‘’Bu fatura Ali Koç'a yazar!‘’
Arda Güler daha maçın başında öyle nefis bir pas verdi ki, Valencia'ya da Fenerbahçe'nin en çok gol atan yabancı futbolcusu olmak apoletini takmak kaldı. İşte Arda Güler bu. Eğer şu anda, yani ligin boyu bu kadar kısalmışken Fenerbahçe şampiyonluk umutlarını Galatasaray'ın puan kayıplarına bağlamak zorunda kalmışsa, bir nedeni Fenerbahçe aleyhine sezon boyunca yapılan hakem hatalarıysa diğer önemli nedeni de Jorge Jesus'un Arda Güler, Miha Zajc, İrfan Can Eğribayat ve benzeri yetenekli oyuncularına yaptığı haksızlık, yani forma adaletini gözetmemesidir maalesef. Tabii, birde ezeli rakipleriyle oynadığı maçlara gereksiz bir ısrarla üçlü savunmayla çıkması Bay Jesus'un.
27'de Valencia'ya yapılan hareket net bir sarı kartı gerektiriyordu ama Zorbay Küçük oralı bile olmadı pozisyona nedense. Keza, 48'de İrfan Can Kahveci'ye yapılan da öyle.
29'da Batshuayi, akabinde de Araao'nun ve 68'de Arda Güker'in nefis pasında Miha Zajc'ın net vuruşlarını kurtaran Elite'yi alkışlarla kutlamak lazım kanımca. Bu kurtarışlarıyla farkın açılmasını önledi resmen.
Aslında bir diğer önemli gerçek de şudur; Fenerbahçe şampiyonluğu Jorge Jesus'un fantezileri yüzünden kaybetti. Joa Pedro saplantısı, üçlü savunma takıntısı, elindeki kadronun neyi yapıp yapamıyacağı bilmeme cehaleti v.s, v.s. gibi.
Dolayısıyla, Joao Pedro'nun gereksiz yere gördüğü iki sarı kartla takımını eksik bıraktığı ve Fenerbahçe'nin muhteşem taraftarı önünde Giresunspor'a üç puan verdiği maçta şampiyonluğu kaybetti Fenerbahçe.
Jorge Jesus'un Kadıköy'deki Galatasaray ve Beşiktaş maçlarını üçlü savunmayla oynamakta ısrar etmesiyle şampiyonluğu elinin tersiyle itti Fenerbahçe ne yazık ki.
Sayın Ali Koç'un Fenerbahçe sevgisi ve Fenerbahçe için yaptığı fedakarlıklar karşısında ancak saygıyla eğilir bir sporsever. Ama başkanlıktaki başarısı yani yöneticiliği için ne yazık ki tam aksini söylemek zorundayım.
‘’Hakkıyla finalist!‘’
Fenerbahçe yıllar önce Dereağzı'nda antrenman yapıyordu. Doğrusu, neredeyse her antrenmanını çıplak gözle izliyordum. Dolayısıyla teknik direktörün adaletle forma dağıtıp dağıtmadığını, hangi futbolcuların formayı hakkıyla aldığını net şekilde söyleyecek, yazacak bir ayrıcalığım oluşuyordu. Ama Samandıra Can Bartu Tesisleri'nde antrenman yapmaya başladıktan sonra bu ayrıcalığımı kaybettim ne yazık ki.
Bu girişi yapmamın ana nedeni Sayın Jesus'un İrfan Can Kahveci ve Pedro'da bu kadar ısrarcı davranmasıdır. Yani ya antrenmanlarda çok cevval ama bunu maçlarda bir türlü sergileyemiyor yada Jesus'un prensleri bu iki futbolcu.
Emre Mor, Diego Rossi hatta Osayi Samuel gibi gerçek üç tane kanat oyuncusu varken Sayın Jesus ısrarla bu gerçeğe sırtını dönüyor ve İrfan Can Kahveci'yi kanatta kullanıyor.
Valencia'yı haftalardır eleştiriyorum. Asla gol atmadığı veya atamadığı için değil. Takımı için değil de hep kendisine oynamayı öncellediği için. Dün akşam da çok farklı değildi mantalitesi Ekvadorlunun. Müsait durumdaki Batshuayi'yi bir kaç kez görmezden geldi. Ama takım adına düşünüp, tercihte bulunarak pas verince Belçikalı yıldız 58. dakikada Feberbahçe'yi rahatlatan golü atmakta hiç ama hiç zorlanmadı. Batshuayi'nin attığı gol çok değerli elbette ama bir o kadarda değerli katkısı Joshua King'e attırdığı üçüncü goldür her halde.
Bir başka gerçek de şudur; Fenerbahçe Türkiye Kupası'nda final oynamayı hakeden bir futbol oynadı dün akşam herşeye rağmen.
Arda Güler bir star ve bir dünya yıldızı olacak inşallah gelecekte. Dün akşam ilk yarıda dilediği perfornansı sahaya yansıtamadı ama ikinci yarıda kumaşının gereği olan bir şekilde oynadı bence.
Luan Peres, İrfan Can Eğribayat'a ve Arao'yu alkışlamaya davet ediyorum tüm sporseverleri. Aynı alkışı çok sınırlı olanaklar ve dar bir kadroya rağmen Sivasspor'u Türkiye Kupası'nda buralara kadar taşıyan Sayın Rıza Çalımbay için de istiyorum tabi.
‘’Her yönüyle üstündü Fenerbahçe‘’
Fenerbahçe ilk yarıda hayli etkili oynadı dün akşam. Trabzonspor'u her açıdan seçeneksiz bıraktı neredeyse. Bu bariz üstünlüğe rağmen ancak tek gol bulabildi sarı lacivertliler ilk yarıda.
Golü Michy Batshuayi attı ama bu golün aslan payı bence Arda Güler'indi. Golün hemen öncesinde topu alışı, vücut çalımı ve nihayet Batshuayi'ye yaptığı harika asist hepsi ama hepsi alkışlık türdendi.
18'de Visca'nın Rossi'ye yaptığı sarı kartı atladı bence Abdülkadir Bitigen. Larsen en hafifinden iki kez sarı kartı gerektiren haraketler yaptı ilk yarıda Ferdi Kadıoğlu'na. Ama Sayın Bitigen her defasında aşırı tolerans gösterdi nedense bu faüllere. Aslında Rossi önemli bir çevre görüşüne sahip olsa 37'de Fenerbahçe 2 farklı skorla soyunma odasına giderdi büyük ihtimalle. Ama hemen solundaki müsait durumdaki Valencia'ya pas vermek yerine kaleye vurmayı tercih maalesef Uruguaylı.
İkinci yarıda Trabzonspor biraz daha karakter koydu sahaya. Ama gene de her açıdan üstünlük Fenerbahçe'de kaldı bu yarıda da. Çünkü hem Arda Güler gibi süper bir yeteneğe hem de Miha Zajc, Ferdi Kadıoğlu ve Luan Peres gibi sahaya yürek, bilinç ve karakter koyan oyunculara sahipti Jorge Jesus'un takımı.
İkinci golü Luan Peres attı, fakat bu golün asıl kahramanı bana sorarsanız Miha Zajc'tı. Topu alışı, kateşi ve müthiş finali... Hepsi alkışı hak eden düzeydeydi.
Tabi, Peres demişken bir başka gerçeğin altını da çizmezsem haksızlık olur. Brezilyalı savunma oyuncusu bu kadar, yani yaklaşık 7 ay gibi uzun bir süre sakatlık yaşamasa büyük ihtimalle en yakın rakibinin 3 hatta 4 puan önünde liderlik koltuğunda oturuyordu şu anda Fenerbahçe. Onun dönüşüyle balans ayarlarına döndü resmen Fenerbahçe gördüğünüz gibi.
Valencia'nın attığı gol takım oyun ve disiplinin ürünü bana kalırsa. Çok kişin emeğiyle şekillenen ve sonuçlanan bir gol.
Dün akşam en çok Arda Güler adına sevindim. Nihayet Sayın Jesus da ona inanmaya başladı çünkü.
‘’Tam bir düş kırıklığı!‘’
Jorge Jesus nicedir Fenerbahçe'yi bir kişi eksik oynatmayı alışkanlık haline getirdi. Çoğunlukla "Ahı gitmiş, vahı kalmış" Joao Pedro'da ısrar ederek yaptı bunu. Dün akşam da yıpratan bir sakatlıktan yeni kurtulmuş Valencia'yı sahaya sürerek yaptı aynı şeyi. Tamam, Valencia kariyerli, kaliteli. İyi de kalitesini sahaya yansıtacak, buna denk gelen performansı sergileyecek kondisyondan yoksun ve düşündüğünü yapmak için gerekli olan fizik güçten yok görüldüğü gibi. Bu gerçeğe rağmen sık sık ve gereksiz yere orta sahaya top alnak için geldi. Dolayısıyla, hiç duvar olamadı, ayağında top tutamadı ve maalesef her aksiyonuyla kaş yapayım derken göz çıkardı elinde olmadan ne yazık ki. İlk yarıda Fenerbahçe'de Mert Hakan Yandaş, Rossi ve hatta Arda Güler de beklenen katkıyı veremediler.
Eğri oturup doğru konuşalım, ilk yarıda penaltı golüyle öne geçti ve sonrasında skoru arttıracak denli de etkili oynayamadı Fenerbahçe. Maalesef, bu görüntüyü ikinci yarıda da devam ettirti. Gerçi Arda Güler ikinci yarıda biraz daha etkili oynadı. Rossi de öyle. Ancak Jorge Jesus takımının akortunu bir türlü yapamadı. Orta sahada üstünlük kuramadı, ikinci ve üçüncü bölge işbirliğini kreatif hale getiremedi ve dolayısıyla akan oyun akamete uğradı, düzene giremedi.
Maaĺesef Jorge Jesus sezon başındaki formundan çok şey kaybetmiş. Takımı da öyle. Rakibi üçüncü bölgedeki önalan baskısıyla adeta boğan o Fenerbahçe'nin yerinde yeller esiyor artık aylardır.
Şu gerçeğin de altını çizelim; bu 2 puanlık kayıpla şampiyonluk şansı minimuma indirdi Fenerbahçe ve tam bir düş kırıklığına dönüştü ne yazık ki Jorge Jesus.
‘’Ne inatçı adam ya!‘’
Adam ısrarla Arda Güler'e az ama her fırsatta bilime sırtını dönerek Joao Pedro'ya manidar şekilde çok ama çokca süre veriyor. Dün akşam da bu ritüelden vazgeçmedi Jorge Jesus.
Oysa futboldan bihaber bir insan bile izlediğinde "Yahu, bu Pedro neden oynuyor bu takımda Tanrı aşkına" diye isyan eder İtalyan futbolcunun performansı karşısında. Resmen bir kişi eksik oynuyor çünkü Fenerbahçe onunla.
Dün akşam koca ilk yarı sahada Fenerbahçe'ye liderlik yapan veya yapabilecek bir tek futbolcu göremedik maalesef. Bu gerçeğe rağmen Arda Güler'e forma vermedi Portekizli teknik direktör ne yazık ki. Hem de tam 60 dakika.
Önce bir hakkı teslim edelim. Rıza Çalımbay elindeki sınırlı kadro ve olanaklarla kaç sezondur harikalar yaratıyor Sivasspor'da. Avrupa dahil içerde dışarda, asla kaderine razı olmuyor, kişilikli bir futbol oynatıyor takımına.
Jorge Jesus ise Dünya Kupası'ndan sonra düş kırıklığı yaratıyor resmen tercihleriyle.
Dün akşam da düş kırıklığının ötesine geçemedi ne yazık ki Portekizli teknik direktör ilk on biri ve maça dair öngörüleriyle. Pedro yerine Michy Batshuayi veya Joshua King'le başlasa Fenerbahçe her halde galibiyetle dönerdi dün akşam Sivas'tan.
Hoş böylesi iki ayaklı maçlardan deplasmandan gol yemeden ikinci maç adına Kadıköy'e dönmek bir avantaj belki. Ancak, bu bile teknik direktör tercihlerinin yanlışlarını, Sayın Jesus'un kadrosundaki kimi futbolculara yeterli şekilde güvenip inanmadığını söylemek hakkından mahrum bırakmaz bizi her halde.
‘’Jesus'un prensi!‘’
İrfan Can Kahveci çok yetenekli bir futbolcu, bu tartışılamaz bir gerçek. Ama sporcu ahlakı, takım disiplini ve sorumluluk bilinci konularında her defasında soru işaretleri bırakıyor geride, giderek. Dün akşamki maçta ikinci golde müthiş bir zamanlamayla topu Ferdi Kadıoğlu ile buluşturması ne kadar önemli ve değerliyse, takımı 2 farkla öndeyken gördüğü gereksiz kırmızı kartta da o kadar tam bir sorumsuzluktur. Takım aidiyeti, sporcu ahlakı ve futbol aklı yeterli düzeyde olan bir futbolcu böylesi aymazlıkla takımını yaklaşık elli dakika bir kişi eksik bırakacak sorumsuzluk yapamaz, yapmamalı da. Hele de kolunda kaptanlık pazubandını taşıyorken.
Joao Pedro ile Jorge Jesus arasındaki bağ, ilişki ve güven hep manidar gelmiştir bana. Aylardır (sakat olmadığı sürece) ilk onbirde sahada yer alan Brezilya asıllı İtalyan futbolcu sayesinde bir kişi eksik oynuyor deyim yerindeyse Fenerbahçe resmen. Onun yaptığı katkıyı ikiye katlardı büyük ihyimalle alt yaş gurubunda oynayan Bora Aydınlık bu kadar süre sahada yer alabilseydi. İşte, Sayın Jesus dün akşam da Sivas'ta tam 68 dakika bu Pedro'yu sahada tuttu maalesef.
Dün akşam Sivasspor karşısında en dikkat çekici performansı bence Luan Peres segiledi. Arda, Arao, Ferdi, Rossi, İrfan Can Eğribayat ve İsmail Yüksek de ona eşlik ettiler takım aidiyeti ve futbolun gerektirdiği disiplini gözeten oyunlarıyla.
İlk gol Rossi'nin tek kişilik resitaldi deyim yerindeyse. İkinci golde İrfan Can Kahveci'nin emeği önemli ama Ferdi Kadıoğlu'nun pozisyon takibi ve çabukluğu saatlerce alkışlanacak düzeydeydi. Amma ve lakin bu golde bence asıl aktör birinci bölgede rakibin ayağından topu temiz şekilde söküp alan ve golün başlangıcında baş rol oynayan Arao'ydu. Üçüncü golde ise aslan payı Arda Güler'indi bence. Ferdi de Arda'nın yeteneğine şapka çıkardı bana göre çabukluğuyla.
‘’Tribüne oynama Bay Jesus!‘’
Bu fatura tartışmasız şekilde Jorge Jesus'a önüne koyulur, koyulmalı da. Lafı eğip bükmeye gerek yok, Dünya Kupası'nın sona ermesinden sonra ruhu ve takım aidiyeti Türkiye'den firar etti Portekizli teknik direktörün.
Neresini düzeltelim dün akşamki yanlışlarının. Takıntıları, inadı tavan yaptı artık. İlk onbirleri de sonradan oyuna dahil ettikleri de tam bir fiyasko.
Aynı hatalarına dün akşam da İstanbulspor karşısında devam ett ne yazıkki. Forma adaleti yok uzun zamandır. İsmail Yüksek hiç sırıtmadan oynarken durup dururken kesik yedi haftalarca. Arda Güler gibi bir yeteneğin yaratıcı yanından yararlanmadı aylarca. Pedro'yu ısrarla oynatarak takımını bir kişi eksik oynattı, bu tercihleri ve inadıyla takım ruhunu yaraladı.
Dün akşam iki farklı öne geçmişken Pedro'yu kenara alsa, Mert Hakan'ın yerine ikinci yarıya başlasa hem Fenerbahçe'nin orta sahadaki yoksulluğu son bulacak hemde Valencia sürgün hayatı yaşamak zorunda kalmayacaktı Şükrü Saraçoğlu Stadı'nda.
Takım savunması ve savunma hattı konusuda da kulağının üzerine yatıyor uzun zamadır Jorge Jesus. Misal, Samed Akaydın haftalardır şampiyonluğa oynayan bir takımın defans oyuncusunun asla yapmaması gereken hataları yapıyor. Geçen hafta ve dün akşam rakiplere ikram kıvamında attırdığı goller bunun kanıtıdır. Peki, iyi bir teknik direktör bu gidişatı görüp ve gereken önlemleri almak zorunda değil mi?
Bir Fatih Tekke'nin elindeki kadronun kalitesine ve yaptıklarına bir de Jorge Jesus'un yaptıkları ve takımının kalitesine bakın. Yazık değil mi Fenerbahçe'nin harcadığı paralara ve güme giden yıllarına, emeklerine. Yazık değil mi Fatih Tekke gibi cevherlerin hakettikleri şansı bir türlü bulmaslarına?
‘’Takıntılı sanki bu adam!‘’
Geçen hafta Ankaragücü maçında İsmail Yüksek de Ezgjan Alioski de hiç fena oynamadılar. Peki, bu gerçeğe rağmen neden dün akşam "Kesik" yedi ikisi de. Haydi İsmail Yüksek'i kestin, peki Alioski'nin ölüsü bile Oosterwolde'den daha yararlı olabilecekken neden kesiyorsun Makedon futbolcuyu.
Fenerbahçe koca ilk yarıda tek pozisyon yarattı onda da Rossi amatörce bir vuruşla kaleyi bile bulamadı. Aslında ilk yarı ve Sayın Jorge Jesus adına söylenecek çok şey var. Misal ilk yarıda kalitesinin, misyonunun ve giydiği formanın gereğini yapan, ona göre konsantre oynayan futbolcu sayısı bir elin parmaklarını bulamadı maalesef. İrfan Can Eğribayat, Arda Güler, biraz da çırpınışlarıyla Ferdi ve Valencia.
Neyse ki, ikinci yarıya yanlışlarının farkına vardı ve hatalarının bir kısmının çıkarabileceği faturayı telafi eden hamleler yaptı. İlk yarının en iyilerinden biri olan Arda Güler'i neden oyundan aldığını anlamlandırmak mümkün değil bence. Tıpkı geçen hafta iyi oynayan Alioski'yi kesip, Jayden Oosterwelde'yi sahaya sürmesini anlamlandıramadığım gibi.
Şüphesiz, ilk yarının tamamında akortsuz enstrümanı çağrıştıran Fenerbahçe'nin neden bu hallerde olduğunu da sormak zorundayız Portekizli teknik direktöre.
Şu gerçeğin de altını çizmek isterim; Dün akşam yaptığı değişikliklerle bir kez daha geri dönmesinde rol sahibi oldu Jorge Jesus, Fenerbahçe'nin ki, zaten onun kariyerindeki bir teknik direktöre de böylesi yakışır zaten.
Joao Pedro deyim yerindeyse Fenerbahçe kariyerinde ilk kez kendisinden beklenen katkıyı sundu. Dilerim, geri kalan maçlarda takıntılarından arınır Sayın Jesus.