Arama

Popüler aramalar

‘’Bunun adı rezillik!‘’

Fenerbahçe geleneğidir kendi ayağına dolanmak. O yüzden de düşmana hiç ihtiyacı yoktur bu kulübün. Kendisinden daha sinsi, daha tehlikeli ve daha ölümcül bir düşmanı hiçbir zaman olmamıştır ve olmayacaktır.

Daha sezon başında şu yaşanan rezalete bakın. Medya üzerinden birbirinden pespaye demeçler, suçlamalar ve belaltı telefon konuşmalarıyla hesaplaşmalar yaşanıyor. Kurumsallık falan hikaye; varsa yoksa durumsal.

Yanal zaten hataydı

Ersun Yanal tercihi en baştan hataydı zaten. Tükürdüğünü yalamaktı. İlkelerden sonsuz taviz vermekti. Hadi bunu yaptınız. Açıkladığınız onca şey madem yaşandı, o halde neden sözleşme uzattınız? İlkeleri neden ikinci kez ayaklar altına aldınız?

Yönetim cephesinde de teknik direktör cephesinde de yaşananların tamamı rezillik ötesidir. 3 Temmuz’da dimdik duran başları bile utancından öne eğdiniz. İnsanlar olan biteni kızararak ve hepinize öfke duyarak, sinire keserek izledi. Hiç yakıştı mı?

Açık konuşmak gerekirse herhangi bir Fenerbahçe figürünün magazin malzemesi haline dönüşmesi bu formanın ve renklerin aşağılanmasıdır. Peki Ersun Yanal’ın bu gerekçeyle biletini kesenler, yıllardır takıma giremediği, oturduğu yerden milyon dolarlar kazandığı ve bir milim bile ilerleme kaydetmediği halde, girip çıkmadığı bar kalmayan futbolculara niye katlanıyorlar.
Kartal’ın sessizliği!

Aziz Yıldırım’ın hızını alamayıp Aykut Kocaman ve Zico’ya sallaması apayrı bir garabet. Büyük ayıp. Neyi ve hangi değerleri ayaklar altına aldığının bile farkında değil. Yazık. Gerçekten çok yazık.
Millet nelerle uğraşıyor, Fenerbahçe nelerle... Sezon başlamak üzereyken böyle bir debdebe ile hoca değiştirmek kulübe çok pahalı patlayacak. Fenerbahçe’nin tarihi bunun örnekleri ile dolu. Kaldı ki; sözleşme imzalanırken İsmail Kartal’ın yanında eski teknik direktörlere hakaret etmek, neyin ne olduğunu kabak gibi ortaya koyuyor. İsmail Kartal’ın da bunları sessizce dinlemekle yetinmesi ve kabullenmesi ise başlıbaşına bir yazı konusu...

Tek bir doğru var

“Teknik diröktere ne ihtiyaç var”, “Takımı futbolcular şampiyon yaptı” gibi saçmalıklar ileride baş edilmeyecek hasarlara yol açacaktır. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın. Bu mesajı alan futbolcuların gözünde İsmail Kartal nedir peki? Kafadan mundar olmuştur. Bu kadar saçmalık içinde bir tek doğru söz vardı. O da, “Galatasaray’ın kötü gidişatının şampiyonluğumuzda çok etkisi var” sözüydü.
Ancak burada da bir ağır bir çelişki var. Madem böyle olduğuna inanıyorsun ve biliyorsun, neden işi en başından sıkı tutmak adına rakibinden çok çalışabilmek için sezonu daha önce açmıyorsun? Neden transferlerini O’na göre yapmayıp “bu kadro yeter” kibrine kapılıyorsun? Aynı nedenlerle kaç şampiyonluk verildi hala ders çıkaran yok.

Bu kafayla bu sene 4. Yıldız falan hayal. Şimdiden geçmiş olsun. Ne diyordu Mehmet Akif: “İbret alınsaydı eğer tarih tekerrür mü ederdi?”

Nereden baksan tutarsızlık, nereden baksan ahmakça!

16 Ağustos 2014, Cumartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bu karar sürpriz mi?‘’

Yargıtay Başsavcılığı’na yapılan itirazın karara bağlanmasının bu kadar gecikmesinin tek nedeninin seçimler olduğu apaçık ortaya çıktı. O teori doğrulandı.

Operasyon, soruşturma ve yargı safhaları en başından beri insan hakları ve hukuk bakımından tam anlamıyla bir cinayet olan bu davada son nokta konuldu. Başı hiç sürpriz değildi, sonu da sürpriz olmadı. Sadece aksi yönde bir karar şaşırtıcı olurdu. Bu itiraza gerçekten umut bağlayanlar varsa bu ülkede olup bitenlerden hiçbir haberleri yok; uzayda yaşıyor olmalılar. Yani ben sadece şaşıranlara şaşırıyorum. Çünkü bu gerçekten bir Dreyfus Davası’dır.

Operasyonu yapan polis müdürleri, soruşturmayı yürüten ve iddianameyi savcılar, bizzat Başbakan tarafından “paralel devlet” üyesi olmak, “Pensilvanya’dan emir almak” ve “vatan hainliği” ile suçlandılar. Kimi istifa etti, kiminin yetkileri sökülüp daha alt görevlerde sürgüne gönderildi. Çok büyük olasılıkla da “paralel çete” davasından yargılanacaklar. Kararı veren mahkeme başkanının Çağlayan Adliyesi’nin 6 kat dibinde ortaya çıkarılan “Paralel Devlet’e ait illegal dinleme arşivinde kasetleri olduğu ortaya çıktı. İşte bütün bunlara rağmen sonuç ortada...

Daha Aziz Yıldırım ilk alındığında “etini yeseler doymayacaklar” diye yazmıştım. Demek ki durum hala aynı... Aziz Yıldırım’ı ve karakterini çok iyi bilirim. Onu hapisle korkutamazsınız. Derdi hiçbir zaman kendisi olmadı, hep Fenerbahçe’ydi. Kendisine atılan lekeler, yapıştırılan yaftalar hatta hürriyetinin gasp edilmesi bile umrunda değildi. Sadece Fenerbahçe’ye sürülmek istenen bu kara lekeye itirazı ve isyanı vardı. Cezaevi ziyaretimde “Fenerbahçe’ye bunu yapanlara hesabını sormadan ölmem” demişti. Ve hala öyle!

Şimdi artık iç hukuk olarak Anayasa Mahkemesi yolu var sonra da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi... Ancak bu süreç devam ederken o hürriyetinden, Fenerbahçe’sinden, ailesi ve bebeğinden bir kez daha yoksun kalacak. Muhtemeldir ki; şampiyonluk kutlamasını bile yaşatmayacaklar. Yani sonuçta dava geri dönse bile isteyenler bütün istediklerini elde etmiş olacak.

“Ferman çıkarılmış, kalemimiz kırılmış” demişti yurt dışından dönüşünde. Türkiye’nin yarısı hala “Kul olayım kalem kıran ellere” korosunun militan bülbülü. Kafadan bu karara iman edenlerin sayısı minimum yüzde 50 zaten...

Gerçekten çok merak ediyorum, hala bu ülkede hukuka ve adalete dair umudu olanlar var mı?

18 Nisan 2014, Cuma 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gerçek derbiye ayakta alkış‘’

Galatasaray daha istekli ve daha formundaydı. Hakkıyla kazandı ve Şampiyonlar Ligi Kupası ülkemize geldi. Her iki takımı da alkışlayıp kutlamak, bu ülkedeki her sporseverin boyun borcudur.

İnşallah futbolumuz da salak sapan, aptal saptal iç çekişmelerden kurtulur da, onlar da bize bir gün böyle bir keyif yaşatır. Şampiyonlar Ligi’nde olmasa bile en azından UEFA Kupası’nda... Oralarda final oynayan takımlar taraftar potansiyeli olarak bizimkilerin 10’da 1’i bile değil. Ama bizimkilerin tamamı onların yaptığının 10’da 1’ini başaramıyor.

“Basketbolda, voleybolda bu oluyor da futbolda niye olmuyor?” sorusunun muhatabı elbette bizzat başkanların ve yöneticilerin bizzat kendileridir.

Dönelim Kadıköy’e... Geçen haftadan da gördük ki; Fenerbahçe gereğinden fazla rahatlamış. Yani futbolcular kafada ligi bitirip şampiyon olmuşlar. Halbuki taraftarını da keyiflendirecek bir “mücadele” ve “hırs” şovuyla bir gövde gösterisi düzenle değil mi? Açıkçası bu sezon öyle büyük bir iş başardılar ki; bu noktada pozitif eleştiriler bile anlamını kaybediyor.

Artık yarından itibaren dört bir koldan iğrenç komplo teorileri üretip, Fenerbahçe’yi Beşiktaş’a karşı dolduruşa getirmeye, kafadan şaibe üretip kamikazeye çevirmeye çalışacaklar.

Biz şimdiden bu arkadaşlara hatırlatma yapıp hafızalarını tazeleyelim: Fenerbahçe kimseyle ittifak yapmaz. Bunu defalarca da ispatladı. Diğerleri de bunun tam aksini, hem de kamuoyunun gözünün içine soka soka ispatladı. Hem de sayısız kere!

14 Nisan 2014, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sadece Melo yetti‘’

Bu sefer de kendisini uzak ara lider yapan bütün vasıflarını Kadıköy’de unutup gelmişti sanki Arena’ya. Sarı-Lacivertliler için bu maçın kader adamı pozitif ya da negatif anlamda Emre Belözoğlu olacaktı. Ya Trabzon deplasmanındaki sazı eline alıp rakibi yıkacaktı ya da provoke olup kendi takımını yakacaktı. İkincisi oldu.

Melo, Fenerbahçe’nin eksenini kaydıran adamdı. Daha maçın hemen başında arkadan gelip Emre’nin baldırına diziyle vurdu. O andan itibaren Emre maçtan kopup Melo’ya kilitlendi. Kıstırıp rövanş almak isterken de ‘beklenen’ kırmızı kartı gördü. Tam o anda Melo’nun yüzündeki mimikler ve yaptığı hareketler bir zafer kutlaması gibiydi. Emre bu yaptığıyla kendi takımını hem eksiltti hem de provoke oldu. Hemen akabinde Melo’nun bileğine basan Mehmet Topal’a hak ettiği kırmızı kart çıksa, Fenerbahçe soyunma odasına 9 kişi gidecekti. Mutlak kazanmak zorunda olan Galatasaray’ın oyuna baskılı başlayacağı bir hafta önceden belliydi. Rakibinden çok daha rahat olan Fenerbahçe’nin bu anlarda soğukkanlı kalması ve pas trafiği ile oyunu sakinleştirmesi gerekiyordu. Ancak Sarı-Kırmızılılar buna bir an bile izin vermedi.

Fenerbahçe’nin sahadaki iletişim yollarını tıkayıp kanatlarını kilitleyip çaresizliğe sürükledi.

Lig sonuncusu Kayserispor bile o statta böyle ağır baskı yememişti. Fenerbahçe üst üste 3 pas yapamadı. Golü yedikten sonra korkup iyice sindi.

Skor 1-0 olsa bile derbinin kısa özeti şudur: Galatasaray en çekindiği maçta, en sorunlu zamanında çıktığı ölüm-kalım karşılaşmasında ligdeki en rahat galibiyetlerinden birini almıştır. Bu anlamda başta Emre olmak üzere Fenerbahçe’ye ciddi bir teşekkür borçludur.

07 Nisan 2014, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Öyle bir kutlama yapılmalı ki...‘’

“Akıllar bilmem hangi maçtaydı” gibi aptalca bir mazeret de yoktu ortada üstelik. Neyse sahada olanı sahada bırakalım, bu faslı artık geçelim.

Şampiyonluk garanti gibi görünse de hala bunu söylemek için erken. Fenerbahçeliler son 10 yılda öyle şeyler yaşadılar ki; dondurmayı bile üfleyerek yemeleri gerektiğini öğrendiler. Ve ortada daha 21 puan var.

Fenerbahçe bu sene ipi göğüslerse bunu bir ‘direniş ve diriliş bayramı’na çevirmeli. Öyle görkemli bir kutlama, öyle göz kamaştıran bir organizasyon yapılmalı ki; yer yerinden oynamalı.. Başta 3 Temmuz’un tasarlayıcıları, uygulayıcıları, aktörleri, figüranları ve yancıları olmak üzere, izleyen herkesin hafızasına bir daha asla silinmemek üzere kazınmalı...

Çünkü bu şampiyonluk bir şampiyonluğun çok ama çok ötesinde bir anlam taşıyor. Kulüp ve ülke tarihi açısından zalimlere ve kumpaslara meydan okuyan bir başkaldırının, sonunda zulmün kalelerini yerle bir edişinin miladı olacak. O yüzden Aziz Yıldırım ve yönetim o tarihi gün için hiçbir maddi fedakarlıktan kaçınmamalı... Daha şimdiden dünyanın en müthiş organizasyonu için girişimleri başlatmalı...

..Ve bir başka can alıcı konu; bu kulüp daha önce 3-4 kez rakiplere yıllarca ezici üstünlük kurabilecek fırsatı ele geçirdi ama bunu kendi elleriyle heba etti. “Nasıl olsa bu kadro şampiyon kadro, transfer yapmasak da olar” rahatlığı veya kibirine kapılınca çok ağır tokatlar yedi.

Şimdi cehennem koşullarına rağmen bu altın fırsat bir kez daha avuçlarının içindeÖ Bakalım bu kez gerisini getirebilecekler mi?

01 Nisan 2014, Salı 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Paralel şampiyon‘’

Zorlu Antep deplasmanındaki Fenerbahçe için ‘Meireles bile çok iyiydi’ dersek, gerisini anlatmaya gerek kalmaz sanırım! Hırs, mücadele, yardımlaşma her şey üst düzeydeydi.
Bu hafta Fenerbahçe’nin şampiyonluktaki rakibi de değişti. Buradan şampiyonluğu vermesi için kalan 8 haftada 4 maç kaybetmesi, Beşiktaş’ın ise kalan 8 maçı da kazanması lazım.
Gün oldu devran döndü. Paralel yapıyla birlikte paralel şampiyonlar da çöküşe geçti. Kimsenin gıkını bile çıkaramadığı, çıkaranın da sesini duyuramadığı bu yapıyı; Fenerbahçe’nin direnişi deşifre etti, yine o eşsiz ve destansı direniş çökertti. O çökerken onların şampiyonu da çöküşe geçti.
3 Temmuz operasyonunun polis, savcılık ve mahkeme ayağındaki tüm isimlerin ‘paralel yapı’ militanı oldukları gerekçesiyle ‘özel’ yetkilerinin budanıp sağa sola sürüldüğünü herkes gördü. Adliyenin 6 kat altındaki paralel kaset arşivinde cezayı kesen mahkeme başkanının da ses kayıtlarının bulunduğu ortada. Bu operasyonu yapanların neredeyse tamamının Pensilvanya gönüllüsü olduğu ve yine çoğunun Galatasaray kongre üyesi olduğunu da kimse unutmasın. Bunlar tesadüf değil.
Fenerbahçeliler hiç merak etmesin. Çok yakın zamanda bu operasyonu tasarlayanların, kurgulayanların ve uygulayanların tamamının; aynı yöntemlere maruz kalacaklarını, ‘Paralel Terör Örgütü’ suçlamasıyla Silivri’de yargılanacaklarını ve mahkum olacaklarını göreceksiniz. Belki o derin yapının ‘terör örgütü elebaşı’ suçlamasıyla tutuklayıp müebbete mahkum ettiği Genelkurmay Başkanı’nın ‘Cumhurbaşkanı’ olduğunu da..
Bu süreçte Fenerbahçe’nin maneviyatı kadar gelirleri de yağmalandı, gasp edilip başka takımlara aktarıldı. 120-160 milyon dolar zarara uğratıldı. Bu paralel kıyağın mirasyedileri bu paraları har vurup harman savurdu. Borsa oyunlarıyla havadan gelen paralar da hovardaca harcamalarla suyunu çekti. Onlar için artık deniz bitti. Gerçekle çok acı şekilde yüzleşme zamanı çok yakın.
Fenerbahçe için o yapıdan ve onlardan nemalananlardan alınacak en müthiş, en acı rövanş, onların Silivri’de yargılanıp mahkum edildiklerini görmek değil. En acı rövanş, onlara Fenerbahçe’nin üst üste şampiyonluklarını yaşatmaktır.
Gaz bombalarının, copların, toma zulmünün hesabını sorma vakti yaklaşıyor. Bu sene alınacak şampiyonluk tarihin en anlamlı şampiyonluğu olacaktır. Artık hiç kimsenin hata yapma opsiyonu yok.
O gün bugündür!

25 Mart 2014, Salı 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Böyle gitmez!‘’

Fenerbahçe ilk 12 dakika kusursuz fırtına estirdi. Elazığspor kalesini tam anlamıyla ablukaya alıp her yerden topa tuttu. Fakat rakip kaleden çıkarılan ilk uzun topta az daha golü yiyordu. İşte o kimya bozan andan itibaren fırtına önce durdu sonra tersine döndü.

Elazığspor önce dengeyi sağladı sonra Fenerbahçe defansına ecel terleri döktürmeye başladı. Ev sahibi cesaretin dozunu artırdıkça, Sarı-Lacivertliler’de panik atak başladı ve dirençleri düştü. Fenerbahçe’nin bocaladığı dakikalarda Alper’in yarattığı ikiye bir gol pozisyonunu Baronianlamsız bir vuruşla heba etti.

İlk yarı böyle bitti zannedilirken Mehmet Topal’dan rakip kale önünde yaptığı saçma bir hata ve sonrasında 4 defans adamının sadece seyretmekle yetindiği Onur, hepsine göstere göstere topu uzak köşeye bıraktı.

Fenerbahçe sanki şampiyonluk yolunda hayati önemde bir puan maçına değil de, ilkini 3-0 kazandığı kupa maçının rövanşına çıkmıştı. Ve skordan hiçbir rahatsızlıkları yokmuş gibi oynuyorlardı.

Hüseyin Göçek’i Fenerbahçe taraftarları çok iyi bilir. Yüzüne aldığı dirsek darbesiyle ağzı burnu kanayan Alex’e sarı kart gösterdiği o sahne hafızalardan hiç silinmedi. O zaman bir hayli övgü almıştı. Tadı damağında kalmış demek ki!

Ersun Yanal da paralize olmuş besbelli. Uzatmalarda maçı alabilmek için saldırmak yerine, beraberliği koruyabilmek için Alper Potuk’u çıkarıp Selçuk Şahin’i alıyor. Nereden baksan bir tuhaf! Nereden baksan acınası bir durum. Kalan deplasman maçlarını bir kez daha hatırlatmaya gerek yok sanırım.

Maçın kader adamı Fenerbahçe’ye golü yediren ve golünü atan Mehmet Topal desek, Gökhan Gönül’e ayıp olacak.

25 Şubat 2014, Salı 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Daha ne desin!‘’

3 Temmuz komplosunu yapanların isimlerini açık açık zikretmemesi muhtemelen dava açılmasının önüne geçmek için gard almaktan ibaret. Çünkü karşınızda varlığıyla soyut ama sonuçlarıyla somut vahim bir yapı var. Ve tabii bu güne kadar onlara yıllarca göz yumanlar.

Bu bir dört koldan saldıran bir algı operasyonuydu. Fenerbahçe buna karşı algı yönetimi yapamadı; burası çok net. Yaşananlar yaşandıktan sonra harekete geçildi. Bütün eksikliklere rağmen, kim ne derse desin bu ülkede ÖYM’lerdeki hukuksuzluğu ve paralel yapıyı açıktan ilk ifşa eden bu direniştir. Başbuğ’un teröristbaşı olmakla suçlanması ve buna isyanı bile kargaşa arasında boğuldu gitti.

Paralel yapı hala yargı ve emniyette yoğun biçimde varken, daha çeyreği bile temizlenememişken, oranın buranın imamları ortaya saçılmışken, dosyalar Pensilvanya’ya taşınırken ve onu temizleyecek irade de belliyken Aziz Yıldırım en fazla bu kadar açık konuşabilirdi. Yargıtay 5. Dairesi üyelerinin tamamının 12 Eylül referandumu ile geldiğini ve Başkanı’nın da iki buçuk ay önce atandığını da vurgulamaları gerekirdi. Başbakan Erdoğan’ın “HSYK’da paralel yapı var” tespiti ile “bu ikinci İstiklal mücadelesi” sözlerini de ortaya dökmeleri lazımdı.

Ahmet Hakan çok titizce hazırladığı can alıcı soruları cesurca yöneltti. Gürültüye, dağınıklığına boğuntuya gelmesine asla izin vermedi. Gerçekten kutlamak lazım.

Son bir not: Eğer camia direnmeyip Aziz Yıldırım’ın kellesini verseydi, kimse “biz yapmadık kedi yaptı” diye mesaj verme kuyruğuna girmezdi. Çünkü Fenerbahçe’yi kimse tehdit edemez. Çünkü Fenerbahçe camiası oy potansiyeliyle en ağır siyasi bedeli ödetebilir. Bunu da herkes biliyor. Zaten ele geçirme opreasyonunun temelinde de bu var.

13 Şubat 2014, Perşembe 01:30
YAZININ DEVAMI