Arama

Popüler aramalar

‘’Oyun kilitlendi‘’

7 sakat, dünyanın hangi takımı olursa olsun, bozar. Ama Beşiktaş'ın, sezon başından beri mücadele kimyasına baktığınızda, fedakarlık ön plana çıktığı ve Biliç gibi bir karakteri yakaladığı için daha şanslı olduğunu söyleyebiliriz.

"Her maç final" doğru tespitiyle kalan maçlara takımını hazırlayan Biliç, dar kapasiteli kadroyu en iyi şekilde kullanıyor. Karabük'te orta alanı kalabalık tutması, Ahmet İlhan-Eneramo-İlhan Parlak'tan oluşan "şeytan üçgenine" karşı haklı bir önlemdi mesela. Dany'yi, bence ligin ikinci yarısında en iyi çıkış yapan oyuncu olan Franco'nun yanına yerleştirirken, girdiği riskin de farkında, ama çaresizdi. Çünkü Dany hızlıydı, Karabük'te fena da değildi, ama yenilen goldeki hatası onun klasiğiydi.

11. dakikada Oğuzhan kenarda tedavi gördüğünde tehlike sinyali verilmişti. Bu kadrodaki en kritik adam da sakatlar kervanına daha ilk yarı bitmeden katılmıştı. Önemliydi çünkü Atiba ile Jones kendilerini Oğuzhan'a göre kurgulamışlardı. Mesela Jones hatasız oynuyor, Atiba her zaman olduğu gibi görevini kusursuz yapıyordu. Yani onlar ve Veli savaşacak, Oğuzhan dağıtacaktı. Olmadı.

Almedia'nın girişi doğruydu. Biliç'in düzeni içinde, Pektemek'i ikinci forvet gibi düşünmek gereksizdi, orta saha güç kaybetmeyecekti. Ama sorun kanatlardaydı. Olcay pozisyon harcıyor, orta yapamıyor, Motta devreye girmeye çalışıyordu. Atiba ile Jones ise sağ kanadı değişken kullanmalarına rağmen daha çok ortaya doğru hareketleniyorlar, gol pası kısırlığı yaşıyorlardı.
Yani kısacası ilk 45 dengeli göründü. Çünkü iki takım da pas merkezli bir orta saha oluşturamadılar.

Rakipler orta saha kilidini açmak üzere oyunu kanatlara yayarak başladılar ikinci 45'e. Ama Olcay ilk yarıdan pek de farklı değildi. Atiba ise Gökhan Türe süratinde olmadığı için kanat katkısı yapamadı. İşte bu nedenle Kerim, Necip'in yerine oyuna alındı ve Atiba sağ beke çekildi. Bu değişim Beşiktaş'ın gol niyetini belli ediyordu. Ancak Kerim sağ kanatta hiçbir katkı sağlayamayınca yük hep sola bindi. Almedia'nın durgun görüntüsü zaten zar-zor açılan gol yollarını tıkadı. Duran toplar da çare olmadı.

Karabük bu yarının ilk 15'i dışında 3 puanlık oynamıyordu. Ama 90'da takımca gole yüklenen Beşiktaş'ın unuttuğu Eneramo gecenin kaderini çizdi.
Kuşkusuz Beşiktaş ağır kayıp verdi. Bunun en önemli nedenlerden biri bu kadar yoklukta sorumluluk alacak bir oyuncu olmamasıydı. Her hafta bir Mustafa Pektemek yaratmak mümkün olmuyor.

28 Mart 2014, Cuma 19:50
YAZININ DEVAMI

‘’Güç gösterisi‘’

3. dakika dolarken Mustafa'nın gollük şutunu çıkaran kaleci Mert, kafalardaki "Maç eksiği var" şüphelerini yok ediyor, kendine olan güveni yerine geliyordu. Çünkü Gaziantep, ev sahibi dürtüsü ve Sergen Yalçın cesaretiyle ilk 6 dakikada baskı yapıyor, lideri sarsıyordu.

Fenerbahçe'nin niyeti de baskıydı. Bu ilk dilimi kazasız geçtikten sonra, topu ayağında daha çok tutmaya başladı ve iki kornerle golün sinyalini verdi.

Emenike'nin 10. dakikadaki golü tam da Fener toparlandığında geldi. Siyahi "HULK" iki defans oyuncusunu sırtına alarak yaptığı koşunun ardından vurduğu klas plaseyle ağları sarsarken, adeta gücün simgesi oldu.

Gaziantep'in oyun disiplinini alt üst eden bu gol sonrası sahanın mutlak hakimi konuk takımdı. Alper'in yerine tercih edilen ve kalemlere eleştiri malzemesi olması beklenen Meireles başta olmak üzere sarı-lacivertli on birin tamamı görev bilincini aksatmadı. Mesela Kuyt, Emre enfes servisler yaptı, Sow boş alanlara iyi dağıldı, bu sezonun Fenerbahçe'ye lütfu Mehmet Topal hep açık kapattı, defans dikkatini hiç dağıtmadı.

İşte bu görüntü içinde gelen ikinci gol bireysel gösteriydi. Binya, iki adım gerisindeki Emenike'nin ayak seslerinden korkmuş olacak ki, kısa koşuda geride kaldı, Nijeryalı, gecenin ikinci rahat plasesini ağlara çaktı.

İlk 45'in özeti şuydu; orta sahayı işgal eden lider, Gaziantep'i hep kendi kalesine doğru itti ve hatalar peşi sıra geldi. Emenike'nin iki güç gösterisi dışında herkes vasatı aşınca korkulan deplasman ilk yarıda şenliğe dönüştü.

İkinci 45, ilkinin kopyası oldu. Gaziantep'in baskıyı artıracağını öngörenler fena halde yanıldı. Zira Fenerbahçe 2 golün üzerine yatmadı, orta sahayı hep çizginin ötesine taşıdı, rakibin niyetini bozdu. Hatta ev sahibine çare bırakmadı, daha çok pozisyonla burun buruna kaldı. Sow da bu rahatlığı golle tamamladı, gözyaşlarını sildi, attı.

Fenerbahçe'de görevinin hakkını vermeyen yoktu. Belki de sezon başından beri en kararlı çıktığı 3-5 maçtan biriydi. 10 puan farkın (Trabzon maçı onaylanırsa) nimetlerini iyi fark etmişlerdi. Çünkü bu viraj, belli ki sezon startını şimdiden müjdeleyecekti.

24 Mart 2014, Pazartesi 19:45
YAZININ DEVAMI

‘’Kaliteli ayak‘’

Bulunmaz "Süper Lig" kumaşıydı Fenerbahçe için ! Rakipler (Galatasaray, Beşiktaş) 2'şer puan bırakmış, liderlik koltuğuna "cila" çekme fırsatı ayağa kadar gelmişti. Bu fırsatı da kaçırmadı, haftayı 7 puanla (!) kapadı.

Kadıköy'deki 18 maçlık yenilmezlik unvanını yenilemek için muhteşem taraftarının önünde Erciyes'in şok gollük atağı ile başladı Fenerbahçe. Yani rakip diyordu ki; "4 maçtır kazanıyorum, yine kazanmak istiyorum"... Başka çaresi de yoktu kümede kalmak için..

Çabuk toparlandı ev sahibi. Ama Hikmet Karaman, kanatlara ve Alper'in "kamikaze" gibi daldığı göbeğe iyi önlem almıştı. Caner ile Gökhan tıkandı. Alper hep duvara çarptı. Sow ve Kuyt'tan servis alamayan Emenike "bireysele" takıldı kaldı. İşin ilginci baskı yapması beklenen Fenerbahçe pas yüzdesi de düşük kalınca, Erciyes'ten baskı yiyen taraf oldu. Kısacası sert kayaya çarpmıştı lider.

Bu çıkmazdan Fenerbahçe'yi ancak kaliteli bir ayak kurtarabilirdi. İşte o ayak Kuyt'taydı ve golü tecrübe vuruşuydu. Emre ile Mehmet Topal'ın enerjileri de bu gole kadar ev sahibini ayakta tutan performanslardı.

İlk 45 galibiyeti sarı-lacivertli ekibi soyunma odalarına moralli gönderdi kuşkusuz. Ama Erciyes'in hafife alınmayacak rakip olduğu bilinci bu molada kafalara yerleşmeliydi. Çünkü en küçük zaafta konuk takım faturayı keser gibi görünüyordu.

Nitekim ilk yarı sonundaki bu uyarımız, 50. dakikada Volkan'ın adeta uzayarak köşeden çıkardığı gollük vuruşla ilk sinyalini verdi. Erciyes'in inadı, savunma amaçlı Alper-Meireles değişikliği yapmasına rağmen Fenerbahçe'yi 61. dakikada Edinho'nun penaltı golüyle sıkıntıya soktu.

"Acaba" soruları kafalarda dolaşırken, 3 dakika sonra Emenike'nin golü hızır gibi yetişti ve krizi büyümeden önledi. Emre, Sow (3), Emenike'nin kaçırdığı yüzde yüzlükler ise rahatlama lüksünü yok etti. Bu pozisyonlar, Erciyes'in oyun disiplininden uzaklaşması dolayısıyla blokları koparması ve Fenerbahçe'ye derin boşluklar bırakması yüzünden bulundu.

Sonuçta tedirgin gözlere rağmen, belki de sezonun en önemli 3 puanı liderin hanesi yazıldı.

16 Mart 2014, Pazar 18:50
YAZININ DEVAMI

‘’Sıkıntı var‘’

Oğuzhan ile Gökhan Töre'nin yokluklarında yaşanacak sıkıntılarla maçın başında yüzleşti Beşiktaş.

Çünkü Holosko, vasatın altında kalan teknik kapasitesi ile Töre kadar sürükleyici ya da rakip defansı sarsıcı bir rol üstlenemedi.

Yeni transfer Jones ise ilk maçın verdiği tedirginlikle, hücuma destek verme yerine defansif görevlerini yerine getirme telaşındaydı. Zaten çok üstün özellikleri olduğu pek gözlenemedi. Ama onun defansif kafası Veli ile birleşince sahada tek yaratıcı kaldı, o da Atiba'ydı. Samet Aybaba'nın orta sahayı kalabalık tutup, baskın futbolu tercih etmesi de Atiba'yı kalabalık alanda sıkıştırdı. Buna bir de Aybaba'nın, Diarra ve Köksal ile Kartal defansını sarsma planı eklenince Necip ile Motta'nın çıkışını tıkandı.

Ancak ilk 20 dakika sonrası Olcay'ın da biraz toparlanmasıyla Motta önünde boş kulvarlar buldu, Beşiktaş böylece oyunu karşı alana yıktı. Yine de pas dağıtım merkezindeki aksama, ev sahibinin başını sürekli ağrıttı, çünkü Almeida malzemesiz kaldı. Dolayısıyla bu 45'te gol pozisyonu bile yaşanmadı.

İlk 45 dakikadaki futbol iki takım açısından da vasatı aşamadı. Şu dikkatten kaçmadı; çukur dolu olduğu gözlenen saha zemini paslaşmalara bile engel oldu.

60. dakika dolduğunda ne maçta ne de Beşiktaş'ta bir değişiklik vardı. Yine tıkanan oyun, yine isabetsiz pas yüzdesi. Biliç de herkesin kalbindekini sahaya yansıttı, doğru bir kararla Jones'u çıkarıp, Oğuzhan'ı dahil etti. Bu değişiklikle Beşiktaş topu rakip alana daha çok taşıdı. Ancak bu kez de kontratak tehlikeleri yaşadı. Olabilirdi, çünkü risk zamanıydı. Nitekim bunun karşılığını son 20 dakikada bulduğu, pozisyonlardan aldı.

Almedia'nın sakatlanışı büyük şanssızlıktı. Zira gol sinyalleri çok açıktı. Portekizlinin çıkışıyla, Ömer'e rağmen, cephedeki vurucu tim gücünü kaybetti. Yine de Uğur Boral'ın ayağına gelen 3 kısmeti tepmesi, 90 dakikanın cilvesi gibiydi..

Kartal'ın iki puan kaybı elbette dünyanın sonu değil. Ama oynanan futbol da pek umut verici değil.

twitter: @cemysengul

28 Şubat 2014, Cuma 19:50
YAZININ DEVAMI

‘’Silah geri tepti‘’

Osmanlı ordularını motive eden "mehter marşı" stadı inletirken, iki takımın da jenerik müziği gibiydi.

Belki de bu coşku ilk 7 dakikada pozisyon patlaması yaşattı. Fenerbahçe daha dengeliydi, orta alana iyi yayıldı, henüz ısınamamış Elazığ'ın şaşkınlığından tam 5 tehlike ile yararlandı. Emenike (2), Caner, Alper, Mehmet Topuz gollük enstantanelere ve 3 korner atışına imza attılar. Hani bu sürede skor 3 farklı olsa, kimse şaşırmazdı.

Sonra Elazığ toparlandı. Mehmet Topal dışında defansif katkıda bulunan olmayınca, rakip kaleyi sürekli tehdit etti. Zaten orta alan blokunda Kuyt ile Alper'in rolü ofansa dönüktü. Geriye Cristian ile Mehmet Topuz kalıyordu, onlar da katkı sağlayamadılar. Caner solda, Gökhan da sağda savunma yalnızlığına mahkum kaldı.

Elazığ her geçen dakika oyuna ağırlığını koydu. Ama onlar da son hamleler de başarılı olamadılar. Fenerbahçe ise kontratak silahını kavradı, onu da kılıfından iki kez çıkarabildi. İşin ilginci ikisi de sahanın formsuzu Cristian'a nasip oldu, gollük pozisyonlar harcandı.

Devreyi golle noktalamak adına yüklenen Fenerbahçe, kendi silahı ile vuruldu. Elazığ'ın kontratağı, Onur'un ayağından ağlara giderken, ilk 45 sonu lideri bunalıma soktu.

Fenerbahçe artık mutlak gol için çıktığı ikinci 45'e yine hırslı, ama bilinçsiz girdi. Çünkü Gökhan Gönül, Caner, Mehmet Topal, Kuyt dışında futbol aklı kullanan yoktu. Zaten kontratakla yüzde yüz golle burun buruna gelen yine Elazığ'dı.

58. dakikadaki kırmızı kart tam anlamıyla yardımcı hakem kazasıydı. Çünkü Cristian'ın, ayaklarına çift kolla dalan Onur'a verdiği tepki ancak sarı olabilirdi. Yardımcı Kemal Yılmaz o kadar uzaktan bunu nasıl yanlış gördü doğrusu şaşırmamak elde değildi.

Bu kartın öfkesiyle 10 dakikalık Fenerbahçe baskısı izlendi. Bunda Elazığ'ın geriyle yaslanmasının rolü de büyüktü. Ev sahibi, rakibinin riske girdiği dakikalarda boşluklar buldu, ama "Bize 1-0 yeter" yanlışıyla adeta davetiye çıkardı. Zira Fenerbahçe Alper, Caner, Kuyt, Mehmet Topal ile direniyor, gol aramaktan bıkmıyordu. Zaten sahanın en iyisi Mehmet Topal'ın golü de bu inat ile geldi.

Fenerbahçe'nin bu kadar eksikle çıktığı hatta 10 kişi kaldığı maçtan aldığı 1 puan futbol matematiği içersinde normal karşılanabilir. Ama 3 deplasmanda kaybettiği 8 puanı hesaba katar, kendisini kovalayan rakiplerinin sahasına gideceğini buna eklersek, kredinin nasıl tükendiğini daha iyi anlarız. Şu belli; artık cicim ayları bitti !

Elazığ ise kaçırdığı 2 puana yanmalı. Çünkü ateş hattında bu kaybı çok arayabilir.

24 Şubat 2014, Pazartesi 19:50
YAZININ DEVAMI

‘’En zor gece‘’

Fenerbahçe camiası bu sezon değişik bir "misyon" peşinde... Başkan Aziz Yıldırım'a, dolayısıyla kulübe operasyon yapıldığı düşüncesine sonuna kadar katılan taraftarlar, parti mitinglerinde bile azımsanmayacak sayıları (300 bin kişi) yakalayıp, "adalet" mesajını haykırıyorlar, bu sezon sahada da kendilerine komplo kurulduğunu düşünüyorlar.

Buraya kadar herşey tamam. Çünkü kulüplerin de birer sosyal toplum kuruluşu olduğunu unutmamak lazım.

Baksanıza; bu sayede iki şok yenilgiye rağmen takıma verilen destek, motivasyon konusunda hocaya bile iş bırakmayacak seviyede...

Ama aşırı motivasyon bazen ters de tepiyor. İlk 7 dakikayı hatırlayın. Ufacık bir kıvılcımda bile kartın kıyısından dönecek kadar öfkeli olan Fenerbahçeli oyuncular belli ki, biraz da korkunun esiri olmuşlar. Bunu sorumluluk bilinci yüzünden yükselen adrenalin diye de tarif edebiliriz. Mesela Emre; kolundaki bandın sorumluluğu ile takımı toparlaması gerekirken, işi çeneye vuruyordu.

Oysa Ersun Yanal'ın tercih ettiği 11'in fizik ve mücadele gücü konusunda sıkıntısı yoktu. Elde kalanların teknik kapasitesi vasatın altında olduğu için Yanal, rakibi bir boksör gibi vura vura devirmeyi düşünmüştü. Zira Kasımpaşa'nın Scarione, Viudez, Castro, Babel gibi teknik ayaklarının fark yaratacağını biliyordu.

İlk 45'te göze çarpanlar şöyleydi:

Kadlec kanadı alarm veriyordu. Alves-Bekir ikilisi top çıkarmakta zorlanıyordu. Mehmet Topuz yine "aklıyla" değil gücüyle oynuyor, Alper, Kuyt'a eşlik etmeye çalışıyor, Holmen dengesizliği ile zaaf yaratıyordu. Yani orta saha çalışmıyordu.
Kasımpaşa ilk çeyreğin ardından, sadece Alper ile bir pozisyon bulabilen Fenerbahçe karşısında biri yüzde yüz olmak üzere, üç pozisyon yakalıyor, ama bitirici darbeyi vuramıyordu.

İkinci 45'e yerinde bir kararla Holmen-Cristian değişikliği ile giren ev sahibinde gerçek olumlu değişiklik Gökhan Gönül ile Alper'deydi. Biri sağdan, diğeri soldan bıkmak bilmeyen bindirmelerle Kasımpaşa'yı sarstılar, arkadaşlarını ayaklandırdılar.

57'de Kerem'in kırmızısı Fenerbahçe'yi daha da organize hale getirdi. Nitekim "çenesi" yerine, klasını konuşturan Emre'nin müthiş plasesi herkesi rahatlattı.

Terapi gibi gelen bu golden sonra sakinleşen Fenerbahçe'nin hücum gücünde sorun yoktu. Ama defans sallantıdaydı. Malki'nin şok golü de bu sıkıntının sonucuydu. Zira gol ortası takımın en zayıf halkası Kadlec kanadından geliyordu. Uyuyanlar ise Alves ile Bekir'di.

Lider bu kez panik yapmadı, aklıyla hareket etti. Bekir'in golü, Emre-Mehmet Topal ortaklığı sonucu gelen bir ağrı kesici gibiydi. Zira ikinci 45'teki Fenerbahçe 3 puanı hak etmişti.

Maçın tartışmasız kahramanı Alper'di. Sarı-lacivertli formayı giydiği günden bu yana en iyi futbolunu oynadı. Enerjisini, aklıyla birleştirdi ve kendine güveni artık yerine geldi.

16 Şubat 2014, Pazar 18:50
YAZININ DEVAMI

‘’Can yakıcı!‘’

21. dakikada yapmadığı faule haklı, ama abartılı ve sorumsuzca itirazıyla Egemen kırmızı kart görünceye kadar Fenerbahçe, Kadıköy'de oynar gibiydi. Çünkü Sivasspor, Aatıf'ı tek forvet düşünmüş, belki de acemi kalecisi Nihat'a önlem almak adına defansif oyunu tercih etmişti.

Konuk takım, Meireles ve Emre ile verimli olamıyordu, ama Caner, Sow, Kuyt ile sürüklenen ataklardan 3 gol pozisyonu çıkıyordu. Ve bir de verilmeyen penaltı.

10. dakikada Sow'un topunu, elini havaya kaldırarak kesen Burhan'ın bu hareketini, aslında işi ceza alanı içini gözlemek olan çizgi hakemi göremiyordu. İsyan haklıydı ve maçın kaderiyle oynanıyordu.

Fenerbahçe bir gömlek üstün oynamasına rağmen, Emre ile Meireles'in gölge futbolları (!) sorumluluğu Mehmet Topal'ın üzerine yıkıyordu. Bu da pas isabet sorununu ortaya çıkardı. Yoksa Fenerbahçe taraftarının korku ile izlediği Kadlec sırıtmıyor, Caner'in gezgin futbolu katkı sağlıyordu.
Lider adına bu iyi gidiş 21. dakikaya kadar sürdü. 10 kişi kalmanın verdiği bir iki hırslı dakika sonrası Sivas cesaretlendi. Ama baskı kurma konusunda bocalıyordu Sivas. Caner'in kazanma inancı, Sow ve Kuyt'ın inatçı arayışları Fenerbahçe'yi yeniden ayağa kaldırdı. Golü koklayan yine hep liderdi.

Devre sonunda görünen ise şuydu; gol kaçıran, verilmeyen penaltı ve kırmızı ile stresi yükselen lider sakinleşmeliydi. Aslında ikinci 45'e de öyle çıktı. Ama defansı dörtlemek adına Caner sol beke hapsolunca, hücum organizasyonu kaynağı kurudu. Buna rağmen maçı daha çok istediğini kanıtlarcasına etkili olan Fenerbahçe'nin, kaçırdığı golü kalesinde görmesi futbolun cilvesiydi. Sivas kontratağında bizi şaşırtan, eşit adamla karşılama yapan Fener defansının bu kadar basit gol yemesiydi. Alves, Kadlec, Caner, Mehmet Topal topa zamanında müdahele edemediler, adeta idman golü yendi.

Sow ile Emre'nin sakatlanması, yaranın üzerine tuz biber ekti. Çünkü Fenerbahçe dengesini yitirdi. Sadece Kuyt pes etmiyordu. Gökhan Gönül ile Caner de canını dişine takıyor, ama yetmiyordu. Üstelik paslı oyun yerine doldurt boşalt tercih edilince gol yolu iyice tıkandı. Zaten bu doldurt boşalt anlayışı, Sivas'ın ekmeğine yağ sürdü, ev sahibi ikinci golle de güldü.

Roberto Carlos ikinci 45'te mutlaka stratejisini değiştirecekti. Öyle de oldu. Sivasspor sabırla, rakip sahaya yerleşme niyetini ortaya koydu. Aatıf, Aydın, Ziya, Cicinho hep zorlayıcı oldular. Zaten gol sonrası tavan yapan moraller puanın müjdecisi oldu. Ev sahibinin eleştirilecek tek yanı kontratak yapmasını bilmemeleriydi. Yoksa 2 farkın daha da açılması işten bile olmayacaktı.

Sonuçta bu maç; ilk yarıdaki can yakan hakem hataları, ikinci 45'te liderin kadro yetersizliği ile hatırlanacak. Ve, bir de iki haftada kaybedilen 6 puan, yaklaşan Galatasaray tehlikesiyle...

10 Şubat 2014, Pazartesi 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Rakip dişli olunca‘’

İlk yarının skoru, futbolun da karşılığıydı. Çünkü ortada özlemini çektiğimiz klas bir oyun vardı. İki taraf da hücum presle rakibi rahatsız ediyor, olumlu pas trafiğinde de kafaya kafaya gidiyorlardı. İki golü, defansların (Alves ve Servet) hataları getirdi.

Eskişehir, maç öncesi Ertuğrul Sağlam’ın “Yorgunuz” demeciyle doğru orantılı, tempoyu çok yükseltmiyordu. Zaten Fenerbahçe’nin Meireles-Holmen ikilisiyle tuttuğu orta saha tutuktu. Bu nedenle Es Es’in o bölgesi pozisyonların çıkış noktası oldu.

Fenerbahçe ise orta sahadan verim alamadığı için kenarları denedi. Gol de ilk yarının en iyisi Caner’in kanat zorlamasıyla Kuyt’ın şanslı ayağından geldi.

İkinci 45’e lider daha kararlı çıktı. Emre ile hareketlenen orta sahanın işlerlik kazanması Kuyt’ın iki pozisyonu ile ezildi. İlkinde gelen golde el kararı doğruydu. İkincisinde kaçırması, atmasından daha zordu. Zoru yaptı.

Fener’in üstünlüğü kısa sürdü. Ertuğrul Sağlam’ın, Necati-Kamara hamleleri oyunu dengeledi. Tarık sağda, Erkan solda verimini artırınca Es Es ilk yarıdaki kimliğine büründü. Mehmet Topal, Emre, Meireles’in ahengini tamamen kaybetmesi ev sahibinin iştahını kabarttı, zaten ardından Erkan’ın enfes golü izlendi. Salih-Mehmet Topuz kartını açan Ersun Yanal, takımı uyandıramadı. Pas isabeti çöktü, Fenerbahçe sıradan bir takıma döndü. Eskişehir de hak ettiği gibi güldü.

02 Şubat 2014, Pazar 01:30
YAZININ DEVAMI