Arama

Popüler aramalar

‘’Sorunlar sürüyor‘’

Rijkaard’ın Galatasaray’da kariyer hedefi olmaksızın görev yapması takımı üst hedeflere götürecek bir coşku düzeyinde olmaması dezavantaj. Ancak futbolcular da oynanan berbat futboldan sorumlu. Çünkü Rijkaard dahil hiçbir hoca bu kadar tutarsız, sorunlu bir futbol kurgulayıp futbolcusundan başarı isteyemez. Kaldı ki, oyun içindeki birçok düğümü futbolcular insiyatif kullanarak çözmek durumundadır. Biraz oyun zekası, biraz arkadaşlık, biraz koşu, biraz gurur, biraz renklere sadakat çözüm üretir, fark yaratır. İyi takımların sahip olduğu özellikler Galatasaray’da yoktu. Takımın ruhen ve bedenen en dik adamları Mustafa ve Ayhan dahil olmak üzere 6 kişi geride, sahanın en şık yerlerinde yerleşip oyuna ışıltı katacağı yerde hayal kırıklığı yaratan 4 yabancılı hücum ekibi de ileride yavaş, fikirsiz ve hedefsiz bir futbol sergiliyorlardı.

Bucaspor, her bölgede Galatasaray’dan biraz daha iyiydi. Fakat topu ve tempoyu Galatasaray’a bırakmaları büyük hata oldu. Rakiplerin dağınık, organizasyon yetersizliği içinde ve dayanışma yoksunu futbolunun üstüne gitseler, Galatasaray’ı ağır bir sınava sokarlardı. Şimdi neden yenildiklerini düşündüklerinde, Galatasaray’ın futbolunu gerekçe olarak gösteremezler.

Fark yaratan Ayhan oldu. İnisiyatif kullanıp üçüncü bölgeye yaklaştı, oyun zekasını ve gururunu ortaya koyarak presini yapıp topu kaptı, sprinti basıp caza sahasına yaklaştı. Kaleyi tutan tek şutu çekip maçı tek küfür etmeden izleyen pırıl pırıl taraftarını mutlu etti.

19 Eylül 2010, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kazasız belasız!‘’

Buca’nın Süper Lig’deki ilk maçını ligin kağıt üzerinde en güçlü ve gösterişli kadrosuna oynaması çok önemli bir sınavdı. Bucaspor Süper Lig’de henüz hiçbir istatistiğe sahip olmamasına rağmen teknik direktör ve bütün kadro büyükleri yenmiş, güzel futbolla büyük maçlar oynamış özel birikime sahip bir takım oldukları için önemli bir tecrübe birikimine sahiplerdi. Beşiktaş oyun başında, özellikle top ayağındayken hem yavaş hem de dağınıktı. Hücumdaki işi en belirgin olan Quaresma olduğu için takım oyununu ve sahanın her yerinden varyasyon denemeyi boşverip, her atakta Quaresma’yı buldular. O da önce minik şovlar yapıp, seyirciyi ayaklandırdıktan sonra kale önüne etkili toplar attı.
Kartallar eğer böyle yavaş oynayarak kapalı savunmaya hücum edecekse uçak gibi bir santrfora ve orta sahadan hücuma kararlılıkla gelen adamlara ihtiyaç duyuyor. İyi kadrolarda, hele ki elinizde Quaresma ve Nihat da varsa, kanat beklerinin hücumda sık sık görülmesi zorunludur. Hele ki elinizde Guti gibi her topu çabuk ve isabetli oynayan bir teknisyen varsa çevresinde bir sürü boş koşu olmalıdır.

Buca çok iyi oynamamasına karşın dizleri titremeden sakin ve derli toplu mücadele etti. İlk yarının sonlarında Beşiktaş savunma hattının arasına 4-5 adam gönderdiler. Ancak bir pasta dağılacak Beşiktaş stoperlerinin arkasına “o pası atamadılar.” İkinci yarı başlar-başlamaz Buca’nın oyun konsantrasyonunun en düşük olduğu anda Guti savunmayı ileride görüp Bobo’da koşuyu iyi yapınca Beşiktaş’ın golü çok kolay geldi. Beşiktaş’ın oyun karakterinin oturmadığı ortada. Müthiş işler yapabilecek potansiyelleri var ama bakalım ne kadarını başaracaklar. Son yarım saatte ileride ve geride rahat çoğalamamaları, kuvvet eksikliğindense çözüm zaman alacaktır. Bucaspor tipik bir Bülent Uygun takımı olacak. Ancak rakibin zaaflarını puana dönüştürecek olan gol meselesine derhal çözüm bulmaları gerekir.

15 Ağustos 2010, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kolay galibiyet‘’

Beşiktaş bu sezonu mutlu tamamlamasa ve hedeflerini büyük ölçüde yitirse bile, oynama arzusundan vazgeçmemişti. Manisa karşısında büyük ölçüde zorunluluktan kaynaklanan sebeplerle sahaya çıkan kadroda lig boyu yeterince forma bulamayan Necip, İsmail ve Rıdvan; forma bulduğu halde taraftarı tatmin edemeyip bir şeyler vermek isteyen Nihat ve Tabatalı kadro oyuna gayet ciddi sarılmıştı... Zaten Tabata dışındaki 4 Beşiktaşlı sahanın en iyileri oldular, İsmail-Nihat ikilisi nefis de bir gol yaptılar...

Manisaspor alan savunmasını ileride başlatmak istedi ancak eren ve Ferhat’ın arkasına giden her Beşiktaşlı topla buluşunca oyun tamamen tek yönlü bir hal aldı. Beşiktaş hem duran toplarla, hem de yan toplarla daha çok buluşup kaleye tam 7 vuruş yaptı...

İkinci yarıda tempo düşüp, kanatlar da durur gibi olunca tehditler Manisa kalesinden uzaklaştı, Beşiktaş uzak ve isabetsiz şutlar denedi. Ne zaman ki koşular başladı, hemen kolayca iki farklı öne geçtiler.

Manisa’da İsaac skandal bir futbol oynadığı (ya da hiç oynamadığı) için misafirler hücumda 45+’ya kadar tek deneme yapamadı... Maç boyu yürüyen, bütün ikili mücadeleleri kaybeden, her topu rakibe atan ve bundan hiç rahatsız olmayan İsaac, Manisa’yı mağlubiyete tek başına mahkum etti... Eğer Manisa biraz hücum edebilse hem Beşiktaş’ı biraz geriye itecek, hem de savunma biraz nefes alabilecekti... Ama hücum arzusu ve karakteri olmayan bir santrfor ile bu kadar... Beşiktaş iyi bir takım duygusuna sahip olduğunu gösterdi, gençleri de gösterdikleri gelişim ile gelecek sezona artık hazır.

08 Mayıs 2010, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Şampiyonluk koşusu‘’

Fenerbahçe kritik maçlara fırtına gibi girip, maçı erkenden kopartmak istiyor. Maça çok yüksek bir tempoyla girip ceza sahasına 3-4 kişiyle dalıp golü yapmayı amaçladıkları böyle bir maçı 3-0’lık Bursa maçında da görmüştük...

Eskişehirspor’un yapması gereken birkaç şey vardı, hiç birini yapamadılar: Topu iyi kullanamadılar, gol için orta sahadan hücum bölgesine etkili çıkamadılar, orta sahada pres yaparken topa mutlaka iyi baskı yapmak gerekir ama göstermelik bir presi Kanaryalar rahatsız olmadan geçti, Fenerbahçe’nin dayanılmaz temposunun geçmesini hasar görmeden atlatamadılar...

Fenerbahçe özellikle Selçuk’un iyi top dağıtımı sayesinde hücuma hep boş taraftan ve top kaptırmadan çıktı. Güiza ne kadar kaliteli bir takım oyuncusu olduğunu kanıtladı. Özellikle topla buluştuğunda Alex’in koşularını aksaksız pasla buluşturması çok etkili oldu. Özer-Güiza-Alex arasındaki pas bağlantıları çalışılmış ve çok gösterişli idi...

Fenerbahçe ikinci yarının başında yorgunluk duvarına çarpıp orta sahadaki baskısını hafifletti ve Eskişehirliler’e daha çok top bıraktı ve Eskişehirliler’in de demotivasyon duvarının altında kaldığı daha net görüldü. Es-Es aslında oyun yapılarına da uyan şekilde, geniş alanda 5’e 5 baskınlar yakalayıp, organize olamayarak topa basmayı ve hücumu sete çevirmeyi yeğledi.

Fenerbahçeliler gol iştahını yitirmiş olsa da yürüyerek hücuma gidip, duran rakibinin kalesinde pozisyon yaratmayı bildiler... İlk yarıdaki oyunu ve kadro kalitesi ile Fenerbahçe’nin bu koşusu şampiyonluğa, besbelli... Yine de ikinci yarıdaki suküneti, diğer rakipler değerlendirebilir, dikkat!

02 Mayıs 2010, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hep aynı senaryo‘’

Geçen haftaki protestolardan sonra Galatasaray’ın daha motive olup oyunsal bir sıçrama göstermesi beklenirdi. Ancak yine taraftarı doyurmayan, temposuz ve oldukça dağınık bir futbol oynadılar. Keita topla buluşunca hücumda hareketlenme oluyordu ancak Manisa ilk olarak Keita’ya atılan topları sonra da Keita’nın topu atacağı tek adam olan Baros’u doğru hamlelerle uzun süre önledi. Galatasaray’da oyunun gelişmesinin bazı oyuncuların kendine göstermelerine bağlı olmasının tek anlamı var: Galatasaray’da ikililer ve kendi kendine oynayan futbolcular var. Maçın büyük bölümünde takım futbolu oynanmıyor.

İkinci olarak Sarı-Kırmızılılar’da hücum, genelde yeterince çalışılmamış organizasyonlarla şekillenmiyor. Çözümü yetenekli futbolcuların yaratıcılıklarına teslim etmiş durumdalar. Manisaspor ilk bölümde sağ kanadı gayet iyi çalıştırdı. Güvenin bir vuruşu ve yan topu ile iki de pozisyon buldular. Ancak çok sayıda pası arka arkaya kaptırınca ilk golü atıp oyunun kontrolünü ele geçirme şansını yitirdiler. Sorun, Manisa’nın en büyük futbolcusu Isaac, Galatasaray stoperlerine toz yutturacak kapasitedeki Isaac defans arkasına maç boyu tek koşu yaptı, onu da yardımcının bayrağı önledi. Galatasaray’da bir-iki golden sonra tatmin olup oynamadan skoru koruma kötü bir özellik haline geliyor. Manisa bu riskli özelliği cezalandıracak hamleler de yaptı ama gene 1 golü az attılar. Hakem 3’lüsü büyüklerle, Manisalılar arasında çok görülen kötü yönetim standardını son derece yanlı kararlarla sürdürdü.

18 Nisan 2010, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Önce ciddiyet‘’

Kupa rövanşlarında 2-0’lık ilk maç avantajı eğer dikkatli ve ciddi olunmazsa, hiçbir şeyi garanti etmeyecek bir skordur.

Fenerbahçe’nin rakibi küçümsediği, çıkardığı kadrodan da, çıkan kadronun hiçbir şey oynamamasından da belliydi.

Daha istekli ve iyi oynayan, kimi bölümlerde oldukça şık işler yapan Manisalılar, daha maçın başında öne geçince, fark bire indi. Bu Manisa’nın üstün oyunu sürerken, Fenerbahçe’de en ufak bir uyanma, silkelenme emaresi bile görünmüyordu. Tarzanlar hücum bölgesine rahat rahat gelip, gollük fırsatlar bulurken, Fenerbahçe özellikle hücumda kayıpları oynuyordu. Gökhan’a atılan dikine topları, Hüseyin anında kolaylıkla önledi. Ve Fenerbahçe ilk organize atağını 40’ta Alex’in Vederson’a attığı isabetsiz pasla biten girişimiyle yaptı.

İkinci yarıda Fenerbahçe’nin futbolunda belirgin hiçbir düzelme yoktu ama Manisalıların da ikinci golü bulacak yolları tükeniyordu. İsaac, zaten başından beri inanılmaz şekilde hücum yapmayı istemeden defansın arkasına tek ciddi koşu yapmadan oynuyordu, Güven ve Simpson da yorulunca, 3. bölgeye daha az top taşındı. Buna rağmen İsaac ve Güven’le iki çok önemli pozisyon yakalayıp, defansın hiçbir müdahelesi olmamasına karşın golü yapamadılar. 64’te Alex’in sergilediği resital, ilk kupa finalistini maçın bitiminde yarım saat önce belirledi. Ancak Manisalılar biraz dikkatli olsalar, Kanarya’nın kalbini kıracak şok bir sonuç alabilirlerdi.

Aytekin Durmaz, Fenerbahçe’yi lüzumsuz yere ince ince kollayıp, Alex, Deniz, Emre ve Santos’un kartlarını vermeyerek, çok kötü bir yönetim gösterdi.

14 Nisan 2010, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Beşiktaş bırakmaz‘’

Geri düşüp, oyunun kontrolünü yitirmek büyük takımların alıştıkları bir şey olmadığından, Beşiktaş’ın işi maçın başından itibaren çok zordu: rakibin taktiği tıkır tıkır işliyor ve elinizden bir şey gelmiyor. İşleri düzeltmek için sahaya büyük karakter ve emek koymak lazımdı...

2-0 geriye düşmekten kötüsü, Beşiktaşlılar’ın aşırı sinirlenip, kötü fauller yapmaya ve hakemle her düdükten sonra konuşmaya başlamaları, bütün konsantrasyonun kaybolması ve maçtan neredeyse kopmaları söz konusuydu... Rüştü’nün Mehmet’in kafasını kurtarışı ise maçın dönüm noktası oldu...

Beşiktaşlılar oyunu 6-7 dakika korkunç bir tempoya yükseltip, başta Ernst ve Fink, orta sahadan ceza sahasının içine dikine koşan adamlar gönderdiler, Tello servis alternatifi bulunca güzel paslar attı. Fink’in vuruşu gol olsa, yıkım gibi başlayan maçı hemen ilk yarım saatte dengeleyeceklerdi...
Savunmacıların toplara müdahalesi çok titiz ve net olmalı. Maçta ilk toplara savunmacıların müdahale ettiği ve boşta kalan toplardan 3 gol atıldı...

Eskişehirliler önce hücumdan vazgeçtiler, sonra savunma yerleşimini boşverip, güdüleri ile Rüştü’nün kurtarışı ise maçın dönüm noktası oldu... Savunma yapmaya çalıştılar... Es-Es tükendikçe Beşiktaş coştu...

Rakibi düşürene kadar çok zorlanan Beşiktaş, Eskişehir oyundan çekilince, ne kadar güçlü olduğunu, özellikle kanatları kullanırken ne kadar çok tekrar yaptığını ve oyun kalıplarını ne kadar iyi oturttuğunu gösterdi. Saat gibi çalışan bindirmeler ve o koşuları destekleyen paslarla göz kamaştırdılar... Zarif olmasa da müthiş tempolu ve yardımlaşmalı oynayan Beşiktaş, bu maçtan kopmadığı gibi ligden de kopmayacaktır...

28 Mart 2010, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tarihi bir dakika!‘’

Fenerbahçe taraftarı 19:59’dan 20:00’a kadar, yalnızca bir dakika içinde destan yazdı. Özhan Başkan’a riyasız ve kalpten alkışlar ile yaptıkları hem sevgi hem de saygı duruşu, bütün Türk sporuna verdikleri, gözleri yaşartan muhteşem bir armağandı.

Özhan Canaydın ve Fenerbahçe taraftarının birlikte yarattıkları o dakika asla unutulamaz...

O dakika, Türk sporunun belki de yaşadığı en olgun, en sevgi dolu ve en saygın spor dakikası idi...

O dakika bundan sonraki derbilerin atmosferini de diğer futbol maçlarını da değiştirecektir...

O dakikayı yaşatan herkese sonsuz teşekkürler...

Hem diziliş hem de taktik açısından uygulama üstünlüğü de Manisa’da olmasına karşın orta sahada başta Mehmet Nas ve Nizamettin çok fazla top kaybetmeseler, defansın arkasına koşan adamları ile tek isabetli pas ile sayı yapmaya çok yakındılar.

Fenerbahçe, rakip ileride hızlı ve kalabalık olduğu için bekleri hücuma gönderemedi ve kanat aksiyonları gerçekleştiremedi. Tempo da iyice yavaş olduğundan, futbolcular gol için özel bir beceri göstermek durumunda idi...

Fenerbahçe’deki pozisyon bulamama problemi krize dönüşmek üzere iken Güiza kendi arkadaşlarından sezon boyu almadığı asisti Orkun’dan aldı. Fenerbahçe ilk golün ardından konsantrasyonlarını dağıtmadan rakibin kafasının karışıklığını değerlendirip, ikiyi de yaparak tabloyu bir anda değiştirdi...

Fenerbahçe istediğini tabelaya yazdırdıktan sonra, savunmadaki tempoyu ve ciddiyeti hücuma yansıtmadı ve ikinci yarıyı tek hızlı hücumla bitirdi...

Manisa’da Gökoğlan yorulup, İsaac de anlamsız bir umursamazlık içinde “oynayınca” hayati deplasman golünü yalnızca birkaç zayıf şutla zorladılar... Beden bedene mücadelelerde neden bu kadar yumuşak kaldıklarını tartışmaları gerek...

25 Mart 2010, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI