Arama

Popüler aramalar

‘’Başın öne eğilmesin!‘’

Kadrolar açıklandığında “yine mi macera arayışı” diye düşünenlerin hepsi terse yattı. Fenerbahçe’de yardımlaşma, orta saha hakimiyeti, rakip defans ve kaleciye baskı kurma, kanatları kullanma, şut, atak, paslaşma ne ararsan tekmili birden vardı. Ve bu takımın aradığı kanın her an feda etmeye hazır olduğu Holmen olduğu ortaya çıktı. Orta sahadaki çalışkanlığı, defansa yardımı, rakibe presi, forvetteki becerisi ile tam bir görev adamıydı. Zeki, çevik ve çalışkandı.

“Herkes CAS kararı zaten yalpalayan takımı ne hale getirecek” diye kaygıya kapılmıştı ama tam tersi bir etki yaptı. Selçuk bile fena halde silkelenip hem kendini parçaladı hem de kusursuz oynadı.

Fenerbahçe’nin geçirdiği bu tarihinin en zor sürecinde kulüpten milyon dolarlar kazanıp sahada yan gelip yatanlar, saklananlar, oynuyormuş gibi yapanlar, inat, isyan ve hırsını son zerresine kadar ortaya koymayanlar, tekmeye kafa sokmayanların hepsi haindir. Bu sürecin tetikçiliğini yapıp şimdi de fırsatçılığını kollayanlar da alçaktır.

Fenerbahçe’yi infaz edenler ve ettirenler “şikeci” damgası vurmaya çalışanlar, cani “teröristbaşı”nı “Sayın”, Genelkurmay Başkanı’nı da “teröristbaşı” ilan ettiklerini unutmasınlar. Bayrak satan bir garibanı “örgüt lideri” diye tutuklayıp içeriye attığını da..! Bu komplonun başındakileri, bağlı oldukları odakları, sempatizanı ve üyesi oldukları kulübü biliyorsunuz. Bin yılın bariz şikecilerini aklayıp Fenerbahçe’yi “şikeci” ilan eden kararlar “nefret” dışında hiçbir şeyi göstermez. Zerre kadar umursamayın. Başınızı asla öne eğmeyin. Mustafa Kemal’i resmen “vatan haini” ilan edip hakkında “katli vaciptir” fetvası çıkarttıran zihniyet de bu zihniyetti.

Dış ve iç kuşatmalara rağmen rağmen “Son Kale”yi düşürenlerin, teslim olanların, bunu seyredenlerin, göz yumanların ve elleriyle teslim edenlerin ilelebet iki yakası bir araya gelmesin. Cumhuriyetin ve şehitlerin laneti üzerlerine olsun!

01 Eylül 2013, Pazar 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Kimlik bunalımı‘’

Oyunu elinde tutar gibi görünen ve gol tehlikeleri yaratan Fenerbahçe. Ancak kalesine gelen ilk ara topta kaos yaşayıp golü ikram eden de Fenerbahçe.

Elinde Emenike ve Sow gibi patlayıcı ve yırtıcı golcüleri olan bir takım, nasıl olur da rakip defansa baskı yapmayı ve rahatsız etmeyi beceremez bilmem. Arsenal orta sahada ve ileride nasıl baskı yapılır, doğru ve efektif koşu nasıl gerçekleştirilir konulu bir ders verdi dün gece.. Tabii almak isteyene ve anlayabilene... Mesele bilmekte değil çünkü yapabilmekte!

Fenerbahçeliler açısından işin tek tesellisi takımlarının en azından futbol olarak Kadıköy’deki ilk maçta olduğu gibi acizlik, çaresizlik ve komikliklerin içine düşmemiş olması. Ne kadar acı değil mi? Her sene bir dünya para harca ama bir adım öteye geçeme, sonra da bunu şans veya şanssızlıkla izah etme çabasına gir. Şu Arsenal’in yaş ortalaması Fenerbahçe’nin PAF takımı kadardır neredeyse. Kadro maliyeti olarak da belki yarısı.

Fenerbahçe’nin üst kimliği yırtılıp atılmıştır. Apoletler sökülmüş tenzil-i rütbeyle UEFA Avrupa Ligi’ne indirgenmiştir. Bunu yapan, buna çanak tutan da bizzat kendisi olmuştur. Kimse suçu ve suçluyu başka yerde aramasın.

28 Ağustos 2013, Çarşamba 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Şuursuz, korkak ve aciz!‘’

Sarı-Lacivertliler sadece 4 Türk oyuncudan oluşan 11’le sahaya çıktı. Böyle kritik bir maçta, böyle vitrin sahibi bir rakip karşısında Fenerbahçeli futbolcuların kendilerini yırtıp parçalamaları ve yardımlaşmasıdır doğal olan değil mi; ne gezer! Aynı tas aynı hamam...

Fenerbahçe, Pendikspor dahi olsa rakibini korkutma özelliğini kaybedeli çok oluyor. Artık nerede oynarsa oynasın, kiminle oynarsa oynasın korkan hep kendisi. Korktukça da korktuğu başına geliyor. Bu maçta da öyle. Top ayağındayken panik atak yaşıyor, topu kaybettiğinde aklını da kaybediyor.

Orta sahayı kalabalık tutmayı 4 yıldır öğrenemedi bu takım. Dahası, yaşadığı onca kayba ve ödediği ağır bedellere rağmen “orta sahasız” futbol oynamak konusunda ölümüne inat ediyor. Yani çağdaş futbola meydan okuyor. Sahada bir “takım” bütünlüğü yok, birbiriyle alakası olmayan üç ayrı parçaya bölünmüş futbolcular var. Kuyt ve Volkan dışında şuurlu tek adam bulamazsın. Tribünler de sahadakilerden farksız. Maçla hiçbir alakaları yok, çünkü kendi maçlarını oynuyorlar.

Bu karikatür futbol ve aciz debelenişlerle bu takımın yapabileceği en büyük iş sadece “pozisyon vermemek” olabilir. Tamam da bunun için mi oynuyorsun yoksa rakibi yenmek ve elemek için mi?

Arsenal evire çevire kedi fareyle oynar gibi oynadı Fenerbahçe’yle.. Bizimkiler de acz içinde seyretti. İkinci golü Emenike oyuna girdikten hemen sonra yemesi de çok ironikti. Bütün Fenerbahçeliler yatsın kalksın dua etsin de İngiltere’den alay konusu olacak bir fark yiyerek dönmesinler!

Fenerbahçe, CAS kararını beklemeye gerek bırakmadan bu yıl da Galatasaray’ın en bonkör sponsoru olduğunu ilan etti. Devler Ligi’nden alacağı parayı ezeli rakibinin kasasına elleriyle koydu.

22 Ağustos 2013, Perşembe 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Ya örs olursun ya çekiç!‘’

Ligin en acemi ve toplama takımı karşısında deplasmanda 2-0 öne geç, sonra saklambaç oynamaya başla. Sonra beşinci sınıf takım gibi iki dakikada iki gol ye!.. Sonra bir komik gol daha ye! Üstelik kalecin de penaltı dahil dünyaları kurtarmış olsun.
“Hani nasıl başlarsa öyle gider” derler ya, gerçekten de öyle. Elinde Emenike, Sow, Webo gibi her türlü karambolde ve kaosta bile soğukkanlı olabilen
3 tane öldürücü silahın var. Üçü de güçlü, hırslı ve bitirici.. Buna rağmen korkuyorsun, geriye kaçıyorsun. Bir kere bile rakip kaleciye baskı kuramıyorsun.
Fenerbahçe, açık farkla galip olduğu maçlarda bile açık farkla yenikmiş gibi saldırmalı.
Ne zaman skorun üstüne yatma acizliğine sığınsa hep aynı müsibeti yaşadı. Aciz ve komik durumlara düşüp hüsran yaşadı. Buna rağmen ne akıllandı, ne de ders aldı.
Şimdi Ersun Yanal’a bir soru soralım. Bu mağlubiyetin hiçbir geçerli mazereti olabilir mi? Toplama Konyaspor’un mu zamana daha çok ihtiyacı var, takviye edilmiş Fenerbahçe’nin mi? Böyle bir Fenerbahçe’yi hiç kimse kabul etmez, edemez.
Nereden nereye! Bir zamanlar “Fenerbahçe’ye her yer Kadıköy”dü. Artık Kadıköy dahil her yer deplasman. Bu tabloyu yaratan herkes eseriyle gurur duysun.
Sen örs olursan herkes
çekiç olur!

18 Ağustos 2013, Pazar 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Böyle Fenerbahçe olur mu?‘’

Skor 1-0 olabilir, hatta Fenerbahçe o maçı almış olsa bile bir şey değişmezdi. Çünkü gerek futbol olarak, gerekse cesaret, hırs olarak ve istek bakımından ezeli rakibinin karşısında resmen havlu atmıştır. Son derece korkak bir görüntü çizmiştir. Hatta ve hatta bariz bir şekilde ezilmiştir. Psikolojik üstünlüğü artık rakibine kaptırmıştır.
Bu mesele hallolmadıkça kimi transfer edersen et, kadroyu kime teslim edersen et sonu hüsrandır. Ersun Yanal bununla başa çıkabilir mi, üstesinden gelebilir mi tartışılır. Bence onun boyunu çok aşan bir sorun var ortada. Zaten o da “süre” talep ediyor. Sahadaki futbolsuzluğun süre ile alakası olabilir, peki korkaklığın süre ile ne alakası var?

Garabet haller

Sürekli bir şey eksik. Orta saha çok iyiyse forvet yok. Forvet çok iyiyse defans berbat. Hoca çok iyiyse kadro kötü, kadro iyiyse hocası yetersiz.
“Hadi bu sene böyle geçti, seneye her şey oturur” diye düşünürsünüz, tam tersi olur. Ya hocası istifa eder ya başka bir şekil şemal gelişir. Hop her şey sil baştan olur. Sakin olması gereken yerde sinirli, öfkeli olması gereken durumda anormal derecede sakin.
Kendi kendini çelmelemekten ve sabote etmekten eldeki malzemenin bolluğuna rağmen bir türlü helva yapmayı beceremiyor bu kulüp. Bir tek doğru dürüst istikrarı Daum döneminde yakalamıştı. Denizli’de şampiyonluk gidince yeniden macera arama dönemlerine geri dönüldü. Dönüş o dönüş. Tam Aykut Kocaman ile yeniden istikrar yakalandı derken önce 3 Temmuz sonra Alex’in apar topar gönderilişi, bozulan sinirler, istifalar ve yeni bir hoca...
Fenerbahçe kendi kendisiyle cebelleşir, ürettiği abuk sabuk sorunlarla boğuşurken, yani kendi kuyruğunu kovalarken birileri de malı alıp götürdü, götürmeye de devam ediyor.
Yaşadığı bunca müsibete rağmen hâlâ ders almasını bilmeyen ya da çareyi alakasız yerlerde aramaya çalışan bir camia olabilir mi? Olsa bile en azından bu kadar olmaz!

‘Selçuk Abim’e...

Çocukken kahramanımdı. O topu ayağına aldığında, orta sahada bile olsa bütün tribünler uğultu ile ayağa kalkardı. Çünkü her an her şey olabileceği bilinirdi. O varsa gol vardı.
“Seydiç+Hociç=Selçuk” pankartını hiç unutmam. Attığı gol sayısı ikisinin toplamından fazlaydı o sezon. Şekerspor’dan Yaşar ile birlikte gelişi. Onun gölgede kalışı. Rausch ile birlikte yükselen yıldızı. Penaltı atış şekli ki; “Öyle bir penaltı atacağım ki gol olacak ama fileye değmeyecek” demeci hâlâ aklımda...
“Büyük Kaptan”dı... Hep camianın içindeydi. Fenerbahçe rantiyelerinden ve Fenerbahçe siyasetçilerinden nefret ederdi. Sırf bu yüzden saçma sapan bir sürü iftiraya da uğradı. Ona rağmen pozitif duruşunu hiç bozmadı.
Benim gazetede yazmama da O vesile oldu. 43 yaşındaki kardeşimi kalp krizinden kaybettikten 1.5 yıl sonra 54 yaşındaki “Selçuk Abim”i de sonsuzluğa uğurladık. Mekanı cennet olsun.

Başka bir arzunuz?

Ünal Aysal TFF için, “Fenerbahçe’nin alt kuruluşu gibi” diye buyurmuş. Gerekçesi de yabancı sınırlaması konusundaki tavrı.
Yabancı sınırlamasına ben de hem de sonuna kadar karşıyım. Ancak 3-4 yıl önce bu konuda kulüp olarak takındıkları tavra bir baksınlar. Gazete arşivleri, “11 Mehmet” gazlamaları orada duruyor. Bu konuda görüşü değişmeyen tek kişi varsa o da Yıldırım Demirören’dir.
Milletin arazisi üzerine devlet stat yapıp vermiş, borsada olan bitenlere göz yumulmuş, ikinci defa yapılması da son anda direkten dönmüş. Borsa yönetimi gitmiş.
Herhalde Haluk Ulusoy yeniden TFF Başkanı, “en pahalı enerji”yi seven Mesut Yılmaz Başbakan, Mehmet Ağar da Spordan Sorumlu Devlet Bakanı olsun istiyor. Bunlar da yetmezse sus payı olarak Fak-Fuk-Fon’dan transfer yardımı da yapılabilir.

15 Ağustos 2013, Perşembe 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Çare Emenike mi?‘’

Her alanda kendi olanakları ve kaynaklarıyla ayakta kalmaya çalışan, yok edicilere karşı tarihinin en sert direniş savaşını veren bir kulüp ile devletin hediye ettiği 427 milyon Euro’luk statla (rakamı bizzat Başbakan söylemiştir), Borsa'da kimsenin ses çıkarmadığı ilginç işlerle forse edilen eski ve yeni statükonun biricik takımı... (Ekonomi uzmanı Gazeteport Genel Yayın Yönetmeni Yavuz Semerci Borsa konusunu “bunu rüyamda görsem, sabah polis beni gözaltına alırdı” diye ifade etmiştir)

İşin ilginci Borsa'daki konuya icazet verenler, 3 Temmuz sürecini başlatanlar ile UEFA’yı kışkırtanların tamamının büyük bir tesadüf gereği liseli ya da kongre üyesi olmalarıdır. Buna rağmen nedense bu derbinin adı hâlâ “ezeli rekabet”tir. Herkes de mutlu mutlu “üç maymun” oynamaya devam eder. Alves atılmış ne fark eder! Galatasaray, Fenerbahçe’ye karşı öteden beri hep fazla adamla oynar. Durum ona rağmen budur! Mertçe soralım namertler yanıtlasın eğer o meşhur “süreç” ve Borsa yönetimini götüren işler olmasaydı değil Drogba, Messi bile “çare” olabilir miydi? Ya da Fenerbahçeliler direnmese şu anda ve de en az 10 yıl bir rekabetten söz edilebilir miydi?

Fenerbahçe için “süper” de palavra “kupa” da.. İkisi de bir şey ifade etmiyor. Asıl mesele Arsenal maçları.. Devler Ligi’nde olmadıktan sonra bu kupayı alsan ne, almasan ne? Bunca transfere rağmen Salzburg maçlarında akılda kalan tek adam Volkan, derbide akılda kalan tek adam da Mert ise problem görünenin ve tahmin edilenin de çok çok ötesinde demektir. Çıplak gerçeklikle baktığında durum bu.. Fenerbahçe’nin önünde sadece bir hafta kaldı. Arsenal’e karşı böyle oynarsa kevgire döner. Birkaç iyi adamla, kopuk kopuk oynayarak oraya kalamaz, kalırsa da averaj takımı olur.

12 Ağustos 2013, Pazartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Zor dostum zor‘’

Salzburg maçının ilk yarısıyla ikinci yarısı geceyle gündüz gibiydi. Bu kadar pozisyon verilmesini neye bağlıyorsunuz?
“Bu uçurumu izah edebilecek hiçbir şey yok. Olsa olsa bir futbol laubaliliği ya da ukalalığı diyelim. Nasıl olsa işi bitirdik havasında koyverdiler. Herkes görevini diğerine havale etti. Bu kadar çok pozisyon vermek hiç ama hiç hayra alamet değil. Salzburg biraz şanslı olsa iki maçta iki düzine gol atabilirdi.”
Fenerbahçe’nin bu futbolu kendisini nereye kadar götürür? Süper Kupa’da ne olur?
“Bu, futbolla uzaktan yakından alakası olmayan, futbolu inkar eden futbol, Fenerbahçe’yi hiçbir hedefe götürmez. Götürse götürse uçuruma götürür. Onca transfere rağmen hâlâ kurtarıcıya ihtiyaç varsa ve bu da genellikle Volkan oluyorsa çok ağır bir çelişki vardır. Salzburg ve Galatasaray’ı birbirine karıştırmamak lazım. Çünkü iki maçın motivasyonu birbirinden çok farklı.”
2 yıllık Devler Ligi hasreti biter mi?
“Şu Fenerbahçe ile Play-Off’taki rakiplerine baktığımızda Devler Ligi hasreti bitmez gibi görünüyor. Eğer bir an evvel kendine gelip ciddiyeti ele almazlarsa Galatasaray’a sponsor olmaya, kasasını doldurmaya devam ederler.”
Sonunda Emenike geldi. Nijeryalı futbolcunun gelişiyle neler değişir?
“Emenike’nin bu gelişi ilk gelişi gibi olmaz.
O takım dağıtılmasa, 3 Temmuz yaşanmasa Türkiye’de 10 sene Fenerbahçe dışında kimse şampiyon olamazdı. Yine de yarım kalmış bir öyküdür Emenike. Gelişinin psikolojik olarak parayla ölçülemez bir önemi var. Eminim O’nun da sahada söylemek istedikleri olacaktır. Yırtıcı, yıpratıcı ve bitirici özelliği ile Fenerbahçe’ye çok şey katar. Herhalde bundan olumsuz etkilenecek tek kişi Webo olur.”

08 Ağustos 2013, Perşembe 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Fener'e rahat yok‘’

Bunu en iyi bilenlerden ve dönüştürmeye çalışanlardan biri “Selçuk Abi”mdi. Bir şövalye gibiydi. Hiç şikayet etmezdi ama O’nun da kalbi ve beynini çok yormuştu Fenerbahçe’yi esir alan, sürekli kendini tekrarlayan hatalar ve yanlışlardan oluşan lanetli kısır döngü... Mekanı cennet olsun.

Kadrosu ve bütçesiyle esamesi bile okunmayan şu Salzburg takımının yarısı kadar koşsa Fenerbahçe, onların yarısı kadar mücadele edip yardımlaşsa, adı bile bilinmeyen futbolcuların ortaya koyduğu takım oyunu ve disiplininin yarısına sahip olsa “kusursuz fırtına” çıkardı ortaya.

İlk yarı rakibin ilk atağında amatörce bir gol yedi ve ‘Young Boys’ kabusu hemen hortladı. Sonra art arda hazırlanışı ve son vuruşu mükemmel üç gol bulup rakibi çökertti. Ancak ne kendisi rahatlayabildi, ne de tribünleri rahatlatabildi.

İkinci yarı ilk yarının taban tabana zıttıydı. Tıpkı yazı tura gibi.. 90 dakikalık toplam saçmalama hakkını ilk 10 dakikada tüketen bir Fenerbahçe gördük. Bir gol bulup maçı bitirmek yerine, gol yemek için her şeyi yaptı. Bir kişi hariç herkes ya saklandı ya kayboldu. Fenerbahçe silikleştikçe yine Volkan devleşti. Salzburg oynadı onlar seyretti.

Şurası çok net; girdiğin pozisyon kadar değil verdiğin pozisyon kadar takımsın. İlk maçın ve ikinci maçın pozisyon bakiyesine baksınlar bütün defo ortaya çıkar. Salzburg biraz tecrübeli olsa Fenerbahçe kevgir olurdu. Bu turu geçti geçmesine de peki bundan sonraki maçta şansı bu kadar yaver gider mi?
Bir şeyi gerçekten çok merak ediyorum. Fenerbahçe’nin rakip savunma oyun kurarken hiç rahatsız etmeme, rakip atağa kalktığında da dokunmama yemini mi var?

07 Ağustos 2013, Çarşamba 12:00
YAZININ DEVAMI