‘’Bu da mı iyi futbol!‘’
İlk yarım saat futbol işkencesi gibiydi. Fenerbahçe’nin tempo yükselteceğini sananlar yanıldı. Gençlerbirliği’nin oyunu sahasında kabul eden, bol adam markajlı, kısa ve çabuk forvetlerle Alves-Egemen hava savunmasını yerden yok etmeye yönelik düşüncesine karşın, konuk takım rölantinin de altındaydı. Bu görüntü sıkıcıdan öteydi.
Fenerbahçe’de, Diego’nun forvet arkası pozisyonu, defansif orta saha kıyafetini üzerine geçiren Emre’yi kısırlaştırmıştı. Bu yüzden top yayılmıyordu. Gökhan en verimsiz, Caner en isabetsiz günündeydi. Yani kanatlar da kırıktı. Diego kalabalığın arasında kafasını kaldırma şansı bulamadı. İsmail Kartal’ın çıldırtan abonesi (!) Emenike (Herhalde Galatasaray maçında kenarda yaşadığı gol sevinci yüzünden 11’deydi) ile Sow değişerek, rakibin kafasını karıştırmaya çalışıyor, ama kendi elleri ayaklarına dolaşıyordu. Kuyt’ın denemeleri tek başına yetmiyordu. Futbolun mumla arandığı ilk yarıda gol ancak Petroviç’in yaptığı gibi muhteşem bir vuruşla gelebilirdi. Çünkü koca 45’te pozisyon denecek tek enstantane yoktu.
Fenerbahçe topu biraz daha ileriye taşıma düşüncesiyle ikinci devreye çıkınca, Gençlerbirliği’nin forvetlerine gün doğdu. Kaçan goller bunun kanıtıydı. Zira konuk ekip yine pas yapamıyor, top rakipteyken basmıyor, kanat çırpamıyordu.
Diego-Alper değişikliği, “Maça niye Alper ile çıkılmaz?” sorusunu beraberinde getirdi. Ayrıca Emre’nin yanına yerleşen Kuyt ile ilk kez yeni bir sistem (!) ortaya çıktı. Buna rağmen Alper’in katkısı, sola getirdiği hareketle Caner’in boşa çıkması ve gol ortasını yapmasıyla belgelendi. Bu gol moraliyle Fenerbahçe yüklendi, ama tren kaçmıştı. Volkan’ın hatalı çıkışı noktayı koydu.
İsmail Kartal’ın her maç sonrası beğendiği bu futbola 1 puan bile çoktu. Hele “Şampiyon olacağız” iddiasıyla hiç örtüşmüyordu. Hoca artık sokaktaki çocukların bile fark ettiği tercih hatalarını sorgulamalı, inadından vazgeçmeli. Yoksa ilk iki bile zor.
‘’Kaleci farkı!‘’
Fenerbahçe ilk organize atağını 21. dakikada yapabildi. Çünkü o dakikaya kadar topu kanatlara yayamamış, Emre-Diego birlikteliği rayına oturamamıştı. Ama en önemlisi Umut-Burak ile Fener defansını bozan Galatasaray, Hamit Selçuk, Olcan ile orta sahayı ele geçirmişti. Defansif anlamda Topal tek kalıyordu. Konuk adına bu görüntü iki gollük pozisyonu getirdi. Hamza Hamzaoğlu rakibinin kanatlarını yok etmeye kararlıydı. Sow ile Emenike’nin gezgin oyunları bile Galatasaray’ın dengesini bozmadı. Herkesin gözünü diktiği Galatasaray sol kanadı, Telles, Olcan ve Sneijder ile geçişlere kapatılmıştı. Galatasaray ilk 25’teki farkına rağmen bir anda “uyku moduna” geçti. Ev sahibi oyunu öne taşımaya başlayınca, bambaşka bir derbi ortaya çıktı. Artık Fener zorluyor, Galatasaray kapanıyor, Emre-Diego dişlisi işliyor, yani ev sahibi kendine geliyordu. Devrenin özeti skor gibiydi. Önce Galatasaray, sonra Fenerbahçe ağırlığı izlendi. İkinci yarı başında orta saha ev sahibine geçti. Galatasaray 1 puan havasına girmişti. Emenike, Kuyt ve Sow’un tehlikeleri Fenerbahçe’ye moral verdi. Gökhan’lı sağ kanat etkindi, ancak Caner’li sol kanat tıkanıktı, sonra açıldı. Farkı, Sow, Kuyt, Diego ve Topal’ın çabaları yaratıyordu. Neredeyse maç tek kaleye dönmüştü. Emre’nin ahlar vahlar arasında direkten dönen vuruşu dışında Fener yine gol tıkanıklığı yaşıyordu. Kuyt’ın golü bu yüzden çok önemliydi. Belki de bu sezonun kurtarıcısı oldu. Volkan Demirel’e ayrı bir paragraf açmak gerek. Hamit’in havada dönen topu ile 83. dakikada Yasin’in gollük şutunu çıkarırken, galibiyetin baş mimarı oldu. 90 dakika boyunca hep güven verdi. Oysa Muslera golde hatalıydı, şutu beklemiyordu. Fenerbahçe, derbinin 4’te 3’ünde sahanın hakimiydi. Maçı İsmail Kartal’ın tartışılacak değişiklikleri değil kazanma hırsı getirdi. Ve de Galatasaray’ın galibiyete niyeti olmayan futbol mantığı...
‘’Yıldızlı pekiyi!‘’
İki takım da oyuna tek forvetli aynı sistemle başlayınca, orta saha pazar yeri kadar kalabalıklaştı. Yani bu bölgede bir itiş-kakış, top kayıpları, pas hataları sık sık izlendi. Zaten Fenerbahçe’nin Diego-Selçuk-Uygar üçlüsünden üretim beklemek zordu. Bu yüzden dağılamayan paslarla, Fenerbahçe bir numaralı silahı olan kanat akınlarını yapamadı. 4 stoperden oluşan defansta Serdar Kesimal rakibin kabaran iştahını kesmeye çabalıyor, orta sahayı bile geçemiyor, Kadlec ise bir-iki kez boşluk bulduğunda kaleye direkt gideceği yerde pas verecek adam arıyordu.
Mersin’in de tıkandığı, iki tehlikeli şutla rakibi yokladığı 30. dakikaya kadar özet buydu. 40’tan sonra gelen goller ise bireysel farklılıklardı. Diego o klas aşırtma için transfer edilmişti. Nihayet kendini hatırlattı. Ancak Mehmet Topuz’un pası da bir o kadar harikaydı. Sow’un kafası, zamanlama ve vuruş dersiydi. Yani devre düdüğü çaldığı zaman, gol hanesinde 2 yazan takım yıldızlarıyla parlamıştı.
Doğal olarak Fenerbahçe ikinci 45’te topla daha çok vakit geçirdi. Çünkü artık rahattı. İyice ağırlaşan mücadelede ev sahibinin golü, konuk takımın hücumu unutmasından geldi. Yani tehdit olmayınca Mersin, Fener kalesine daha rahat gitti. Bu da İsmail Kartal’ın tercihiydi.
Fenerbahçe’de herkes görevini yapmaya çalıştı. Ancak Sow, Diego, Mehmet Topuz, Selçuk, Webo ön plana çıktı. Bu yüzden 60. dakikada Diego’yu almak direkt (!) mesaj gibiydi. Çünkü Sow pazar günü düşünüldüğü için çıkarılmıştı. O ise hiç düşünülmediği için... Ama 90 dakika sonunda, Emenike konusundaki çıldırtan ısrarın yersiz olduğu, Webo-Sow ikilisinin daha verimli olduğu mesajı alınmış mıydı, bilinmiyor. Sanırız onun yanıtı da, pazar günü Galatasaray’a karşı çıkacak kadroda verilecek. Bizim tahminimiz; mesaj kutusu kapalı olacak!
‘’Kısır kadro‘’
Fenerbahçe sistemindeki arızalar daha 1. dakikadan ortaya çıktı. Caner’siz sol kanat felç oldu. Çünkü Kadlec ağır ve yetersizdi, Caner’in hücum görüşüne hiç sahip değildi. Emre’siz orta saha defansifti, tıkandı. Meireles ile Selçuk topla çıkamadı. Yani Konya’nın orta saha kalabalığı ile yarattığı enerji ve solda bulduğu maden (!), rakibini şoka soktu. Golde Mert’in pas ikramı vardı, ama ev sahibinin hızlı oyunu zaten sinyali veriyordu. Konya disiplinini yitirmeyince, Fener’in oyun kurgusu duran toplara kaldı. Zaten Emenike her seferinde rakip defansın içinde kayboluyor, Sow da ikili baskılarda pes ediyordu.
Ama gol gelmedi. 59. dakikada Emre girinceye dek ne oyun, ne anlayış değişmedi. Sadece Kadlec biraz daha kendini ileri taşıdı. Ama pas bağlantısı yine kayıptı. Duran top imdada yetişti. Daha doğrusu konuk ekibin en yüreklisi Egemen. Zaten Webo-Meireles değişimi de hava akınlarının artacağını kanıtlıyordu. Ama Sow da tercih edilebilirdi, sıfır katkıyla oynuyordu. Konya ise ilk yarı ile yüzde yüz değişim göstermişti. Enerji düşmüş, golün üstüne yatılmış, direnç azalmıştı. Onun için 1 puan kazançtı.
İsmail Kartal’ın özellikle orta saha tercihleri sorgulanabilir. İlk 11’i görenlerin aklına takılan “Bu takım nasıl gol atacak?” sorusu, o orta sahadan kaynaklandı. Zira üretim değil, tüketim merkezi gibiydi. Bu nedenle de ilk 45’te forvet ile diğer bölgeler arasında uçurum oluştu. Oysa Emre ile başlanabilir ya da Diego tercih edilebilirdi.
‘’Pabuç pahalı‘’
Şu ligin tepesine bakın... Üç büyükler burun buruna... Son yıllarda rastlanmamış bir görüntü... Hem de ucunda Fenerbahçe ile Galatasaray’ın 4. yıldız yarışı var.
Peki Fenerbahçe taraftarı nerede? Passolig mi sorun yoksa yönetime mi tepki? Belki de futbola ilgi azaldı. İyi de “Aşk engel tanır mı?”. Hani renk sevgisi, hani “tam destek, hep destek” sloganları... Biz de passolig muhalifiyiz. Ama taraftarsan, eğer seviyorsan, yanında olacaksın takımının... Hiç olmazsa bu dönemde. Artık gerçekten ayıp oluyor!
***
Güray’ın enfes vuruşunda Mert’i “tipik kaleci dalgınlığı” ile tarif edebiliriz. İyi de Emenike’nin bir adımdan “minare boyuna” diktiği vuruşu nasıl tanımlayacağız? Tek kelimeyle; KOMEDİ. Webo’nun ısınmaya başlamasıyla kırılgan (!) yapısı yüzünden oyundan da düştü zaten. Bu tabloya rağmen Fener’in biraz da panikle patlayan baskısı dayanılır gibi değildi. Emre durgundu. Sakatlığı canını yakıyordu. Orta saha etkilenince kanatlar işletildi. Akhisar’a üç pas yaptırmayan bu sistem, açıkça gol alarmı veriyordu. Kanat ortaları hep defanstan dönünce Meireles’in harika golü düğümü açtı.
Gökhan Gönül’ün kaçırdığı iki yüzde yüz gol daha devrenin başında skoru çözebilirdi. Çünkü Fenerbahçe sahanın mutlak hakimiydi. Emenike bile kanada yerleşip, Webo tehdidini unutmak için olumlu işler yapıyordu. Sow’un direkten dönen topu moral bozucuydu. Kuyt-Webo, Meireles-Diego değişimleri doğruydu. Çıkanlar etkisizdi ve gol lazımdı. Ama gol geciktikçe pas ve organizasyon sabrı Emre’nin yokluğuyla tükendi, defansif risk arttı. Hava akınları yoğunlaşınca ilk yarıdaki tıkanıklık yaşandı. Top hiç yere indirilmedi. Geri dönüşler azalınca defansif riskin faturası da ağır çıktı. Yani atamayana, attılar.
Ligde artık her türlü sonuca hazırlıklı olmak gerekiyor. Zira şampiyonluk baskısı ağır basıyor. Pabuç çok pahalı!
‘’Ders çıkarabilmek !‘’
Fenerbahçe’nin, kupadaki Rize ve ligdeki Gaziantep galibiyetleri, farka rağmen çıkarılması gereken derslerle dolu...
Emre Belözoğlu’nun, Antep maçından sonra verdiği demeçte, ilk yarıda ev sahibinin kaçırdıklarını hatırlatması, aslında bir dolu sorunun işareti gibiydi. Rize’de de farksız değildi Fener... Evet, iki maçta atılan goller keyif vericiydi, ancak bu iki maçta rakibe verilen pozisyon sayısı 10’un üzerindeydi ve bu istatistik sezonun kırmızı alarmıydı.
Aslında Egemen’in dönüşü ile geri dörtlü kuşkusuz Türkiye’nin şu anda en iyisi. Rakibe bol pozisyon verilmesinde Mehmet Topal’a eşlik eden kesicilerin rolü çok büyük. Antep’te özellikle Diego bu sorunun büyümesine yol açan isimdi. Çünkü ne kesiyor, ne de forvet hattına tam randımanlı destek verebiliyor. Diego için artık şu gerçeğe varmak lazım; Türkiye’ye posası geldi. Atletico Madrid’de uzatmaları oynuyordu, ülkemizde ise yeri kulübe... Yani hücumcu bir anlayışta bile ona yer vermek, takımı tıpkı Antep’te olduğu gibi, defansif yönde zaafa uğratıyor. Meireles ve Selçuk’tan sonra ancak 3. alternatif olabilir, o kadar... Bir parantez de Selçuk’a. Sabrın kalesi gibi. Hep işine bakıyor, kendi taraftarından gelen eleştirilere bile kulak asmayıp, profesyonellik dersi veriyor. Bu sezon şampiyonluk yarışında formasına büyük katkı vereceği de gün gibi ortaya çıkıyor.
İsmail Kartal’ın, her demecinde takımını yere göğe sığdıramaması, kuşkusuz oyuncuların gönlünü alıyor. Hele bu zorlu süreçte... Ama bazen çuvaldızı batırmak da, motivasyon dopingini sağlayabiliyor. Mesela, Emenike’yi diri tutmak adına, olduğundan farklı tarif etmek biraz garip kaçıyor. Çünkü Emenike işte bu kadar. Toplu topsuz çevresini görmeyen, dripling yapmayı bilmeyen, gol vuruşunda sadece gücünü kullanan, aklını saklayan tarzını artık değiştirmek olanaksız. Elbette sezon sonu onunla gelecek, ama “Ben iyiyim” tembelliğine girerse, çaresini bulmak zorlaşabilir.
Son nokta Başkan Aziz Yıldırım’a. Seveni kadar sevmeyeni olan Başkan, 17. yılını kutladı. Keskin kişiliği ile bilinen Yıldırım’ı her yönden eleştirebilirsiniz, ama şu gerçeği değiştiremezsiniz; o artık Türk futbol tarihine geçti.
‘’Krizden zirveye‘’
Rize’de savunmacıydı Fenerbahçe, dün ise hücumcu. Mehmet Topal ile Emre’ye teslim edilmiş orta saha, Diego, Kuyt, Sow, Emenike ile rakibe baskı yapacak, golü zorlayacak bir sistem. Zaten Gaziantep tempoyu düşürmek için öylesine ağır hareket ediyordu ki, konuğunun ekmeğine yağ sürüyordu. Çünkü Fenerbahçe gol ağlarını sabırla örüyordu. Emenike’nin golü bu sabrın meyvesi oldu, adeta geliyorum dedi.
Ancak bu kadar hücum kafası, defansif riskleri de getirdi. Antep’in ilk 20 dakikada kaçırdığı iki yüzde yüz gol, geri dönüş zaafiyetiydi Fener için... Yani Diego hatta Kuyt lüks gelmeye başladı konuk takıma... Forvet ile savunma arasındaki derin boşluklarla iştahı kabaran Gaziantep’in 5-6 pozisyondan sonra beraberlik sayısını bulamaması şanssızlıktı. Garip bir ilk yarıydı. Antrenman havasında. Ama Fenerbahçe’ye uyarılarla dolu...
Selçuk-Diego değişimiyle ikinci 45’e başlamak elzemdi. Yani uyarı yerini bulmuştu. Direnç arttı. Antep 10 dakikalık baskının ardından durdu. Caner’li sol kanat kusursuz işleyince usta ayaklar şov yaptı. Ev sahibinin ailece hücuma çıkışı da maçın kaderini tayin etti.
Fenerbahçe’nin başlangıç sistemi doğruydu. Ancak gol sonrası Diego ile Kuyt’ın defansif zaafları kriz çıkardı. Bu bölümde gol gelseydi, kriz büyüyecekti. Oyuncu değişimi için dakika sınırı olmadığına göre (!) Selçuk ile ilk yarıdaki sıkıntı önlenebilirdi.
Yine de böylesine zorlu deplasmanda alınan skor doğrusu müthiş... Tıpkı Sow’un parmak ısırtan futbolu ve Emre’nin harika dönüşü gibi...
Aslında “Toprak atma meleğime” diye bağıran bir babanın acısına, dinmeyen gözyaşlarımız eşlik ederken, futboldaki gerilim ve mücadele ne kadar da sıradan geliyor insana... ÖZgeCAN’ımızı koruyamıyoruz ki, binlercesi gibi... Alçak beyinleri yok edemiyoruz ki, binlercesi gibi... Futbolda üç puan alsan ne olur, almasan ne olur diyesi geliyor beyinlerin.. Ama hayat devam etmeli inadına, çürümüş zihinlere meydan okurcasına... Çünkü biz kazanacağız sonunda...
‘’5 uzunla!‘’
İsmail Kartal; Gökhan, Caner, Emre, Alper ve Diego’suz kadroyu defansif kurmuştu. Stoperden bozma iki bek, kesici bir orta saha... Yani 5 uzunla sahaya çıkan basketbol takımı gibi... Bunun nedeni, Rize’nin kaybetmesine rağmen Beşiktaş karşısındaki orta saha üstünlüğüydü besbelli... Ama aklı o maçta kalan Rize’nin etkisizliği, konuk takımın işini kolaylaştırdı. Ev sahibi kanatları da zorlamayınca, daha doğrusu Mehmet Topuz ile Sow o bölgeleri destekleyince ilk 45’te Fener sıkıntı yaşamadı.
İki takımın da mücadelede üst, pas dağıtımında alt seviyelerde kalması, duran topların önemini ortaya çıkardı. Kadlec’in golü de bunu kanıtladı. Rize’nin son 5 dakikadaki baskısı ise kanatları atırlamasından
kaynaklandı.
Hikmet Karaman ve Rize, ikinci 45’te kendine gelince, ilk yarının aksine bir görüntü ortaya çıktı. Çünkü Fenerbahçe’de pas kurgusu yapacak kadro yoktu. Zaten Diego dururken, Uygar oyundaydı. Defans da, sezonun pozisyon verme rekorunu kırıyordu. Ev sahibi oyunu kanatlara yaymaya başlayıp, baskıyı artırınca konuk takımın defoları ortaya çıktı, beraberlik sağlandı. Fenerbahçe’nin tek çaresi duran toptu, galibiyet golü öyle oldu. Oynadıkça açılan Rize kaçırmaktan yoruldu, defansı unuttu, iki organize atakta 3 ve 4. gol çeyrek finalin adı oldu.
Fenerbahçe kalecisi Mert’in büyük hatalarla rakip forvetlere sunduğu iki pozisyondaki gollük vuruşlara yaptığı muhteşem kurtarışlar gecenin hatırlanası notuydu.