‘’Sistemin dönüşü‘’
İlk 15 dakikadaki Timsah saldırısı (2 korner, 3 ceza alanına orta) tedirgin ediciydi Fener için... Baskı, konsantrasyon, hırs, ev sahibi enerjisini ön plana çıkardı. Çünkü konuk takımın hedefi, defansif akılla oyunu soğutmak, ayağa paslarla kontratak aramaktı. Çünkü ev sahibinin hedefi, hücum futboluyla her maçta olduğu gibi gole koşmak, rakibi yıpratmaktı. Yani görüntü doğaldı.
Ancak 16. dakikadan itibaren Fenerbahçe, Alper ve Kuyt ile kanatları, Topal ve Selçuk ile merkezi öylesine tıkadı ki, Timsah çaresiz kaldı. Riskli bile olsa sabırlı paslaşmalar da oturunca, konuk takım ayağa kalktı. Bursa’nın kanatları koptu, bloklar arasındaki ahengin sallantıda olduğu anlarda da Emenike’den, Fenerbahçe kariyerinin (2.5 ay sonra) en yararlı golü geldi. Belluschi’nin beraberliğine rağmen, Fenerbahçe sistemini ve disiplinini bozmadı. Zira Bursa’da, defans ile orta saha adeta boşanmıştı. Alves’in enfes frikiğinin (nihayet) yaratılışı da bu zaafiyetten oluştu.
İlginç bir devreydi. Fenerbahçe’nin sorunlu çocukları; Diego ile Emenike, görev bilinciyle arkadaşlarını yalnız bırakmadılar. Devrenin skoru bu yüzdendi.
Pes etmiş gibiydiler
Bursa’dan ikinci 45’te hamle bekleyenler yanıldı. Pes etmiş gibiydiler. Hatta ekip ruhu gitti, yerini bencillik aldı. Fenerbahçe ise tavrını hiç bozmadı. Bazen rahatlıktan hata yaptı, ancak (Diego, Selçuk, Kuyt ile) pas kalitesini hep elinde tuttu. Alves ve Egemen defans garantörleriydi. Tıpkı son haftaların kurtarıcısı Volkan gibi... Emenike kendi adına sezonun en iyi futbolunu oynadı, kendine güveni geldi.
Fenerbahçe’ye final ışığını yakan, aslında 3-4 hafta öncesine kadar iyi uyguladığı ve sezon boyu zirvede kalmasını sağlayan (gereksiz değişiklikler nedeniyle son 10 dakika dışında) sağlam savunma, isabetli ve soğukkanlı paslaşmaydı. Yani Emre ile Webo’nun yokluğunda korkulan olmadı. Bursa ise Kadıköy’deki son maça aldandı, ilk 15 dakika dışında takım olamadı.
‘’Ağır kayıp‘’
İsmail Kartal’ın kadrosu sürpriz değildi. Çünkü Bursa maçını çeviren isimler ve taktik sahadaydı. Caner yine ‘mikser’ görevindeydi mesela... Böylece Fenerbahçe tarihinin en kaliteli kulübesi de (Kuyt, Emenike, Diego, Egemen) oluştu. Eskişehir ise ‘Önce savunma’ dedi.
Ev sahibi, konuk takımın pas yollarını tıkarken, ilk 30 dakika zorlanmadı. Zira Sow geziniyor, Alper boşluk bulamıyor, Caner ve Gökhan isabet sorunu yaşıyor, dolayısıyla Webo servis alamıyor, yük yine Emre’ye yıkılıyordu. Üstelik Fenerbahçe defanstan çıkarken de sorun yaşıyordu. Belki rakibe pozisyon verilmiyordu (ki, niyet yoktu), ama pozisyon da bulunamıyordu. Eskişehir, rakibinin pas tıkanıklığını görünce, şöyle bir kıpırdadı, ancak talihsiz golle acı bir fatura ödedi. Bu şans golünde Emre-Alper ikilisinin presle karışık katkılarının yanı sıra yine olumlu görünen Hasan Ali başroldeydi.
Sonuçta devre biterken, futbol kalitesi alt düzeydeydi. Ama sanırım “artık haticeye değil, neticeye” bakılacak haftalardayız.
Eskişehir doğal olarak öne taşındı ikinci yarı başlarken... Fener ise tempoyu düşürme peşindeydi. Ama topu ayağında tutamıyordu, pas devamlılığı sıkıntısı vardı. Ayrıca Gökhan ile Hasan Ali yalnızlığa itilmişti, Caner ve Sow tarafından. Ev sahibinin baskısı ve kanat ortaları bu yüzden tehlikeli oldu. Kuyt ve Selçuk’un girişleri olumlu hamleydi. Ancak Sow, sol defansa hiç destek vermiyordu, gol de oradan hazırlandı ve ağlarda patladı. Üç mutlak golü önleyen Volkan’ın yapacağı bir şey yoktu. Emenike geç alındı sola. İşe yaramadı.
Ligin zor gol yiyeni olan Fenerbahçe en iyi yaptığı işi, yani pas bağlantısını bir türlü kuramadı ve ikinci 45’te mahkumiyetten kurtulamadı. Eskişehir’in baskısına yanıt veremedi, haticede de, neticede de sınıfta kaldı, altın değerinde iki puan kaybetti. Unutulmamalı, şampiyonluğu değil...
‘’Büyük hazine‘’
Öyle ilk yarı izledik ki, rahatlıkla sezonun en iyilerinden diyebiliriz. Final gibiydi. Müthiş mücadele, kıran kırana güç gösterisi, meydan okuma, golü zorlama... Herşey vardı. Aslında bekliyorduk. Fenerbahçe liderlik hedefiyle ayağına gelen şansı tepmemek istediği, Bursa ise ligin dişlilerinden biri olduğu için. Ev sahibindeki Kuyt şanssızlığı, pas ve akıl futboluna darbe vurmuştu.
Golsüz ama enfesti
Ancak zorunlu Emenike tercihi bile Fener’in baskısını frenlemedi. Emre ile Alper’in değişken ve hedefli oyunları, Webo’nun rakip defansı yıpratan saldırıları, Sow’un gole yakın duruşu Fenerbahçe’yi bir tık ileri taşıdı. Bursa boş mu durdu? Hayır. Volkan, Josue, Ozan, Belushi hatta birçok kez Şener ile Emre öylesine hızlı çıktılar ki, Fernandao’nun da katılımıyla rakip kaleyi hep tehdit ettiler. Zaten yüksek irtifaya çıkan oyunda kim gol atsa şaşırtıcı olmazdı. Düşünün, Bursa’nın bu görüntüsü yüzünden Mehmet Topal’ın ofansif katkısı en aza indi, savunmayı zayıf bırakmamak adına “sabit kanca” gibi kaldı. Kısacası golsüz, ama enfes bir devreydi.
Dönüşlerde zorlanınca...
Volkan’ın baskısı ile yarı alanına hapsolan Caner’i ofansif kullanmak isteyen İsmail Kartal ikinci devreye Emenike-Hasan Ali değişimiyle başladı. Rize kupa rövanşında olduğu gibi Caner orta sahaya alındı, Bursa’nın kafası karıştı. Caner sağ kanada geçince konuk takım önlem alamadı ve 65. dakikaya kadar kalesinde üç gol pozisyonu gördü. Bu dakikaları ucuz atlatan konuk takım oyunu dengeledi, gol şansları üretti. Emre yorulunca, Sow ile Webo’nun katkısı azalınca Fener tıkanmaya başladı. Ama Bursa da tehlikeli gelmeye başlamasına rağmen, artık dönüşlerde zorlanıyordu. İşte böyle bir anda Caner’in ortası, Harun ile Aziz’in ortaklaşa hatası Webo’ya yaradı. Doğrusu Fenerbahçe kazanmak için canını dişine taktı. Maçın büyük bölümünde de insiyatif elindeydi. Bu galibiyet, liderlik moraliyle birlikte rakiplere sert bir mesaj oldu. Bursa ise enfes geceye gerçekten mükemmel eşlik etti, futbolu güzelleştirdi.
‘’Tarihi fırsat!‘’
Mersin’deki ilk skorda (1-2) iş bitmişti. Rıza hoca da elenişe rıza göstermişti ki, yarım yamalak kadro ile rövanşa çıktı. Fenerbahçe kupada zaten yedeklere şans tanıyor, iyi de ediyordu. Kuyt’ın erken golüyle maç idman havasına büründü. İki takımın defansları da gevşeyince, bol pozisyonlu bir mücadele izlendi. Konuk ekibin kopuk oyunu Fener’in ekmeğine yağ sürdü.
Efe’nin kırmızısı fiyasko
Orta hakem Mustafa İlker Coşkun gecenin adamıydı. Efe’nin gölgesiyle düşen (!) Sow’a çaldığı penaltı ve kırmızı kart ile kendisine de ceza veriyordu. Çünkü karar fiyaskoydu ve futboldan anlamadığı belliydi. Ama Sow bu kararı düzeltse, gecenin ve gönüllerin yıldız olurdu. Fırsatı kaçırdı. Sonuçta Fenerbahçe’nin futbola dönüşü harikaydı. Caner’in orta sahadaki müthiş performansı dikkat çekiciydi. Emenike’ye tepkiler ise artık kabak tadı verdi.
Böyle gelmiş böyle gider
Bir iki söz de, planlı terör ve sonrasına. Baştan beri eylemin futbolla ilgili olmadığını savundum. İpuçları da onu gösteriyor. Ancak futbol terörü olmasa bile bence tarihi fırsat kaçtı. Devletin en büyüğü, futbolun en masum karakterlerini bir araya topladı, boşuna sohbet etti. Oysa eldeki yasayı işletme konusunda çaba sarfetse görevini yapardı. Federasyon, Kulüpler Birliği ile zirve yaptı, ligler ertelendi, iki satır açıklamayla olay geçiştirildi. 3 Temmuz başlıklı felaket senaryosunda bile yeşil sahadan çekilmeyen Fenerbahçe, maçlara çıkmama kararından son anda vazgeçti. Bunun dışında erozyona uğrayan futbolla ilgili tek bir öneri, önlem, planlama duydunuz mu ? Ben duymadım.
Maalesef bu yaşadıklarımız yılların klasiği. İki hafta sonra kimse hatırlatamaz bile... Böyle gelmiş böyle gider. Kimse şunun farkında değil; LAFLA FUTBOL GEMİSİ YÜRÜMEZ!
‘’Aklın yolu bir!‘’
Meireles ile Diego neyse de, Egemen ile Kuyt’ın eksikliği endişe verici idi. Çünkü Egemen takımın cesur yüreği, Kuyt ise futbol aklıydı. Mehmet Topuz ile Bekir bu ikilinin yerini nasıl dolduracaktı ? Bu önemli bir sorundu. Ancak İsmail Kartal bizce, dün gecenin en olumlu kararını Emenike’yi kenara çekerek verdi. Bu doğru hamle de, Webo’nun asisti, Sow’un golü ile belgelendi. Zira forvet ikilenirken, Emenike gibi kafası önde olmayan ve pası düşünen Webo, nasıl doğru bir tercih olduğunu ikinci yarıdaki golüyle de kanıtladı. İlk 7 dakikada gelen iki gol (ki, birincisi bariz hataydı) Rizespor’un tüm enerjisini ve dengesini aşağıya çekti. Fenerbahçe’de, Topuz, Alper, Emre ve Mehmet Topal mücadele güçleriyle ev sahibine direnirken, sol stoper oynayan Bekir, Egemen’i aratmadı. Bu arada iki golde de futbolumuzun kötü çocuğu (!) Emre’nin usta ayaklarının hakkını verelim. Tıpkı 3. gole de imza atan Sow’a, yol yorgunu olmasına rağmen, verdiği müthiş mücadele yüzünden yolladığımız alkışlar gibi... Fenerbahçe’nin galibiyet flamasını daha ilk yarıda diktiği Rize’de, ikinci 45 de beklendiği gibi geçti. Umudunu ve disiplinini yitirmiş ev sahibine karşılık, morali tavan yapmış Fenerbahçe maçı idman rahatlığına çevirdi. Farkın açılmasında bu manzaranın rolü büyüktü. Sarı-lacivertli ekipte görevini vasat bile yapan yoktu, hepsi üst düzeydeydi, takım ruhu doruktaydı.
Geçmiş olsun arkadaşlar
Ama zaman, yiğidin hakkını yiğide verme zamanıdır. Karadeniz bereketinin bizce mimarı İsmail Kartal’dır. Milli tatilde takımı hem mental hem de fizik olarak üst seviyelere çıkarmış. Ayrıca sahaya Emenike’siz çıkışı, aklın yolu bir mantığını tercih edişi bile takdiri hak ediyor. Peki silahlı saldırıya ne demeli? Futbolla ilgisi var mı? Hayır... İnsanlıkla ilgisi var. Bu ülkede biten insanlıkla... Unutulan insanlıkla... Geçmiş olsun arkadaşlar...
‘’Emre rehin alındı!‘’
Bu, bir savunma yazısı değildir. Emre Belözoğlu’nun tavrını, tarzını onaylamak ya da desteklemek de değil amacımız. Ama sorunları sadece Emre’ye bağlamak, sanki bana biraz suni gündem yaratmak gibi geliyor.
Çelişkiler var. Federasyon, Milli Takım’a çağırdığı tecrübeli oyuncuyu Etik Kurulu’na sevk ediyor mesela. İyi de, etik dışı bir hareket yaptığı düşünülüyorsa, Ay-Yıldızlı forma altında ne işi var?
Sizce Emre’nin saha içi hareketleri yeni mi? Elbette değil... O zaman, bunca yıldır o zeminde cezayı kesmeyen hakemlerin hiç mi suçu yok? Ya da sahada cezayı kesmeyen hakemlere karşılık, gözlemciler, temsilciler niye raporlarıyla Emre’nin faturasını çıkarmazlar?
Tüm bu şartlar altında ‘canavarı’ kendimiz yaratmış olmuyor muyuz? Hem de bal gibi oluyoruz. Eyyam kültürü, Türk futbolunun tepesinde demoklesin kılıcı gibi dolaştığı sürece manşetleri süsleyecek çok futbolcu buluruz.
Çünkü biz sahada değil saha dışında kavga etmeyi, ortamı germeyi, hele sezon sonu geldiyse hesaplı konuşmayı çok iyi biliriz.
İşte o zaman Emre gibilerin sadece hırçınlıklarını ön plana atar, futbolcu kimliğini bir kenara bırakırız.
Yani rehin alırız!
Persie doğru seçim mi?
Fenerbahçe’nin hedefinde Van Persie var. Kulüp yalanlasa bile, ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
Hollandalı yıldızın kariyerine diyecek yok. Ancak Sarı-Lacivertli ekibin son yıllardaki santrfor seçimlerine bakınca insan düşünmeden edemiyor. Kezman’ı, Guiza’sı ve şimdikilerle yaşanan sıkıntılar ortada. Üstelik Persie bizce tipik bir santrfor değil. Disiplin konusunda da büyük sıkıntıları var. Bir de İngiltere’de artık 31 yaşına geldiği için uzun süreli sözleşme resti çekildiği düşünülürse, transferi ne kadar sağlıklı olur, masaya yatırmak gerekir. Ben yine de Fenerbahçe’deki akil adamların, gençleşme adına bunu bir kez daha düşüneceklerine inanıyorum.
Elektrik kesintisi!
Basketbol, voleybol bir yana atletizm, masa tenisi, kürek, yüzme, boks ve birçok branşın enerjisidir Fenerbahçe... 2012 Olimpiyatları’na yolladığı 18 sporcu ile gurur tablosunun zirvesine çıkmıştır.
Ama şimdi Türk sporunun elektriği kesilme tehlikesi ile karşı karşıya...
Yönetim mayıs ayındaki kongrede, amatörlerin fişini zorunlu olarak çekecek. Büyük kulüplerin ismini amatörlere yazdırmasındaki yararlar yazmakla bitmez. Ancak Başkan Aziz Yıldırım’ın yıllardır dillendirdiği, “Amatörlere yatırım yapan kulüplere devlet eli uzanmalı. En azından vergi konusunda kolaylık sağlanmalı” hatırlatması için bir arpa boyu yol bile gidilmedi.
Aslında bu, devletin spora bakış açısını mükemmel özetliyor. Fenerbahçe amatörlerden elini ayağını çekerse, ne rekabet kalır, ne de umut. Bizden hatırlatması...
‘’En acayip derbi!‘’
Emenike isyanı ile deprem yaratan 30. dakikaya kadar pozisyon bulan Fenerbahçe idi. Çünkü Beşiktaş, çok adamlı alan markajı ile topu ve rakibi uyutmayı hedeflemiş, zayıf defansını hesaba katmamıştı. Kartal topla oynuyordu, ama realist atakları gerçekleştiren, gol kaçıran ev sahibiydi. Caner’li sol kanat şakır şakır işliyordu.
Böyle derbi görülmedi
Tarih böyle bir derbi görmemişti. Gökhan Gönül’ün sahaya çıkmadan, Meireles, Kuyt ve Tolga’nın sakatlıkları genç kaleci Günay’ın titreyerek eldiven giyişi, Biliç ile Emre’nin kapışması, Fırat Aydınus’un sarıları (Emenike-Serdar) atlayışı ile maç dengesini yitirdi. Emenike ile taraftarın restleşmesi geciken bir sondu. Sarı-lacivertli taraftar dün gece için Nijeryalı’ya sırtını dönse anlamsız olurdu. Bu tepki birikimdi. Fenerbahçe tarihinde yetersiz hiçbir futbolcu, hocası tarafından (başkan baskısı ile bile olsa) bu kadar sahiplenilmemişti. Peki Emenike ne vermişti ? Kocaman bir HİÇ... Sadece kapris, vurduymazlık... Sabır taşı çatladı tabi... Emenike profesyonelliği unutup, o formayı sırtından çıkardığı anda, soyunma odalarına yollanmalıydı. Hata yapıldı. Devre beklendi.
Golde zaaf büyüktü
Emenike’siz ikinci 45’e girişin en dikkat çeken ensantanesi Kuyt’ın sakatlanmasıyla yerine girecek Diego’nun kararını Emre’nin vermesiydi (haklıydı da). Çünkü İsmail Kartal, Bekir’i soyunduruyordu. Belli ki, hoca da inisiyatifi elinden kaçırmıştı. Beşiktaş 1 puan hedefiyle ağırdı, Fenerbahçe’nin tempoyu yükseltmesine de izin vermiyordu. Ev sahibi ise gol için yükleniyor, ancak kalesini de riske atıyordu. Kartal’ın kaçırdıkları bunun belgesiydi. Ancak Beşiktaş’ın bloklar arasındaki kopukluğu artık zirve yapmıştı. Sow’un golünde bu zaafın rolü büyüktü. Orta saha egemenliği 3 puanın başrolündeydi. Gerçekten acayip bir geceydi. Fenerbahçe yeniden ayağa kalktı ve yarış inadını sürdürdü. Beşiktaş ise 1 puanlık oyunla geceyi kurtaracağını sanarak yanıldı ve kaosa düştü.
‘’Derbinin rengi‘’
Beşiktaş’ın, Avrupa mesaisi hüsranla sonuçlandıktan sonra doğrusu yarınki derbinin rengi biraz değişti. Eğer çeyrek final kapısı açılsaydı, rehavet Fenerbahçe’nin silahı olacaktı. Ancak eleniş, Kartal’ı yaraladı ve kalan tek cephe için YARALI KARTAL çok daha tehlikeli olacaktır.
Fenerbahçe, aynı Galatasaray derbisindeki şartlarla sahaya çıkacak. Yani kayıp, Kadıköy’de GÜNEŞ TUTULMASI yaratacak, kazanç umutları yeşertecek. Şu söz, aslında ilk aşamayı özetliyor; derbiler için oyuncuları konsantre etmeye gerek yoktur, önemli olan diğer sınavlara derbi gibi çıkabilmektir. Fenerbahçe’nin, Gençlerbirliği yenilgisindeki en büyük zaafı buydu. Ama yarın derbi kıyafetini üzerine giyeceğinden şüphe yok. Geriye İsmail Kartal’ın beyninde oynadığı derbi kalıyor. Yani hep sorgulanan tercihleri...
Mesela Emenike. Ama, Başkent deplasmanı sonrası o sorun çözüldü! Başkan Yıldırım, “Tek çalışan Emenike’ydi” dedi ve kulübe olasılığını ortadan kaldırdı. Nijerya Milli Takımı’nın hocası Amokachi kadroya çağırmasa bile, İsmail Kartal’ın böyle bir şansı yok! Zira dedik ya, sinyal çok belirgin!
Bilet hep Sow’a çıkıyor
Orta sahada doğru bir adımla Meireles’e dönüşün sinyalleri veriliyor. Mesele, topu ileri taşıyabilen tek oyuncu olan Alper’e yer açmakta. Emenike ve Kuyt kesilemeyeceğine göre Sow’a kenar görünüyor. İşte tercih burada akıllara takılıyor. Zira Sow-Emenike-Kuyt üçlüsünün formsuzluk grafiği eşit. Ama nedense bilet hep Sow’a çıkıyor. Yani A planı dışında pek alternatif görünmüyor. Oysa The İmitation Game (Yapay Oyun) filmindeki şu replik ders niteliğinde: Bazen kimsenin hayal edemediği şeyleri hayal edip yapabilen insanlar vardır.
Sonuçta Fenerbahçe’nin kurulu düzeninde, yani kanatları kullanmak, topu mümkün olduğunca ayakta tutmak, bol pasla rakibi şaşırtmak gibi silahları kullananların ustalığı ön plana çıkacak. Ama bu derbiyi kazanmak elbette şampiyonluğu kazanmak olmayacak. Hele Fenerbahçe’nin kaptırdığı puanları anımsadığımızda...
Başkan Aziz Yıldırım yine tecrübesini konuşturuyor. Banka hesaplarını unutmuyor, takımın yanında yer alıyor, AZİZSİLİN’i eksik etmiyor.
Geriye tek şey kalıyor; futbolcuların inancı...