‘’Sorumlu Mourinho'dur!‘’
Dünyanın sayılı teknik direktörlerinden biri olan Jose Mourinho başında bulunuyor Fenerbahçe'nin. Portekizli hoca Gürsel Aksel Stadı'nda çift santraforlu sahaya sürdü takımını. Gene de ilk 15 dakikada neredeyse adını duyamadık Edin Dzeko'nun. Youssef En Nesyri mi? Çok, yada hayli çabaladı, didindi hatta ama çerçeveyi bulmadı tüm vuruşları.
Aslında devrenin sonu yaklaşana dek (Osayi Samuel'in kalecinin ellerinde eriyen vuruşunu saymazsak) hiç bir sarı lacivertli futbolcunun rakip kaleciyi tedirgin eden veya edecek gol vuruşu da olmadı. Aksine, Göztepe'nin "Var"dan dönen golü ve Livakoviç'in kalesinde yarattığı birden fazla tehlikeye tanık olduk ilk yarıda. Tıpkı ikinci yarının son bölümünde olduğu gibi yani.
Devre sonu yaklaşmışken sağdan ceza sahasına giren Osayi Samul düşürülünce Kadir Sağlam beyaz noktayı gösterdi ve Edin Dzeko kaliciyle topu ayrı köşelere göndererek Fenerbahçe'nin ilk golünü attı.
Sarı lacivertlilerin ikinci golünü kendine has bir vuruşla En Nesyri attı. Ama Faslı fubolcunun attığı bu golde aslan payı bence Sebastian Szymanski'nindi gefçrği söylemek gerekirse.
İkinci yarı mı? Jose Mourinho resmen maçı "Kazanmak istemiyorum" anlayışıyla olup biteni seyretti. İkinci yarının ortasından itibaden ayakta duracak mecali kalnamış ve rakibin her dokunuşuyla yere düşen Tadiç ve Dzeko'yu bu kadar uzun süre sahada tutarak takımını iki kişi eksik oynattı Portekizli teknik direktör.
Bu kadar kaliteli, alternatifli bir kadroyu bu kadar korkuya boyanmış bir taktik ve çaresizliğin emir komutasına girmiş bir anlayışla yönetirseniz ilk yarısını 2 farklı önde bitirdiğiniz maçtan 3 puan çıkaramazsınız elbette.
Lami cimi yok, tek sorumlu Mourinho'dur.
‘’Hazır sayılır!‘’
Fenerbahçe 5 gün sonra 2. ön eleme maçı oynayacak İsviçre'nin Lugano takımıyla deplasmanda. İşte böyle önemli bir karşılaşma öncesi Hull City'le hazırlık maçı oynadı dün akşam sarı lacivertliler.
Doğrusu ilk yirmi dakika ne doğru dürüst rakip kaleye gidebildi, nede tehlike yarattı temsilcimiz. Dolayısıyla topa hakim olmakta da bariz şekilde Hull City önde olan taraftı.
Ama futbolda bireysel yetenek ve tecrübe sonuç elde etmek adına çoğunlukla belirleyici oluyor.
Nitekim Acun Ilıcalı'nın takımı etkili oynarken bir anda 2 farklı geriye düştü.
İlk golü Dzeko attı, ama Ryan Kent ve Szymanski'nin de bu goldeki payı hayli büyüktü.
İkinci golde topu kaleye Fred gönderdi. Fakat bu golde Dusan Tadic ve Dzeko'nun yaptığı katkı da küçümsenemez.
İkinci yarıya golle başladı Mourinho'nun öğrencileri. Oğuz Aydın oyuna dahil oldu ve nefis bir hareketle üçüncü golün fitilini ateşledi resmen. Doğrusu Osayi Samuel de hemen her şeyi doğru yaptı ve böylece üçüncü golü geldi Fenerbahçe'nin.
Oğuz Aydın'ın aynı güzel şeyi dördüncü golde de yaptı. Nefis topuk pası Dzeko'nun tecrübesiyle olgunlaştı ve Szymanski'nin harika kafa vuruşuyla Hull City ağlarına gitti.
Beşinci gol mü? Mert Hakan santra çizgisinin biraz önünde Arda Güler vari vurdu resmen ve maç boyunca sık sık libero gibi oynayan Hull City kalecisini cezalandırdı.
Sonrasında hayli oyuncu değişikliği oldu ve baskı yedi maçın sonuna doğru Fenerbahçe. Nitekim golü de yedi.
Tamam, bir hazırlık maçıydı dün akşam oynanan. Ve hayli zaman var sezonun başlamasına. Gene de hiçte fena değildi Fenerbahçe. Portekizli teknik direktör savunmaya çok önem verdiğini öğrencilerine anlatmış anlaşılan. Giderek daha iyi olacağına inanıyorum.
‘’Yazık oldu!‘’
Tek kelimeyle yazık oldu. Üzülmemek elde değil. Deyim yerindeyse kadro kalitesi ve beklentilerle çelişen bir kenar yönetimi yüzünden hevesimiz kursağımızda kaldı.
Tamam, maça iyi başlayan taraf Hollanda milli takımıydı, ilk tehlikeli atakları yapan da onlar oldu doğal olarak. Ama giderek oyunda dengeyi sağladı ve ilk golü de buldu takımımız.
Gönlümüzü Samet Akaydın attı, ama bu golde aslan payı topu doğru yere atılması gereken şekilde atan Arda Güler'indi.
Arda demişken pas hatası yapan Ferdi Kadıoğlu'na takım ruhunu yaralayan ve takım arkadaşını demoralize eden el kol hareketi yapmasını onun kalitesinde hiç ama hiç yakıştıramadım.
Eğri oturup doğru konuşalım, Hollanda öteden beri heybesi futbol kültürü ve kendisine özgü birikim taşarak turnuvalarda boy gösteriyor. Dolayısıyla, Hollanda'ya elenmek ne ayıp ne günah.
Ancak, böyle bir takım karşısında öne geçmişken, avantajı korumak adına kenar yönetiminin de doğru zamanda yapması gereken doğru şeyler olmalı.
Maalesef, Montella bu bilinç ve sorumluluktan uzaktı dün akşam.
Misal, Kenan Yıldız çok pasif kalmış, Hollanda yoğun baskı kurmuş ve sen geriye düştükten sonra oyuna müdahale ediyorsun.
Biliyorum, eksiklerimiz vardı, ama Vincenzo Montella oyuna zamanında doğru müdahale yapabilse şimdi gülen taraf biz olacaktık.
Yazık oldu doğrusu.
‘’Teşekkürler, çok, çok teşekkürler!‘’
Rüya gibi bir başlangıç yaptı Leipzig'in az biraz üşüten havasına inat milli takımımız dün akşam.
Arda Güler'in yeteneği daha maçın ilk dakikasında köşe atışı kazandı takımımıza. Arda klas kullandı korneri ve Merih Demiral daha maçın birinci dakikası dolmadan öne geçirdi takımımızı.
Maçın kahramanları hiç şüphesiz defansif katkısının yanında attığı iki golle Merih Demiral ve kritik kurtarışlar yapan Mert Günok'tu. Doğrusu Arda Güler, Mert Müldür, Ferdi Kadıoğlu, Kaan Ayhan ve Abdülkerim de eşlik ettiler onlara.
Orkun Kökçü oyunun defansif yönünde fena değil ama ofansif anlamda çok yetersiz kalıyor gurbetçi futbolcu.
Barış Alper ve Kenan Yıldız bu kadar etkisizken Montella'nin gereken müdahalede bulunmamasını da davranmasını da yadırgadım açıkçası. Pekala İrfan Can Kahveci ve Kerem Aktürkoğlu'nu, kanatları daha aktif hale getirmek için oyuna alabilirdi, keza Salih Özcan veya Okay Yokuşlu'yu da Orkun Kökçü'nun yerine.
Sonuçta Fransa ve Hollanda'nın yer aldığı guruptan lider çıkmış Avusturya'yi yenerek çeyrek finale yükseldi takımımız. Dolayısıyla, özlemimize tercüme oldular ve bir rüya yaşattılar bize.
Teşekkür, çok teşekkürler.
‘’Hakkımızdı!‘’
Harika görüntüler sergiledi binlerce vatandaşımız maçtan önce Dortmund sokaklarında. Tek başına bu görüntü bile milli takıma olan büyük inancı anlatmaya yeter herhalde.
Vincenzo Montella farklı yenildiğimiz Portekiz maçının kadrosundan tam 7 kişiyi kenarda bırakan bir on bir sahaya sürdü dün akşam Çekya maçına. İsmail Yüksek, Arda Güler, Salih Özcan, Mert Müldür, Mert Günok, Salih Özcan ve Kenan Yıldız'la başladı maça bu kez İtalyan teknik direktör.
Daha yirminci dakikada ikinci sarıdan kırmızı kartı alarak takımını eksik bırakınca Barak, aşağı yukarı belli oldu zaten maçın akıbeti.
Gene de eksik kalmış Çekya takımına gol atamadık ilk yarıda. Ama 51'de guruptan çıkmak adına müjde Hakan Çalhanoğlu'nun golüyle geldi. Akabinde golü yiyerek az biraz moralimiz bozulsa da Cenk Tosun'un golüyle tekrar öne geçtik ve guruptan çıkarak Avusturya'nın rakibi olduk.
Elbette zor bir rakip Avusturya. Hollanda'yi yenerek rakip oldular Türkiye'ye. Ancak bu satırların yazarı Montella kadro ve taktik konusunda doğruyu yakalarsa Avusturya engelini aşacağımıza inanlardandır.
‘’EVİMİZDE FARK YEDİK!‘’
Dortmund resmen kırmızı beyazdı, ama BVB Dortmund Stadı maç boyunca ve doksan dakikanın bitiminde hüzün ve keder rengindeydi bizim adımıza. Dortmund resmen kırmızı beyazdı, ama BVB Dortmund Stadı maç boyunca ve doksan dakikanın bitiminde hüzün ve keder rengindeydi bizim adımıza. İkinci golü yiyene kadar doğru dürüst bir tehlike yaratamadık Portekiz karşısında. İkinciyi yedikten sonra biraz silkinir gibi olduk, hatta devre bitimine doğru Orkun Kökçü'yle değerlendiremediğimiz bir şans da bulduk, ama topu hepsi o kadar işte.
Yediğimiz o ikinci golü de uzun yıllar unutmayız her halde. Samet Akaydın mesleğini çok seviyor ve fedakarca oynuyor genelde. Ama kalite ve yetenek sorunu var ne yazık ki. Nitekim, yediğimiz ikinci golü Samet attı Altay Bayındır'in koruduğu kaleye. Bu seviyede, böyle bir maçta kalecisinin ilerde olduğunu görmeden o topa o şekilde dokunuyorsa, kimse kusura bakmasın, orada yetenek ve kalite sorunu karşımıza çıkıyor işte dün akşam olduğu gibi.
Mert Günok ve Mert Müldür gibi önemli ve değerli futbolcumuzun aynı anda oynayamayacak durumda olması kesinlikle bir talihsizlik. Ama bunlar futbolun içinde var ve teknik direktör ile ekibinin bütün bu ihtimalleri göz önünde bulundurması ve gerekli alternatifleri yaratması lazım. Misal, iki Mert'in yokluğunda defansif zafiyet ortaya çıkacak, bu kesinken ofansif anlamda üstünlüğü ele geçirmek için Arda Güler ve Kenan Yıldız'la maça başlamak daha iyi bir strateji olmaz mıydı acaba?
Dolayısıyla, "EVİMİZ DORTMUND" da biraz da ezilerek farklı bir mağlubiyet aldık maalesef. Bundan böyle, en azından bir puan almak zorundayız Çekya'dan guruptan çıkabilmek için.
‘’Dortmund evimiz bizim!‘’
Almanya'nın en önemli kentlerinden biridir Dortmund. Ve bu kentte binlerce vatandaşımız yaşıyor bilindiği gibi. Zaten daha futbolcularımızın tanımak için sahaya çıkmasından başlayarak 90 dakika sona erinceye dek "Türkiye, Türkiye" sesleri çınlayıp durdu. Anlayacağınız kendi evimizde gibiydik dün akşam DORTMUND'DA.
Maç başlamadan saatler önce yoğun şekilde yağmur yağmaya başladı ve maç boyunca da devam etti.
Doğrusu maça iyi başladık. Bir ara topa sahip olmak oranımız yüzde yetmişlere vardı, ama ilk tehlikeli ataklar da Gürcistan'dan geldi. Mesela, 12'de Mert Günok kalemizde devleşmese kesinlikle geriye düşmüştük.
Gene de ilk golü biz bulduk. Ferdi Kadıoğlu'nun güzel ortasına bekletmeden nefis vurunca Mert Müldür, halaya kalktı deyim yerindeyse koca stadı dolduran büyük çoğunluk.
Ya yediğimiz gol. Asla kadro kalitemize yakışmadı. Kenan Yıldız, Ferdi Kadıoğlu'nun savunduğu kanattan gölü yedik maalesef.
Yeri gelmişken altını çizelim, Vincenzo Montella'nin Orkun Kökçü'yu bu kadar uzun süre sahada tutmasının nedenini anlamış değilim. Kenan ve Barış Alper de bekleneni veremeyince, skoru eşitleyen Gürcistan hayli kafa tuttu bize.
Arda Güler'in takımımız adına attığı ikinci gol mü? Eh, onu ancak Roberto Carlos, Alex de Souza, Hojdoong, Hagi gibi birinci sınıf futbolcular atar ki, Arda da o sınıftaki futbolculardan olduğunu bir kez daha kanıtladı.
Maçın son bölümünde hayli baskı yedik, ama gene de 3-1'lik bir skorla sahadan ayrılmak çok önemli bir sonuç. Dilerim, bu maçtan gerekli dersleri çıkarmıştır önümüzdeki maç adına Sayın Montella.
‘’Maalesef‘’
Galatasaray'ın şampiyonluğunda az biraz vicdan sahibi olan herkes kabul eder ki, hakemlerin de verdikleri ve vermadikleri kararlarla bir payı var. Bu tartışılamaz.
Misal, Fenerbahçe sezon boyunca yaptığı 418 faül sonucunda 73 sarı ve 4 kırmızı kart görmüş. Buna mukabil Galatasaray yaptığı 415 faüle karşılık sadece 56 sarı ve 1 kırmızı kartla sezonu tamamlamış. Üstelik Süper Lig'in en çok faül yapılan takımı da sarı lacivertliler olduğu halde.
Ama eğri oturup doğru konuşalım, Fenerbahçe'nin sırf bu yüzden şampiyonluğu kaçırdığını söylemek gerçekçi olur mu? Asla, kesinlikle asla.
Tamam, bu sezon da bariz haksızlık yaptı yönetimleriyle bazı hakemler, tavırlarıyla Türkiye Futbol Federasyonu Fenerbahçe'ye. Örnek mi, Sivasspor maçının bitimine doğru aleyhlerine verilen penaltıyla 2 puanının gasp edilmesi. Keza, Kadıköy'deki Samsunspor maçında Bahattin Şeker'in uydurma faülü sonucu giden 2 puanları.
İyi de ligin bu en kaliteli kadrolarından birine sahip Feberbahçe'nin şampiyonluk ipini güğüsleyememesinde günah ve vebalı sadece hakem hatalarına ve Federadyonun yanlı tavırlarına bağlamak ve izah etmek biraz havada kalan bir gerekçe olmaz mı?
Sözgelimi, İsmail Kartal kanatsız melek mi, asıl sorumlu o degil mi? Belki 30 yıldır iddia ederim: Bir takımın başarı ve başarısızlığında teknik direktörün rolü en az yüzde ellidir.
Çünkü, kadro ziyadesiyle onun görüş ve önerilerine göre oluşur. Antrenmanların nitelik ve düzeyine o karar verir. Rakibe göre ilk onbir ve taktiği kendisi belirler. Maçın gidişatına göre müdahaleyi teknik direktör yapar, v.s, v.s.
Peki, Trabzonspor henüz takım olamamışken, sadece Onuachu'yu kontra toplarla rakip cezasahasında buluşturarak sonuca giderken, sık sık rakip analizini ballandıra ballandıra anlatan İsmail Kartal neden bir önlem almadı, alamadı bu duruma ve Fenerbahçe hem de Kadıköy'de kaşla göz arasında 3 farkla geriye düştü binlerce taraftarı önünde.
Çok önemli bir ayrıntı daha; ilk yarıdaki Kayserispor maçında olanları anımsayın. Maçın bitimine birkaç dakika var Fenerbahçe galip ve sonraki hafta Galatasaray'la oynayacaksınız. Bu gerçeğe rağmen Fred'i oyundan almadı ve sonrasında Zorbay Küçük'ün zorlama kararıyla Brezilyalı kırmızı kartla cezalandırıldı, Galatasaray maçında oynayamadı maalesef ki, Fred oynasa büyük ihtimalle ezeli rakibini yenecekti o maçta Fenerbahçe.
Keza, Kruniç saplantısı yüzünden Bartuğ Elmaz, Lincoln Henrique ve Crespo gibi 3 önemli futbolcuyu kiraya göndererek feda etti. Ahı gitmiş vahı kalmış Cengiz Ünder için 15 milyon Euro ödetti Fenerbahçe'ye. İnsan bu kadar büyük bedeli gözden çıkardığı futbolcunun geçen sezon Marsilya'da kaç maç oynadığına nasıl bakmaz, nasıl ilgilenmez. Ve bu Cengiz yüzünden Ryan Kent'i, Emre Mor'u sildi, İrfan Can Kahveci'yi haftalarca kenarda oturtup sonradan oyuna dahil etti. Batshuayi gibi bir golcüyü ne kadar kullandı hep birlikte gördük nitekim.
Maalesef, yıllardır üvey evlat muamelesi yapılıyor Fenerbahçe'ye, bu gerçek yadsınamaz. Ama bu sezonun yadsınamayan bir diğer gerçeği de Sayın İsmail Kartal'ın bu muhteşem kadroyu gerektiği gibi yönetememesidir. Ne yazık ki, maalesef