar arka tarafa konsantre olamadılar. Defans arkasına Colman, Selçuk, Brozek, Giray, Egemen, Umut, Burak pas geçirdiler ama bunu yalnızca Jaja yapamadı... Jaja ile bomboş kalan forvet arkasında Colman da, Selçuk da organizatör ve golcü kimliklerini Jaja ’dan daha iyi sergilerlerdi...

İkinci yarıda Trabzonlular tükenmişcesine durgunlaştılar. Hücum bölgesine bile nadiren geçtiler... Oyunun kontrolünü ele geçirip, topu daha iyi paylaşarak hücum eden ve Fenerbahçe’ye üç atan Bucalıların Trabzon’a da gol atması gayet mümkündü: Jebrin ve Abdülkadir birer tane kaçırdıktan sonra birlikte enfes bir sayı yaptılar...Maç boyu ortalarda görünmeyen Umut’un saniyeler içinde tek başına attığı gol, Kamil’in değiştirmediği yanlış kramponun ve metafizik güçlerin bir hediyesi idi...

Şampiyonluğa giden takımlar nadiren mucizelerden yararlanırlar. Trabzon da gayet kötü oynadığı Buca maçından mucize eseri çıktı... Buca ikinci büyük maçı da böyle saçmasapan kaybetmemeli idi...

09 Mayıs 2011, Pazartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Buca attı, Buca yedi‘’

Hatta bu oyun yapısı Bucalılar’ın istediği bir şeydi. Fenerbahçe oyunun ilk bölümünde pasların çoğunu Bucalılar’ın baskı yapmadığı bölgede yaptı. Zamanının çoğunu orta sahanın 15-20 metresinde harcadıklarını fark edemediler... Buca’nın yumruk gibi kapanıp, topu Fenerbahçe’ye bırakmasına kananlar, rakibin dişleri olmadığını sandılar. Galibiyet motivasyonu, Fenerbahçe’de bütünlükçü oyun anlayışını bozdukça, defansif zaafiyetler Lugano’nun yaldızını kazıdı. Bomboş bir yan topa ceza sahasında Bucalılar iki kez vurunca sayıyı da yaptılar.

Emre’nin direğin üstüne giden müthiş şutu beraberliği sağlamasına karşın, belki de Fenerbahçe’nin uyanmasına engel oldu: Skorun eşitlenmesine rağmen Fenerbahçe’de değişen bir şey yoktu. Sadece topu alan oyuncular hareketleniyor, ancak kapalı ve kademeli savunmanın üzerine dripling yapmaya çalıştıklarında oyun tıkanıyordu. Fenerbahçeliler’in tersine Buca, hücuma gittiğinde daha fazla boş koşu yapıp kaleye daha etkili yaklaşıyordu. Bir kez kaleye kadar gidip kötü vuran Musa, Lugano’nun arkasına iki kez kaçtı, üçüncüsünde Abdülkadir golü yaptı. Buca ikinci yarıya da baskın futboluyla bir gol yaparak başladı anca önceki gollerde olduğu gibi bu gol de Fenerbahçe’nin işine yaradı. Buca attıkça, blokların arasını boşaltıp gol yedi. 3-1’lik inanılmaz skor 15 dakikada 3-4’e geldi. Fenerbahçe Buca’nın taktik kontrolü yitirmesi sayesinde yakaladığı fırsatı, büyük takımlara yaraşır şekilde inançlı, coşkulu, ve tempoyu hep forse ederek değerlendirdi.

25 Nisan 2011, Pazartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Her şey geçici‘’

Galatasaray tanınmaz haldeki Manisa’yı yendi ama Galatasaray’ın dünkü futbolunda nasıl gelişme var diye irdelemenin ne değeri ve ne gereği var ki. Bu galibiyet unutulası bir sezonun avuntusu olabilir mi? Bu takımdan seneye kaç kişi kalır? Yeni başkan takımı büyük ölçüde değiştirmezse daha en baştan hayal kırıklığı yaratmaz mı? Bu takım milyonları istikrarlı olarak üzen bir takım... Bu takım başkan götüren bir takım... Bu takım büyük bir camiada ağabeyleri-kardeşleri küstüren bir takım: Değişecek!

Önceleri büyüklere karşı oynayanlar kendilerini gösterip piyasa yapmaya çalışırlardı. Dün de sanki Galatasaraylılar düzgünce bir takıma gitmek için kendilerini göstermeye çalışır gibi istekliydiler. Galatasaray’ı deplasmanda ikileyen Manisa ilk yarıda sezonun en baygın en amaçsız futbolunu oynadı. Dixon-Kalabane daha maçın başında feci hatalar yaptı. İki taç çizgisi arasında kimseye nefes aldırmayan Yiğit İncedemir yanından geçip gidenlere ayak bile uzatamadı. Galatasaray’ın temposu karşısında Manisalılar umursamaz bir yavaşlıkta oynayınca Arda daha maçın başlarında iki gol atıp maçı erken bitmiş havasına soktu.

Manisa hücumları kurguladığında takımın kalitesini iki gömlek yükselten Mehmet Güven doğru dürüst bir pas yapmayınca hücumcular paslandı ve Manisalılar hücum haklarını kullanmadılar. İkinci yarıda Bekir ortalamaya başlayıp Isaac de geriye gelerek Galatasaray’a kafa tutunca Manisa belini biraz doğrulttu ve maça ortak oldu. Ancak ezberlediği yapıdan uzak, dağınık bir hücum yapısında daha fazlasını yapmaları zordu. Artık Galatasaray’ın artıları övülmeye, eksileri eleştirilmeye değmez. Manisaspor’un sezonu düşük bir motivasyon ve gerileyen futbolla götürmeye başlaması üzücü.

19 Nisan 2011, Salı 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Hayal kırıklığı‘’

Önceleri “büyük” takımın ne yapacakları belli, karşısındaki takımın yapacakları da belirsiz olurdu... Bu artık Manisaspor için geçerli değil; kadro rotasyonuna gitseler bile hiçbir koşul altında hepten dağılmıyor, paniklemiyor, çözülmüyorlar. Toplarını oynuyor, sonucu da takım olmanın avantajını kullanarak elde ediyorlar...

Beşiktaş ligin en iştahlı ve lezzetli hücumlarını yapacak gösterişli bir kadroya sahip olmasına rağmen, beklenmedik şekilde hücum edemeyen bir takıma dönüşmüş durumda... Beşiktaşlılar gayretli olmalarına rağmen, işler halde bir hücum planları yok...

Bobo’nun ilk yarıda orta sahada topla yüzünü dönüp asist üretme ve organizasyonu başlatma “taktiği” Hüseyin ve Dixon’ın savunma hattını terkedip ilk toplara baskı yapması ile kolayca atlatıldı... Bunun dışında Beşiktaş hücumu, yalnızlık öyküleri üretti... Futbolda yalnızlıklar, uyumsuzluk ve takım olamama hastalığının görünümüdür...

Simao ve Quaresma, takım oyununun da en iyisini pekala oynayabilirler. Hal böyle iken, Simao ve Quaresma’nın sürekli top tutup, dripling üzerinden ve çalımla adam eksilterek her işi tek başlarına yapmaya kalkmaları da takım halinde oynamaktan uzak olmanın ve “yalnız” kalmalarının sonucudur...
Beşiktaş’ın Fernandes ve Ekrem’in tek paslarıyla yaptıkları verkaç sonucu topu kalenin ağzına kadar etkili şekilde getirdikleri atak da aslında gerçek çözümün, oyuncuların yerlerinin değiştirilmesinde değil, doğru futbol anlayışında olduğunun kanıtı gibiydi... Hücumlar tıkandıktan sonra çekilen ümitsiz şutları ve orta sahadan yapılan iyimser ortaları gerçekçi hücum girişimleri olarak değerlendirmemek lazım...

Doğukan’ın temiz, net ve enerjik futbolu çoğu ustada yoktu...

Schuster’in oyun anlayışı ve oyuncu tercihleri, futbolcular için de tribünler için de yıpratıcı: Quaresma yedekte bekletilecek, Ernst de uzatmanın son dakikasında sahaya girecek futbolcular değiller...

Daha şuurlu oynayan ve gole daha yakın olan Manisalılar, Beşiktaş ikinci yarıda saldırmaya başladığında maçı, kopartılacak kıvama getirdiler ama bu kez sayı yapamadılar...

12 Mart 2011, Cumartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Puan taraftarın‘’

Skor dezavantajına rağmen, Trabzon’un kadro yapısı Kayseri’ye oyunsal bir avantaj kazandırıyordu. Maç boyu forvete 37 ve 50’de iki kötü pas atmaktan fazlasını yapmayan Jaja’nın varlığı bile fazla iken, Selçuk’un yokluğunda maça Alanzinho ile başlamaları Trabzonluları gayet riskli bir “çok hücumculu-az orta saha” futbolu oynamaya mecbur bırakıyordu.
Kayseri, orta sahadan çabuk ve dikine oynayarak çıkıp, topu özellikle, inatçı, her rakibinden hızlı ve dayanıklı, iki ayağıyla da çalım atabilen ve asisti seven Amrabat’a geçirdikçe etkili oldu ve beraberliği de nispeten çabuk yakaladı.

İkinci yarıda pas servisini organizasyon anlayışından yoksun adamlar yerine Colman yapınca Burak topun hakkını veriverdi.

Skor üstünlüğü gene Trabzon’da ancak futbol kalitesi de gene Kayseri’de idi: Boş koşular daha çok ve kararlı olunca, topu kullanmak daha kolay, futbol daha verimli ve zevkli oluyor. Kayserililer topu daha iyi paylaşarak enerjilerini daha iyi kullandılar, nedense hep bomboş bırakılan Ziani’nin şefliğinde Trabzon kalesine rahat rahat gidip rekor sayıda pozisyon buldular.

Beraberlik golünü atmanın çok yakıştığı Glowacki’nin ikisi çizgi üzerinde kestiği sayısız top olmasaydı Kayseri 3 puanı güle oynaya alırdı.

Trabzon’a puanı taraftarının son dakikalardaki müthiş baskısı kazandırdı.

Yunus Yıldırım, Mehmet Eren’e yapılan penaltıyı verebilseydi, çok çok iyi bir maç yönetmiş olurdu.

28 Şubat 2011, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’3 puan bu oyundan iyi‘’

Bucaspor, kurayı kazanıp göz açtırmayan kuzeydoğu rüzgarını arkasına alınca önemli bir avantaj kazandığını düşünen taraftarlar bu maçın farklı olacağını hemen gördüler. Bursaspor, maça yüksek tempoyla girip, bir buçuk dakikada 3 korner kullanınca maça baskıyla başlamayı düşünen Bucalılar sahalarından bile çıkamadı.

Buna karşılık hücumu, önde Miller arkalarında Volkan, Batalla, Ozan’la kuran Bursa, genel olarak rakip ceza sahasında oynamasına rağmen kale önünde etkili olamadı. Ali’nin sağ bekten yaptığı bindirmeler ve kullandığı toplar dört hücumcunun birlikte ürettiğinden daha tehlikeli oldu.

Buca; Musa’sız oynarken, hücum kalitesi sıfıra yaklaşıyor. Bu maçla orta sahanın en kritik noktasında görev verilen Kamil Ahmet, oyun kurmakta ve hücuma karakter kazandırmakta çok aksayıp, Leko da kötü uzun toplar atınca
ev sahibi takım 3. bölgeye zor yaklaştı. Buca’da yaratıcı ve bitirici işleri yapacak olan Erkan, birlikte oynayacağı adam bulamayınca top kullanmak için duran topları bekledi. Buca’nın en tehlikeli atakları da Erkan’ın tehlikeli iki kornerinden geldi.

2. yarıya iki teknik adam da hücuma dönük değişikliklerle girdi. Ancak daha hiç birşey oynanmadan Batalla’nın serbest vuruşu kalabalık arasında yerden sekip köşeden gol olunca Bursalılar’ın mental yapıları tehlikeli şekilde değişti. İlk yarıdaki göz dolduran, inatçı ve sağlam Burasspor gitti. Yerine çekingen, 1-0’la mutlu olabilen, güvensiz bir Bursa geldi. Buca; Erkan ile sağ kanadı iyi kullanıp, oyuna hakim oldu. İyi bir maç yöneten Özgür Yankaya’nın 51’de Erkan’ın defans arkasına kaçıp, ceza sahasında düşmesine penaltı (ve kırmızı kart) hükmetmediği gibi Erkan’a da sarı göstermemesi maçtaki en kritik karardı. Maçın son bölümünde Buca’nın geride risk alıp, defansta geniş alanlar bırakmasını Bursalılar usta ayaklarıyla daha iyi değerlendirebilselerdi fark daha da büyüyebilirdi.

İki takımın da kendi hedeflerine koruyabilmeleri için bundan ikişer gömlek daha iyi oynamaları gerek...

26 Şubat 2011, Cumartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Pas mı, şut mu?‘’

Aslında maçın başında rakibe yüklenip, kapalı savunmaya hücum etmek Manisaspor’un karakteristiği değildir. Tersine, Manisalılar sabırlı ve soğukkanlı şekilde alan savunması yapıp, rakip atakları ön liberoda göğüsledikten sonra, sürpriz koşularla çabuk çoğalarak geniş alanda baskın yapmayı severler...

Ancak maç, Manisa’nın istediklerini Trabzonlular’ın yapması ile başladı. Lider, hemen her atakta dikine oynayarak 3. bölgeye çarçabuk geçmeye başladı... Bu oyun yapısında maçın hemen kırılması beklenirdi ki, Manisalılar golü hemen başta kornerden bulunca Fenerbahçeliler’in yüreği hop etti...

Trabzon’un futbolunda bir düşüşten söz edilmesine rağmen, futbolcuların arzusunda, ciddiyet ve konsantrasyonunda hiçbir sorun yok, basitçe, “oynayamama” sorunu var.

Geri düşen Trabzon’da Umut ve Burak’ın arkasındaki Jaja’da pasör ruhu olmadığı için, ya Jaja’nın arkasına bir on numara koyacaksınız(!), ya da bu üçlüyü bozmalısınız... Jaja’nın bir çok kere pas yerine her yerden şutu denemesi hücumdaki birliktelik duygusunu bozdu ve herkes gördüğü yerden vurmaya başladı... Jaja’nın bir pasör gibi hareket ettiği ilk pozisyonda da beraberliği buldular...

Manisa’da Murat Erdoğan’ın en uçta yerleştirilip orta sahadaki baskıdan kurtarılması ilginç bir düşünceydi. Ancak Murat ilerideyken Mehmet Güven’in de yokluğunda Yiğit İncedemir hem top kesip hem de pas servisi yapmakta çok zorlandı. Mehmet’in attığı paslardan mahrum kalan Simpson, driplingle kendisi içeri girene kadar oyuna soğuk kaldı...

İsaac’in sakatlığından sonra ibre tamamen Trabzon’a döndü. Oyuna geç girdiğini düşündüğüm Alanzinho’nun zemberekten boşanmış zıpçıktılıklarından sonuncusundaki şutu, Karadeniz’i ayağa fırlattı...

Her aldığı topta gole yaklaşan Umut ve Burak, düzenli servis alırlarsa Trabzon çok rahat eder...

22 Şubat 2011, Salı 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Maç Aykut Kocaman'ın‘’

Orta sahada sağlam ve soğukkanlı durup, rakibin konsantrasyonunun bir an bozulmasını bekleyebilen bir oyun kültürünü yerleştirdiler... Ama Fenerbahçe ilk yarım saatte son derece tempolu bir futbol oynadı ve Manisa’yı planlarının ve alışkanlıklarının dışında kendi ceza sahasına bu kadar iten bir takım daha olmamıştı.

Manisalılar Kanaryalar’a frikik vermemek için yalnızca topun önüne geçmeye çalışınca Fenerbahçeliler orta sahada hemen hemen hiç top kaptırmayıp dikine driplinglerle ceza sahasına kadar rahat geldiler. Maçın hemen başlarında, Manisa daha ne olduğunu anlamadan kopartma arzusuyla çoğaldılar, dönen topları da kazandılar ancak üçüncü bölgede hiç organize olamadılar.

Başta Semih, becerikli ayaklar hiç vuruşbile deneyemedi... Bu bakımdan, Manisa’nın atak yapısı daha gerçekçi, atak sayısı daha az olduğu halde çok daha etkili idi... Pozisyonları da zaten onlar buldular...

İkinci yarı Karaman’ın hamlesi Manisa’ya sayıyı yaptırdı. Simpson Bekir’i alıp sağa geldi, Fenerbahçe’nin savunma düzeni bir an çorbaya döndü. İki etkili bindirme yapan Simpson’ın arka direğe gönderdiği top, Kahe’yi bomboş bıraktı... Beklemeye geçen Manisa iki kere daha gole yaklaşıp golü atamayınca meydanı Fenerbahçe’ye bıraktı... Kocaman’ın karşı taktik hamlesi Fenerbahçe’ye inisiyatifi ve maçı kazandırdı: Öncelikle hücumda kafa karışıklığından kurtulup topları Semih’e oynamaya başladılar... Penaltıyı yaratan Semih, 68’de şaşkınlık uyandırıcı bir gol kaçırdı ise de hücumun şablonunu yerine oturtan adam oldu.

Diğer kritik taktik değişiklik, Niang ve Topuz ‘un çizgiden kurtulup, kaleyi daha karşıdan gören koridora geçmesiydi. Bu oyuncular topu her aldıklarında tehditkar bir duruş kazanınca alternatifli bir atak yapısı kazanıldı. Fenerbahçe maç sonuna kadar süren oyun iştahı ve birkaç taktik düzenlemeden sonra haklı bir galibiyet aldı..

06 Şubat 2011, Pazar 11:00
YAZININ DEVAMI