Arama

Popüler aramalar

‘’Kimlik bunalımı‘’

Aslında bunu öngören Gençerbirliği Fenerbahçe’nin sağ kanadını kilitleme üzerine kurduğu taktiğiyle rakibini ortaya itiyordu. Caner’in (3 sarı kartlı diye Beşiktaş maçı için kenarda tutuldu. Sonra niye girdi, şaşırtıcı) yokluğuyla derin maç eksikliği çok belli olan Hasan’ın bölgesi zaten verimsizdi. Sağlık kurulundan şartlı taburcu olan Emre’nin maç başındaki sakatık sinyali orta sahayı da etkileyince ilk 45’te Fenerbahçe rakip kaleye şut bile atamadı. Devrenin özeti; baskı kuramayan, ısıramayan, pas yüzdesini istikrara oturtamayan, idman temposu ile skor kovalamaya çalışan Fenerbahçe’ye karşılık Anadolu takımı kimliğiyle “1 puan yeter” bilincine sahip Gençler’in keyifsiz mücadelesiydi. Fenerbahçe soyunma odasında bu eksiklikleri konuşmuş olmalıydı ki, Emre’nin penaltı golüne kadar tempoyu hatırladı. Sow, Alper, Kuyt, Meireles kimlik değiştirdi, baskı başladı. Ama yine de devamlılıkta sorun vardı. Gençlerbirliği de, defansı bırakınca oyuna zevk geldi. Üstelik pozisyon bulan ev sahibi farkı artıramayınca konuk takım cesaretlendi. Beraberlik golü de bu panik anlarında geldi. Sow- Emenike değişiminde homurtular yükselmişti ki, Emenike’nin bulduğu penaltı adeta İsmail Kartal’ı ipten aldı. Bu galibiyete rağmen Fenerbahçe’de bir “kimlik bunalım” olduğu çok açık. Kocaman’ın temkinli oyununu mu oynasa, Yanal’ın paslı taktiğini mi benimsese... İşte bu kararsızlık Fener’i etkiliyor ve futbolunu geriye götürüyor. Beşiktaş derbisi öncesi de büyük tehlikeleri şimdiden işaretliyor. Yankaya’nın verdiği iki penaltı da doğruydu. Ama kart çekimserliği başına iş açabilirdi.

26 Ekim 2014, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’İmza; Alves!‘’

Sahada herkes işine baktı. Kısacası derbi gibi derbi oynandı, fırsatçılara kapılar kapandı. Aslında ilk yarıdaki bariz Fenerbahçe üstünlüğü normaldi. Çünkü her maça ayrı 11 icat eden Prandelli’nin sistemi hücum gibi gözükse de tercih hataları sırıttı. Tarık ile Veysel’i kanatlara yerleştirmek rakibin iştahını kabarttı. Sneijder ile Olcan desteği unutunca özellikle Gökhan Gönül kendisine otoban buldu. Son üç sezondur pas sisteminde çıtayı dayükselten konuk takım sahanın kumandasını eline aldı. Dzemaili’nin şaşkınlığı, orta saha yükünü Selçuk ile Melo’nun üzerine yıktı. Oysa Fenerbahçe Mehmet Topal, Emre (Selçuk) ve Meireles ile öyle bir huni oluşturmuştu ki, Galatasaray’ın iki pas yapamadığı koca ilk yarıda sahanın rengi Sarı-Lacivert’e dönüştü. Galatasaray’ın futbola dönmesi için gerekli avantajı 53. dakikada Alves sağladı. Zaten kart davetiyesini her maçta cebinde taşıyan Portekizli’nin, Bekir ile aynı hareketten atılması ilginç bir dipnottu. Ama 3-5 dakikalık baskıya rağmen ev sahibi sazı eline alamadı. Çünkü pas bağlantısı sağlam olan konuk takım rakibe boş alan bırakmadı. Tek çare kanat ortaları ya da uzaktan şutlardı Aslan için... Son 10 dakikada bu silahları iyi kullandı. Maç boyu dolaşan Sneijder’in iki füzesi geceyi noktaladı. Özetle maçın ve Fenerbahçe’nin kaderiyle Alves oynadı. Galatasaray da inişli çıkışlı grafiğine rağmen bu cömertliğigeri çevirmedi.

19 Ekim 2014, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Veriler ne diyor?‘’

İsmail Kartal’ın “Veriler, bizi şampiyon gösteriyor” demecine takılmamak elde değil. Benim bildiğim; veriler ya da istatistikler, geleceği değil, günümüzü gösterir. Öyle olmasa dünkü üstün verilere rağmen çekilen sıkıntıları nasıl izah edebilirsiniz?

Bu girişi yapmamızın nedeni; 26. dakikada Webo’nun golüne gelene kadar ve sonrasında Fenerbahçe’nin kötü futbolunun verilerle hiçbir ilgisinin olmadığını hatırlatmaktı. Çünkü ilk yarının tamamında Alper-Diego-Mehmet Topal üçlüsünden orta saha verimi almak, Akhisar sınavında olduğu gibi olanaksızdı.

Bir kere, Diego 10 numara değil. Yani Emre’nin özelliklerinin biri bile yok. Zaten geldiği günden beri sahada da yok. Topal’ın görevi kesicilik, dağıtım işi fazla geliyor. Alper “serseri mayın” gibi saldıran, “kontrolsüz güç, güç değildir” gerçeğini gözardı eden bir anlayışta. Üretim merkezi bu halde olunca, Fener’in her rakip tarafından artık deşifre edilen oyununu çözmek zor olmuyor. Zira, B planı gibi bilinen Gökhan Gönül ile Caner’ın kanatlarına önlem almak çocuk oyuncağına dönüşüyor. Kuyt ve Sow vasatı aşamayınca, geriye duran toplar kalıyor, onda da Webo ve Sow’un vuruş kalitelerinin yanı sıra Konya kalecisi Kaya gibi acemiler başrole çıkarsa, sonuç alınıyor.

Fenerbahçe’nin ikinci 45’e “isyankar” anlayışla çıkmasının nedeni, iki pozisyonda haksızlığa uğradığını sanmasıydı. Oysa penaltı, Caner’in büyük hatasıydı ve doğruydu. Bekir’in hareketi ise hakem kitabında “Rakibi yaralayıcı, tehlikeli hareket” diye geçiyor. Yani dün geceki karşılığı; “Bekir’in ayağının orada ne işi var?”. Bu iki kararda dik duran hakem Kalkavan’ın, Volkan’ın “Beni at” restine sessiz kalması ise şaşırtıcıydı. Sonuçta, ikinci yarıda alkışlanacak mücadele geceyi kurtardı. İsmail Kartal’ın, Selçuk ve Alves hamleleri de yerindeydi. Ama Fenerbahçe’de sistem “error” veriyor ve galiba artık format atmak gerekiyor.

05 Ekim 2014, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Geciken ders‘’

İsmail Kartal’ın Emenike-Webo değişimi için şimdi birçok otorite, “Acaba Başkan mı müdahil oldu” yorumu yapacaktır kuşkusuz. Öyle bile olsa, herkesin aklındakini gündeme almak ve eyleme geçmek Fenerbahçe adına olumlu bir hamleydi. Çünkü Emenike’nin tribünleri de çileden çıkaran futbol tarzı, ancak golü en iyi koklayan isimlerden olan Webo pansumanı ile tedavi edilebilirdi. Amaaa... 90 dakika gösterdi ki, Emre’nin yokluğu az buz değildi. 3 haftanın en iyisinin görevini kimse üstlenmemişti. İki yönlü yararı olan Emre’nin eksikliği ile maç boyunca hem organizasyon şeması kurulamadı, hem de kesici bölgesinde Mehmet Topal yardımcı bulamadı. Oysa Alper kendini gösterme fırsatını, Diego ise orta saha patronluğu şansını yakalamıştı. Ancak etkisizdiler.

Akhisar ise cesurdu. Transfer değil istikrarı seçen Manisa kulübü oyunu kanatlara açarak etkili oluyordu. Zira Gökhan da (Kuyt tarafından), Caner de (Sow tarafından) defansif katkı alamıyordu. İşte Gekas’ın golünde Alves’in büyük hatasının yanı sıra Fenerbahçe’nin defansif baskıdaki yanlışları da etkili oldu. Şu Gekas’a da hayran olmamak elde değil. Golü koklayan adam, yakaladı mı affetmiyor. Hani Türkiye’de bir santfor okulu açılsa, müdür olarak direkt tayini çıkar.

23’teki gol sonrası Fenerbahçe reaksiyon verdi. Ancak, Gökhan ile Kuyt’ın sağ kanat verimini artırması yetmedi. Çünkü Diego ile Alper bu ikiliye hala eşlik edemiyor, pas hataları ile takımın hızını kesiyorlardı. Sol kanat işlerlik kazansın diye Sow ile değişen Kuyt da etkili alan yaratamadı. Bu verimsizliğin sonucu servis yapılamayınca Webo etkisiz kaldı.

İlk 45’in sonucu iyi olanı işaret ediyordu. Yani tarlada futbol oynamaya çalışan ev sahibini…

48. dakikada büyük ustadan gelen ikinci gol ders niteliğindeydi. Ailece (!) hücuma giden Fenerbahçe defansı dönüş bileti bulamayınca, Bilal’in usta ayakları, Bruno’nun süper deparı ve Yunan silahşorun hedefi bulan atışı izlendi. Akhisar aslında basit oynuyordu; önce durdur sonra hızlı hücumla vur. Çünkü organize olamayan, doldurt boşaltla gol arayan sarı-lacivertli takıma karşın ev sahibi öylesine hızlı çıkıyordu ki, her seferinde tehlike yaratıyordu. Hani Akhisar hız tuzağı kurdu desek yanlış olmazdı. Diego ve Alper de hiçbir toparlanma olmayınca konuk takım 2. sınıf futbol kimliğinden sıyrılamadı.

İsmail Kartal’ın, Alves’i çıkarıp, Emenike ile forveti üçlemesi ile çok alaturka kaldı.Zira sorun forvette değil, pas trafiğindeydi. Üstelik çaresizlik nedeniyle orta ile gol aranan bir anlayışta Alves’in hava üstünlüğü tartışılmazdı. Kuyt-paslanmış Mehmet Topuz değişimi ise şuurun kaybedilmesiydi.
Sonuçta, kazanılan maçlarda yanlışları göz ardı edilen Fenerbahçe için sert uyarı ve ders niteliğinde gece yaşandı. Ama anlayana !

Akhisar’ı, bu zevksiz futbol haftalarına renk kattığı için kutlamak gerekir. Zira Bilal, Zokora, Bruno, Gekas gibi bir çeteye sahip Manisa ekibi, bu ligde daha çok iş yapar.

28 Eylül 2014, Pazar 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Derslik maç‘’

Kaleci Cenk'in, maçtan önce "Sonunda iyi bir zeminde oynayacağız" tespiti, hem Beşiktaş'ın, Mersin ve Olimpiyat Stadı'nda çektiği işkencelerin, hem de Türk futbolunun yerinde sayışının belgeleriydi. Bu devirde kafa yorduğumuz soruna bakın... Çağdaş futbol, çağdaş tesisler ve kafalarla keyif verir... Dünya nerede, biz neredeyiz. Futbolun markası mı, güldürmeyin insanı... Bu arada futbolu yönetenlerin planı tıkır tıkır işliyor. Tribünler yine sinek avlıyor...

İlk saniyeden, 10. dakikaya kadar Bursa baskısı bunaltıcıydı. İsmail'in yeniden sol beke dönmesi yadırganmadı. Ama maç eksiği belli olan Sivok ile Necip defansın zayıf halkalarıydı. Atiba ile Veli'nin kurduğu direnç hattı bu yüzden çabuk çöktü, kanatlar açık vermeye başladı, uzun toplar devre sonuna kadar Beşiktaş'ın başını ağrıttı. Timsah'ın bu dakikalarda gol bulması içten bile olmazdı, vuruşlar zayıf ve isabetsiz kaldı. Konuk ekibin toparlanması uzun sürmedi, ama pas ve kademe hataları yüzünden dengeyi sağlayamadı. Tempo düşse Kartal'ın işine gelirdi. Oysa bu görevi yapması gerekenler (Oğuzhan, Gökhan Töre ve Olcay) üç pası yapmakta zorlanıyor, top kayıpları yaşanıyordu. Demba Ba ise kayıptı. Zaten 25. dakika geçilirken de Bursa kontrolü elinde tutuyordu. Hızlı hücumlarda Fernandao ile Volkan'ın yüklenişleri tehlikeliydi. Hani Bursa oynuyor, Beşiktaş seyrediyor dense, yeriydi.

35ten sonra Bursa gaz kesti. Yumruk yemekten sersemleyen Beşiktaş nefeslendi, bir iki pasla kendine gelmeye çalıştı. Ama bu zaman diliminde bile Kartal'ın organizasyonu ikinci sınıftı. Sosa'nın bitime 2 dakika kala Oğuzhan'ın yerine alınışı ise tuhaftı. Galiba Biliç 2 dakikada oyunu değiştireceğini sandı. Tek taraflı bu oyuna rağmen ilk yarının golsüzlüğü Beşiktaş'ın şansıydı.


dİkinci yarının ironik başlangıcı, İsmail ve Necip ile takviye edilen sağ kanada sonunda ve yine Serdar'ın dönüşüydü. Gökhan ile Demba Ba'nın, rakip defansa baskısı, Sosa'nin dikine atağa kalkma çabası ve pas trafiğindeki müthiş başarısı, Atiba ile Veli'nin de elini rahatlattı. Beşiktaş'ın ikinci yarıda oyunu dengelemesinin formülü buydu. Orta saha artık Beşiktaş'ın elindeydi. Bursa şaşkındı, sanki ilk yarıdaki roller değişmiş, Bukambu sakatlanıp, Volkan gezinmeye başlayınca tempo yokolmuştu. Olcay iki pozisyonu değerlendirse ya da Demba Ba biraz daha hareketli olsa, Kartal erken golle rahatlayacaktı. Ama kolay pozisyonları sevmeyen (!) Olcay zor pozisyonda sahneye çıkıp, imzasını attı.

Sonuçta ikinci yarıdaki diriliş Beşiktaş'ı galibiyete taşıdı. Biliç de sanki yeni bir sayfa açtı. Sosa'nın bu takıma çok şey vereceği gün gibi ortaya çıktı. Necip'teki ısrarın yarar getirmeyeceği, Oğuzhan'ın feda edilebileceği, Serdar'a alternatif yaratmanın gereksiz olduğu da dikkatlerden kaçmadı. Galiba her maçtan ders çıkarmak lazım.

23 Eylül 2014, Salı 02:35
YAZININ DEVAMI

‘’Değişim şart‘’

Ama 3. hafta ve Fenerbahçe tribünleri yine boş. Sebebi; Passolig’le anlaşma imzalanmaması. Taraftarın suçu ne ? Futbolumuzda giderek kronikleşen taraftar kaybı (ki, politikanın istediği bu) korku verirken, Fenerbahçeli sporseveri bu kadar uzaklaştırmak niye ? Ya küserlerse.Ya “Benden PASO” derlerse. Nasıl geri getireceksiniz sonra o taraftarı tribünlere. Son hafta olmalı en azından, taraftarın renklerine bağlılığı daha fazla test edilmemeli.

Bir Fenerbahçe klasiği gibi başladı maç boş tribünler önünde. İlk 20 dakika Caner sol kanadı iyi kullanıyor, Gaziantep ısrarla önlem almıyor, Emre ile Diego daha uyumlu görünmeye çalışıyor, Mehmet Topal her zaman olduğu gibi çırpınıyordu. Sow ile Emenike ise kendilerine boşluk aramakla geçirdikleri dakikalarda yine kayıplardı. Konuk ekibin planı kontratak üzerine kuruluydu. Zaten İbrahim Akın her an rakip defansın üzerinde demoklesin kılıcı gibi sallanıyordu pasları ve klas oyun görüşü ile. Bu kontrataklarda Emre ile Diego’nun top kayıpları da başroldeydi.

Fenerbahçe’nin arayışları sabır ve pas organizasyonları ile aralıksız sürüyordu. 28. dakikadaki Emenike’nin kalecide kalan vuruşu dışında akılda kalan bir-iki şut vardı. Ama ev sahibinin baskısı suni gibiydi. Hatta Antep gol atsa pek yadırganmazdı. Zaten vasatı biraz aşan kalitenin sebebi de buydu. Son 5 dakika oyun Fenerbahçe tarafına döndü, ama bu kez de süre yetmedi.

İkinci 45’in ilk 10 dakikasındaki en çarpıcı gelişme Emre’nin kızdığı Emenike’ye tribünlerin gösterdiği tepkiydi. Emre uyarıda haklı, tribün tepkisi de bir yere kadar kabul edilebilir. Ama Emenike’nin cevabi hareketleri profesyonelce değildi. Konu Emenike’nin yanlış pasıydı. Şunu da bilmek lazım, öyle pasları futbol bilgisinin zayıflğı nedeniyle atıyor. Bir kastı yok.

Aslında bu gerilim altında Fenerbahçe’nin bir türlü oturmayan oyunu da vardı. Bunun da nedeni Okan Buruk’un geç de olsa Gökhan-Caner kanatlarına önlem almasıydı. İşte o oyunu değiştirmek adına Alper-Webo hamlesi iyi bir değişimdi. Ama bizce çıkan Diego değil Kuyt olmalıydı. Çünkü uçan Hollandalı sezona daha başlamadı. Gökhan Gönül’ün düşürülüşü sonrası çizgi hakemi destekli çalınan penaltı pozisyonu ilginçti. Bence bu pozisyon Gönül’ün profesyonellik eseriydi ! O dakikaların olumlu tarafı, sahanın en iyisi Emre’nin geceyi kurtarmasıydı.

B planı, oyuncu değişimden öteye gidemeyen, Aykut Kocaman şablonundan vazgeçmeyen İsmail Kartal’ın takımı geceyi galibiyetle kapadı, ama kafalardaki soru işaretleri ortadan kalkmadı. Kartal bizce Emenike-Sow ısrarından vazgeçmeli. Çünkü gol krizi giderek büyüyor. Artık bütün rakiplerin ezberlediği kanat akınları dışında kaleye dikey gidilebilen bir sistem geliştirmeli. Kısacası İsmail Kartal çevrenin, geçmişin, baskının esiri olmamalı, bilgisine ve deneyimine kulak vermeli.

21 Eylül 2014, Pazar 20:45
YAZININ DEVAMI

‘’Üretim hatası !‘’

Amaaa...

Passolig saçmalığında yanlarında olmama rağmen şu Kartal taraftarını anlamıyorum. 55 bin 745 passolig alan Beşiktaşlı'dan, İstanbul'daki ilk sınava gelen sayı 2-3 bin civarında. Eğer maça gelmeyecekseniz niye 55 bin 745 passolig alıyorsunuz ? Eğer yeni tribün düzenini beğenmiyorsanız niye passolig sahibi oluyorsunuz ? Yoksa takımınızı mı sevmiyorsunuz ? 12. adam olmadan şampiyon olunacağına inanıyorsanız, fena halde yanılıyorsunuz.

Gelelim öksüz maça...

Mehmet Özdilek, maç öncesi geri çekilmeyeceklerini söylemişti. Ç.Rize aynen dediği gibi dirençli çıktı sahaya. Orta alanı kalabalık tuttu, hızlı hücumlarla Beşiktaş'ı zorladı. Beşiktaş'ın derdi ise bir değil ikiydi. Atiba ve Veli, ne Oğuz'un ne de Sosa'nın ayaklarına sahip değildi. Bu nedenle orta sahadaki yaratıcı eksikliği hemen hissedildi. Cenk ve Pektemek ile forvet ikiliydi, ama onlar da Demba Ba yırtıcılığında değillerdi, rakibi tehdit bile edemiyorlardı. Gökhan Töre ve Olcay da inişli çıkışlı olunca, ilk yarım saatte Beşiktaş üstünlüğü izlenemedi. Rize'nin sert futbolu da Kartal baskısına engel oldu. Aslında bu cümleler, vasatı zorlamaktan uzak ilk yarı için bile çok fazlaydı.

47. dakikada Ümit'in golü ile mücadele hareketlendi. Beşiktaş 52 dakika sonra Cenk ile ilk pozisyonunu buluyor, ama ilk yarıdaki zaaflar yerli yerinde duruyordu. Değişen tek şey Olcay ile Gökhan Töre'nin kanatları hatırlamasıydı. O bile kısa süreli baskıya yetti. Bu tabloda iki tehlike göze çarptı; 1-Panik, Beşiktaş'ı riske itti. 2-Mutlak gol arzusu, defans ile diğer bölgeler arasındaki uçurumu derinleştirdi. Ancak Rize ayağına gelen bu kısmeti geriye yaslanarak tepti.

Biliç ise arayışta idi. Pektemek-Kerim değişikliği doğruydu. Çünkü Pektemek sıfır katkı verdi. Gerçi Cenk de ondan farksız değildi. Motta-Necip değişimi de yerindeydi. İsmail gerçek yerine dönünce soldaki işler hareketlendi, Necip de sağ kanada işlev kazandırdı. Olcay'ın golü de, bu değişim sonrası kanatların çalışması ile geldi. 40'a yakın orta ile rakibi topa tutan Kartal geceyi lehine çeviremedi.

Beşiktaş açısından bu beraberliğin nedeni belli. Eksikler yüzünden orta sahanın pas yetersizliği, forvetin gol noktalarındaki etkisizliği. Biliç maçtan önce "20 oyuncum var" derken, tam da bu krizi işaret ediyordu. Haksız da sayılmaz...

16 Eylül 2014, Salı 02:35
YAZININ DEVAMI

‘’Sıfır risk!‘’

2014 model, 0 kilometre gıcır gıcır Trabzonspor daha 1. saniyede öyle bir patinaj attı ki, tozu dumana kattı. Son yıllarda kilometresi dolmuş eski model kadroya alışık bordo-mavili tribünler için bile bu bir coşku nedeniydi. Ama Halilhodziç'in planı belliydi. Orta sahayı kalabalık tutup, Fenerbahçe'nin pas yollarını kesmek ve defansif önlemi ön plana almak. Zaten maçtan önceki demecinde de "Türkiye'nin en iyi takımı ile oynuyoruz" demesi bunun sinyaliydi. Yani bütün parçaları yenilenmiş yarış arabasını zorlamayacaktı. Çünkü henüz ahenkle çalışmıyorlardı.

Nitekim ilk 5 dakikadan sonra sahanın hakimi Fenerbahçe idi. Topla daha çok oynayan (ilk 30 dakikada topla oynama FB yüzde 66-TS yüzde 34), bol pasla rakibin kafasını karıştıran, değişken kanatlarıyla arayış içinde olan konuk ekipti. Ama sorun forvetteydi. İsmail Kartal doğru bir tercihle Emenike'yi değil, Sow'u son adam yapmıştı. Hedef Emenike'ye hareket alanı yaratmaktı. Sow daha gezgindi. Ama Emenike eski alışkanlıkla rakip defansın arasından top almaya çalışınca, iki siyahi oyuncu aynı bölgelerde dolaşmaya başladı. Bunda Trabzon'un kalabalık defans anlayışı da etkendi. Bu tıkanıklık içersinde Diego-Emre ikilisinin önemi arttı. Ama onlar da, Trabzon yarı sahasındaki yoğun trafikte yollarını bulamadılar.

Trabzon sahasından doğru paslar çıkamayınca oyun tek taraflı seyir ile 45. dakikaya kadar geldi. Halilhodziç'in kenardan uyarıları ile bir-iki kez kıpırdanan ev sahibine karşılık, Fenerbahçe gol pozisyonu yaratamadı.

İkinci 45'in ilk 20 dakikası ilginçti. Fenerbahçe tempo düşürmüş, pas trafiği ile açık kolluyordu. Trabzon ise orta sahayı biraz daha ileriye çekmişti. Nitekim konuk takımın top kayıpları ev sahibinin şansı oldu. Az, buz değil tam 3 net pozisyon buldu Trabzon. Fenerbahçe'nin direkten dönen topu dışında, pozisyon yaratıcılığı konusundaki sıkıntısı ise tavan yapmıştı. Çünkü Kuyt (Fenerbahçe'deki en kötü maçıydı, kredisini kullandı), Sow ve Emenike kalabalıkta kaybolmuştu. Emre ile Diego'nun çabaları ise yetersizdi. Özellikle Diego'nun uyum sorunu göze çarpıyordu. Zaten Caner ile Gökhan Gönül belki de, son ayların en az kanat çıkışlarını yapmışlardı.

Bu şartlarda gol izlemek mucize olurdu. Yani 0-0 gecenin doğru tarifiydi. Zaten sağduyu da sonunda galip gelmiş, Trabzon taraftarı fırsatçıların elini boş bırakmıştı.

14 Eylül 2014, Pazar 20:00
YAZININ DEVAMI