‘’Sıkıcı oyunla üç puan‘’
Ligin tepesindeki iki takım ‘’yazılı ve sözlü münakaşa’’ya tutuşmuş, üçüncü ve dördüncü ‘’sadece sonuç alma’’ hedefli oyunlara odaklanmışken geri kalanların ne oynadığının belli olmadığı bu ligin ‘’marka değeri’’nden söz edilmesi en hafif ifadeyle ‘’ironi’’ olarak tanımlanabilir. Dün akşam ilk devre boyunca ilk gole kadar ortalıkta görünmeyen Beşiktaş’ın en iyisinin Mert Günok olması da bir diğer ironiydi. Beri yandan bilinir, bizde teknik adamlar sıklıkla futbolcularının yeteri kadar pozisyona girdiğinden ancak yararlanamadıklarından söz eder. Ancak aynı isimler takımın yediği ‘’basit goller’’den pek söz etmek istemezler. Örneğin Beşiktaş’ın iki golündeki Bodrum savunma davranışı misali! İlki sağ kanattan akan oyunda beş savunmacı arasından Cher Ndour’dan boş kaleye, ikincisi ise yine sağ kanattaki savunma arkasındaki koca boşluktan arka direkte bomboş kalan Giro Immobile’den...
Günün ironisi...
Maçta ikinci devrede tıpkı ilkinde olduğu başlangıcı Bodrum oynamaya çalışırken 60’tan sonra yine Beşiktaş’ı topla oynar, pozisyon ararken gördük. Fakat iki takım da ‘’gol beklentisi’’nin çok uzağındaydı. Yavan, kupkuru karşılaşmada Bodrum sadece orta yapma derslerine çalıştığını gösterirken uzatmalardaki 23’üncü ortasında golü buldu. 24’üncü ortada ise yine zorladı, olmadı. Beşiktaş ise marifetli oyuncularının iki pozisyonuyla bu sıkıcı oyundan üç puan çıkarmayı öyle ya da böyle becerdi. Ve son iki not! İlki... Acaba VAR çağırdığı halde Turgut Doman kararlılığı(!) gösteren MHK Başkanı Ferhat Gündoğdu’nun gözde hakemlerinden Mehmet Türkmen de TFF Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu’nu mu hedef aldı? Yoksa sadece kuralı mı yorumladı?. İkincisi... Yurdumuza Temmuz 2011’de Trabzon’dan giriş yapan Ondrej Celutska’nın üç kez çıkıp üç kez girdiği ülkemizde 35 yaşında Bodrum forması giyiyor oluşu da günün son ironisi olsun!
‘’Çoktan 'uçmuş' olmalıydı!‘’
Bizim ligin mizanpajı düşünüldüğünde bu tip maçların sonunun baştan belli olacağı düşünülür. Oysa kapanmaktan ve kontra çıkmaktan başka yolu olmayan Hatay’a karşı ilk devre çok da etkili görünmedi Fenerbahçe.
Daha çok Fred, Tadiç, Edin Dzeko hattını kullanarak EnNesyri’ye ulaşmaya çalıştılar. Golleri de o attı ama iki gol de, Hatay’ın geriden çıkışlarındaki acemiliklerinden geldi. 33’te ender hücuma gelen Hatay, kaleci dahil 9 oyuncusuyla savunma düzenine geçmiş Fenerbahçe’ye topu gezdirerek bir de gol attı! Sıkıcı bir maçtı ki, tribündekilerin yüksek şiddetteki protestoları da buna yönelikti. Ülkede futbolu her düzeyde yönetenler kendi kendilerine böbürlenip bir yandan da birbirlerine girerken en çok izlediklerimiz de bu tip maçlar oluyor!
Haksızlar mı?
Geçmişte Jorge Jesus, ‘’Bu ligin sportif değeri yok ’’, yakınlarda ise Jose Mourinho, ‘’Yurt dışında Türkiye Ligi’ni çok fazla insan izlemiyor. Zaten böyle bir ligi kim izler ki?’’ derken haksız mı sayılmalılar? Soruyu duyar gibiyim! ‘’Onlar lige değer katsın diye getirilmediler mi? ’’ Bu soru doğru olsa şimdiye dek getirilen hoca ve futbolcularla ülkenin çoktan ‘’uçmuş’’ olması gerekirdi, değil mi? Ve son bir soru... Golü yer yemez, ‘’Yönetim istifa’’ diye başlayıp maç sonu iyice yükselen protestolar henüz Jose Mourinho’ya yaklaşmış görünmüyor. Ne var ki böyle giderse fazla uzak da değil gibi... Bakalım Galatasaray’ın yüklediği stresle baş edebilecek mi Fenerbahçe takımı ve yönetimi?
‘’Paralize olmuş‘’
Futbol öyle bir oyun ki, darmadağın olmuş takımlara bile ilginç hikayeler bağışlıyor. Dün akşam Rize’de 30. dakikaya kadar uyku mahmuru görünümündeki Beşiktaş, rakibin girdiği karşı karşıya pozisyonlar da kalecisi Mert Günok’la maçta kalırken yediği golü kendi kalesine attı. Yetmedi, 45+3’te kaleyi bulan tek şutu lehine gol oldu. Oysa ilk 30 dakikada yüzde 60’tan fazla topu elinde tutan Rize, en az dört gol atacak kadar gol pozisyonuna girdi. Devre sonunda toplamda girilen, ‘’Büyük şans’’ istatistiğinde rakibine karşı 6/0 üstündü ev sahibi. Girilen gol pozisyonlarında Mert Günok ne denli muazzam ise Ali Sow ise aynı oranda ‘’yorucu’’oydu! Darmadağın maçın en darmadağınık görünen alanı ise orta sahalardı. İki takım da maçın belirli bölümlerinde ellerini kollarını sallayarak rakip ceza sahası önü ve içine ulaştılar ama bunu daha tehlikeli yapan Rize idi… İkinci devresinde gerek Rize’nin fiziksel düşüşü gerek Beşiktaş’ın orta saha başta olmak üzere güvenlik öncelikli oyuna geçmesiyle maç bir anda ‘’ülke normalleri’’ne döndü. Sıradanlaşan maçta iş, ilk devredeki gollerde olduğu gibi rakip hatasına kalmıştı. O hata da duraklamada Emirhan Topçu’dan gelmişti ama hata VAR’a takıldı!..
Ne izi ne tozu kaldı!
Hatırlanır mı bilmem? Semih Kılıçsoy milli takıma alınmadı ya da Beşiktaş 11’ine gönderilmedi diye ortalığı toz duman eden futbol ileri gelenleri vardı! Yetiştirdiği iddia edilen Serdar Topraktepe kendi belirlediği 11’lerin çoğuna almadı oyuncusunu. O ileri gelenlerin ise ne izi ne tozu kaldı!.. Bir de ‘’Salih Uçan nasıl oynamaz?’’cılar vardı şimdilerde ortalıkta görünmeyen. Durumu anlamak için oyunda kaldığı süredeki istatistiklerine bakmak, varsa hala sorularının yanıtı olur sanırım. Yönetim(ler) marifetiyle paralize olmuş bir takım Beşiktaş. Sakinleşmek için zamana ihtiyacı var ama o zamanı kimle, nasıl kazanacak işte orası meçhul!
‘’Acemiler mangası‘’
İlk devresinde ‘’acemiler mangası’’ misali amacı olan ancak bilinci düşük hücumlar izledik iki takımdan da... Çoğu bir türlü becerilemeyen ve karambol olsun diye gönderilen ortalara kurban giden hücumlar! Bu arada sık sık ofsayta düşmeleri de atlamayalım. Beşiktaş başlarda, merkezi Gedson Fernandes olan girişimlerde bulunmaya çalıştıysa da başarılı olamadı. Dağınık, savruk hücum girişimlerinde iki takım da birbirinden aşağı kalır değildi devre boyu. Sahi, Salih Uçan’dan bundan daha fazla kim, ne bekliyordu acaba? Denemeyene kızdılar ama deneyenler de yarı yolda kaldı. Keza henüz yolun başında olan ama yolun yarısını geçmiş gibi bir dille anlatılan Semih Kılıçsoy’dan?.. Ya Serdar Topraktepe’nin ısrarla her denkleme sokulmuş olmasına ne dersiniz? Demek ki Beşiktaş’ın ‘’bizim çocuk çözümü’’ bu kadarmış!
Not edelim...
Gerçek sorun şu ki; ülkede hakem ya da futbolcudan çok futbolun tasarımını yapanlarda sorun olduğunu anladığımızda denklemin çözüm yolunu da bulmuş olacağız. İkinci yarısında da düzensiz, karambole oynayan iki takım gayret edip durdu sahada. Hangi antrenmanları, ne için yapmışlardı belli olmuyordu. Maç zaten bu anlamsızlık bitti. Beşiktaş karmakarışık günlerden geçiyor. Kulübü bu hale getiren süreçler yıllardır gözler önünde ancak büyük çoğunluk gözünü yumuyor ve görmezden geliyor. Yönetime gelenlerin çoğu da kendilerinden önceki olumsuzlukların izlerine basarak çözüm üretecekleri iddiasında... Tuhaf! Beri yandan yönetimlerin her icraatını avuçlarını patlatırcasına alkışlayan transfer sevdalıları, ‘’Yenilsen de yensen de taraftarın senle’’ sloganları atıp zaman zaman ortalığı yıkıyor... Lakin, her maça devam eden taraftarları tenzih ederek söylüyorum... Üç, beş maç kaybedince büyük çoğunluğun tribünden kaybolmasını da not edelim bir kenara.
‘’Umarım açıklamazlar‘’
Maçın ilk devresi ‘’Top kapma, top kaptırma mücadelesi’’ biçiminde geçtiği için iki takım da dişe dokunur pozisyon üretmedi! Fenerbahçe’nin savunma arkasındaki o yarım sahalık koca boşluğu gözleyen Eyüp nihayetinde Mama Thiam, Ahmet Kutucu iş birliğinden golü çıkardı. Bu golden sonra da ‘’savunmacı teknik adam’’ olarak mimlenen Jose Mourinho’nun takımı Fenerbahçe’de stoper tandemi sıkıntısının tüm yakıcılığıyla sürmekte olduğu dile getirilecektir. Sorun oyuncudan çok sahadaki takım tavrındadır. Kaldı ki devre sonunda gelen Fenerbahçe’nin Filip Kostic, Youssef En-Nesyri golünde de Eyüp stoperleri ortada yoktu. Denecek ki, ‘‘Önce faul vardı.’’ Bende diyeceğim ki, ‘’VAR incelemesi olduğunu bilmiyor musunuz? Ve bunu isteyen siz değil misiniz?’’
Ciddi değişim yok
İkinci devresi ilkine göre yine benzer acemiliklerle dolu ancak daha aktifti. Çift santrfora dönüş ve ön alana yapılan değişikliklerle gelen riskli oyun tarzı Fenerbahçe açısından ister istemez arkada derin boşluklu bir oyunu da beraberinde getirdi. Ancak ev sahibi bu durumu ikinci devre kullanamadı. Şampiyonluk iddialı Fenerbahçe rakip alanda etkinmiş gibi görünse bile, bir maçı daha kazanamadı. Bu maçı da hakemle açıklamayacaklardır diye umuyorum. Beri yandan... Hatırlayacaksınız, Arda Turan belgeselinin adı, ‘‘Yüzleşme’’ydi. Orada, geçmişte yaşananların özeleştirisi sözel olarak yapılıyorsa da görüldü ki, yaş geçiyor olmasına rağmen hal ve gidişte fiilen ciddi değişimlere rastlanmıyor. Belki denecek ki, ‘’Biz o kararda haklıyız!’’ O zaman ‘’VAR incelemesi’’ gibi bir mutabakatın ne anlamı kalacak. O gol zaten incelenmeyecek miydi?
‘’Kadro tercihi‘’
Neresinden bakarsak bakalım tuhaf bir maç! Öyle ki, ligin dibindeki Adana Demirspor açısından düşünürsek böyle bir ilk devre oynamayı hayal dahi etmemişlerdir sanırım. Koca devre Demirspor ile Mert Günok arasında geçerken tüm Beşiktaş takımı da kenar yönetimi de olan biteni öylece izleye durdu. Gerçi bu denli mecalsiz oyunculardan kurulu bir takım için ne yapılabilirdi ki? Devre boyunca kalecisi dışında olumlu işler yapan futbolcusu olmadığı için örneğin ikinci goldeki ‘’Arthur Masuaku’nun yediği çalım’’ ifadesi de anlamsız kalıyor. İkinci devreye Ernest Muçi ile Bakhtiyar Zaynutdinov’u alarak başladı Beşiktaş. Böylece sorunun Masuaku ile Alex Oxlade-Chamberlain’de olduğu varsayılabilir! Tamam da onları sahaya kim, kimler gönderdi? Transferci politikalara kurban edilmiş iki takım vardı sahada. Beşiktaş açısından başlarda öne sürülen ‘’hakem gerekçesi’nin geçersizliği net biçimde ortada. Geçenlerde Başkan Hüseyin Yücel’in dile getirdiği iç çekişmelerden bağımsız olarak düşünülemeyecek bir Beşiktaş var epeydir sahada. Yine de 70’e doğru Beşiktaş baskıyı bir parça artırınca sona doğru mecali kalmayacak olan Adana Demirspor ağır ağır çözülme emareleri göstermeye başladı. Lakin bu saman alevi sadece bir gol getirdi ve akabinde söndü.
Son soru...
Adana Demirspor ilk galibiyetini alırken Fenerbahçe maçının ardından Serdar Topraktepe’yi yere göğe koyamayanlar bu ve önceki maçların kadro tercihi konusunda ne düşünüyor acaba? Jose Mourinho’yu ‘’deviren hoca’’ diye tanımladıkları Topraktepe’yi Adana Demirspor hocası Mustafa Dalcı ile de karşılaştırmayı düşünürler mi sizce? Ve son soru; bu haldeki Beşiktaş’a yapılması düşünülen transferlerin zarardan öte herhangi bir getirisi olur mu?
‘’Futbol dışı etkiler...‘’
Başakşehir’in hafta içi hangi konular üzerine çalıştığını bilemeyiz ama orta sahaya ulaşmamaya adeta yemin etmiş bir takım izledik ilk yarıda! İlk 30 dakika ön alanı öylesine doldurdular ki, top delik bulup oyuncular arasından geçemedi.
Maçın gidişatını belirleyen ise futbol değil, futbol dışı etkilerdi kanımca. Önce İrfan Can Kahveci Başakşehir’in 19 yaşındaki kaleci Deniz Dilmen’e bir abilik çıkışması yaptı. Ardından İngiliz filozof Thomas Hobbes’un ‘’Herkesin herkesle savaşı’’ dediği türden bir gerilim başladı. Ba devre sonunda Dzeko’ya kafa atınca karşılıklı ‘’horozlanmalar’’dan bir kırmızı kart çıktı. Bu gereksiz tansiyondan kazançlı çıkan Fenerbahçe oldu. İkinci devre de ilki gibi devam ederken hücum bile sayılmayacak bir Başakşehir girişimde önce Sofyan Amrabat ardından Rodrigo Becao ‘’uyuyu’’nca, Kryzstof Piatek’in vuruşuyla gol nihayete erdi.
Herkesin gözü önünde
Dusan Tadiç oratsında ise üç Başakşehirli’nin gözü önünde Youssef En-Nesyri kafayı vurup golü attıysa da, Fenerbahçe’nin Becao’dan çekeceği vardı belli ki! Hem sakatlandı hem neredeyse Piatek’e ikinci golü attırıyordu. O çıkınca maç 10’a 10 oynanmaya devam etti. O pozisyon sonrası, ki dakika 75’ti Başakşehir oyunu zaman zaman öne aldı ama ciddi bir etki koyamadı maça. Fenerbahçe, En-Nesyri’nin kafa vuruşlarıyla maçta pek de bir şey yapmaya niyeti olmayan ama ‘’Son haftaların formda takımı’’ olarak anılan Başakşehir’i geçmeyi bildi. Bu arada Fenerbahçe bir maçta üç kas sakatlığı yaşadı! Bu durum nasıl açıklanmalı acaba?
‘’Yanıltıcı sonuçlar‘’
Ülke futbolunun hal ve gidişini ölçebileceğimiz yerin yurdumuz olmadığı kesin! Bizdeki veri ve sonuçların çoğu yanıltıcı. Norveç’teki ilk yarı bunun adeta kanıtıydı. Hafta sonu Fenerbahçe’yi yenen Beşiktaş için yazılıp söylenenlere bakılırsa bu maçı elini kolunu sallayarak kazanacağını sanabilirdiniz. Ancak Bakhtiyar Zaynutdinov’un rakibe çarpıp Gedson Fernandes’in gol yapmasına yol açan asistinin üzerinden 5 dakika geçmişti ki, Bodo’nun içinden adeta çıkıverdi! Oysa Bodo’nun ilk golüne kadar Beşiktaş daha iyi görünüyordu. Ardından devre bitene kadar ev sahibi iki gol bulup daha fazlasını da kaçırdı. Bu arada devre boyunca topla oynayan da onlardı daha çok arayan da onlar… Bu devrede Gedson ile Cher Ndour dışında dişe dokunur performans gösteren oyuncu yok gibiydi Beşiktaş’ta. İkinci devrenin büyük bölümünü kendi ceza sahası önü ve içini savunarak geçen yine Beşiktaş’tı. Kalabalık savunmasının içinde rakibe kaleyi göstermedilerse de Bodo kalesini çoğunlukla uzaktan izlediler takım olarak. Geride olan bir takıma göre reaksiyon seviyesi bu devre hayli düşük kaldı. Sadece fırsat kollayan ancak onu da inşa eden değil rakibin yapacağı önemli hatalara bel bağlamış bir takım niteliğindeydiler.
Hesapsız harcama!
Bodo daha fazla gol yapamadıysa o da çalıştıkları ‘Pas disipli’nin dışına çıkmadıkları içindi! Beşiktaş organizasyonu Giovanni Van Bronckhorst’a çeşitli gerekçelerle reaksiyon gösterdi ama bu ne oyuncuların ne takımın ne de kulübün lehine oldu. Neticede piyasa değeri 140 milyon Euro olan Beşiktaş ile 40 milyon Euro’luk Bodo arasındaki maçı kazanan Norveç takımıydı. Eğer iki takım arasında bir fark aranacaksa o oyunda değil hesaplı/hesapsız harcamada aranmalı!