Arama

Popüler aramalar

‘’Aslanlar gibi...‘’

Önceki akşam, Podolski’nin jübilesi için Dortmund’daydık. Almanya-İngiltere dostluk maçında karşı karşıya gelirken, Aslan Poldi de 18 yaşında başlayan milli serüvenine burada nokta koydu.

Polonya asıllı ‘sokak topçusu’ mücadele öncesi kariyeri boyunca kendisini destekleyenlere teşekkür ederken, Galatasaray kulübünü de tabii ki es geçmedi, bizleri gururlandırdı. Dev maçı 60 bin kişi izledi.

Umarım bizde de böylesine kariyerli futbolcularımıza benzer jübile organizasyonları nasip olur! Podolski kendisine yakışır bir golle maça damgasını vururken, daha önce Almanya’yı Almanya’da 5-0 yenen İngiltere beni fazla etkileyemedi. Belli ki Southgate hâlâ arayış içinde...

Sonuçta Aslan Poldi müthiş füzesiyle futbolseverleri büyüledi, umarız sezon sonunda da formasını giydiği Galatasaray’a kendine yakışır bir şekilde veda eder, yetkililer de aynı hoşgörüyü sergiler...

24 Mart 2017, Cuma 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yöneticiler ne konuştuğunu bilsin futbolu ise bilenler yönetsin!‘’

Türk Futbolu nereye koşuyor; son günlerde yine tartışma konusu bu! Sezon sonu yaklaştıkça da alışık olduğumuz sahneler tekrar yaşanmaya başlanıyor. TFF topa tutuluyor, MHK yerden yere vuruluyor. Kimse kimseyi beğenmiyor. Zaten tribünlere de seyirci gelmeyince, Türk futbolu tekrar dizayn edilmeli konusu herkesçe konuşulup tartışılıyor. Beklenmedik puan kayıpları sonrası yıllardır profilinin dışına çıkmayanlar zaman zaman aşağıladıkları medyayı kullanarak kendilerine göre ‘dünyaya’ mesaj vermeye çalışıyor.

Tek suçlu TFF!

Hal böyle olunca, futbolun patronları yine hedef tahtası haline geliyor. Bir bakıyorum, eski milli futbolcularımız, haklı olarak isyan bayrağını açıyor; ‘Futbolu, futboldan gelenler yönetsin.’ Tamam da zaten siz bunu yıllardır dile getiriyorsunuz. Ne değişti ki, şimdi değişeceğine inanıyorsunuz. Zaten futbolun patronlarının o koltukta oturma sebepleri belli. Ayrıca seçimlere tek adayla giriliyor. Eee, bu böyle olunca Türk futbolunu nasıl kurtarmayı planlıyorsunuz beyler?..

Johan Cruyff ve Kemal Sunal

İşte geçtiğimiz günlerde televizyonda bu tartışmaları, isyanı izlerken aklıma yıllar önce yaptığım 2 röportaj geldi. Birincisi tam 20 yıl öncesiydi. Türkiye’nin sevgilisi, unutulmaz ismi, efsane güldürü ustası Kemal Sunal. Evet, rahmetli Kemal Sunal’la müthiş bir söyleşi gerçekleştirmiştim. Röportaj yapmayı sevmezdi Sunal, ama beni kırmadı ve kendisini o yıllarda gazetemizde konuk edip, keyifli bir sohbete imza attık. Evet, tam 20 yıl önce şu açıklamayı yapmıştı: Bazı kulüp yöneticileri düşünmeden konuşuyor. Talihsiz beyanatlar veriyor. Bence bu yöneticilerin konuşmadan önce iyice düşünmeleri gerekiyor...

Futbolu bilenler, bilmeyenler...

Diğer röportajı ise Johan Cruyff’la 2009 yılında gerçekleştirmiştim. Dünyanın tartışmasız en zeki futbolcuları arasında gösterilen Hollandalı yıldızla Barcelona’da buluşup, o çok istediğim keyifli söyleşiyi yapmanın gururunu yaşamıştım. Efsane Cruyff da röportajın bir bölümünde aynen şu ifadeleri kullanmıştı; Hayat felsefemde şu vardır: Herkes bildiği işi yapmalıdır. Bu nedenle futbolu da futboldan gelenler yönetmeli. Avrupa devlerinde bile futboldan anlamayan kişiler görev alıyor. Bu çok acı...

Bu kafayla zor değişir...

Evet, aslında çözüm çok basit fakat ısrarla yanlışın peşinde koşmaya devam ediyoruz. Israrla ülke futbolunu uçuruma sürüklüyoruz. Futbolda başarıyı yakalamış, sistemi oturtmuş ülkeleri örnek almaktan nedense kaçınıyoruz. Bakınız burada ülke menfaatleri, ülke futbolu önemliyse, isimler üzerinde durmak yanlıştır. İsimler önemli değildir, Türk futbolunun düzlüğe çıkması için reçete çok basittir: Her ortamda sahneye çıkıp konuşanlar susacak, futbolu da futboldan gelenler yönetecek!

19 Ocak 2017, Perşembe 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Uçtu, soktu, gitti...‘’

Hani futbolda meşhur terim vardır ya; Futbol asla futbol değildir... Bana göre boks da asla boks değildir. Bana göre Boks, Muhammed Ali'dir! Boksu tüm dünyaya tanıtan, sevdiren Muhammed Ali'dir. Kimse bunun aksini söyleyemez. Dünyada boks dendiğinde ilk akla gelen isim, Mike Tyson veya Evander Hollyfield, Lennox Lewis veya Rocky Balboa, ne bileyim Floyd Mayweather değildir. Muhammed Ali, boksun ta kendisidir! Ve Muhammed Ali aramızdan ayrılmıştır; Kelebek gibi uçmuş, arı gibi soktuktan sonra da tüm dünyaya 74 yaşında veda etmiştir...

***

Muhammed Ali'nin efsane bir sporcu kimliğine kavuşması, tabii ki tam üç kez dünya şampiyonluğunu kazanıp ismini rekorlar kitabına yazdırmasıyla alakalı değil. Muhammed Ali'nin adeta ölümsüzleşmesi, karakteriyle ilgili. Düşünceleri, aşırı özgüveni ve aykırı demeçleriyle yaşadığı Amerika Birleşik Devletleri'nde hep konuşuldu, tartışıldı ve bana göre yıllarca da tartışılmaya devam edecek. Özellikle Vietnam'daki savaşta askere alınmayı reddedip bokstan men edilmesi unutulmaz bir tavırdır. Verdiği karar doğru veya yanlış, Muhammed Ali, düşüncesinden 1 milim bile ödün vermeyerek hayatına devam etmiştir.

***

Ünlü sporcunun Classius Clay isminden vazgeçip müslümanlığı tercih etmesi de ABD'de yeni bir akım başlatmıştır. Amerika'da yıllarca insanlar din değiştirmiştir. Fakat Muhammed Ali'nin gerekçeleri ve karakteri, değişim rüzgarının çok etkili olmasında büyük rol oynamıştır. Belki de bu nedenle Muhammed Ali, arkasına aldığı müthiş rüzgarla inanılmaz başarılara imza atmıştır. Özgüveni tavan yaptığında, demeçleriyle adeta tüm sporculara örnek olmuştur, rakiplerine korku salmıştır. 'İmkansız yoktur' terimi onunla özleşmiştir. Hayatta hiç bir şeyin imkansız olmadığını zaten Muhammed Ali kariyerinde bir çok kez kanıtlamıştır.

***

Boksa şu aralar aşırı ilgi duymam önce Selçuk Aydın ve Ahmet Öner'le başlamıştır. Şimdi de Avni Yıldırım'la devam etmektedir. Fakat boksu bana sevdiren gerçek neden gençliğimde Muhammed Ali'nin TV'den izlediğim maçlarıdır. O meşhur 'Rumble in the Jungle' anonsuyla Zaire'de yapılan kapışma hala gözlerimin önünde. George Foreman'ı yenip tekrar ünvanını kazanması... 'Yüzyılın maçı'nda Joe Frazier'e kaybetmesi de unutulmaz maçlar arasına girdi tabii ki. Her maç öncesi verdiği demeçlerle, ringdeki müthiş hareketliliğiyle ve en önemlisi müthiş bir sporcu kimliğiyle Muhammed Ali gerçek bir efsanedir. Asla da unutulmayacaktır...

04 Haziran 2016, Cumartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Anti futbol Anti pasta...‘’

Makarna ülkesinde anti futbolla kupaya ulaşamadı Atletico. Penaltılara kadar direndi ama olmadı. Futboldan, futbol oynamadan zevk alabilir misin? Futbolseverleri mutlu edebilir misin? Asla! İşte dün herkes bir kez daha izledi, milyonlarca futbol sevdalısı şahit oldu. Futbol kazandı, yani ‘gerçek’ Madrid, Real Madrid...

Derbi çok gergin başladı. İlk 10 dakikada sert müdehaleler, itiş kalkış ve bolca hakem itirazı yaşadık. Real’in golü sanki önceden çalışılmış, Bale’nin kafayla uzatışı harika, sanki Ramos’un hiç dokunuşu yok topa. Griezmann’ın ilk yarıdaki bencilliği penaltı atışında da sürdü, Torres doğal olarak isyan etti! Simeone’nin askerleri savaşmayı sürdürdü, Real kupaya normal sürede uzanıyor derken Carrasco müthiş bir gol atıp Kırmızı-Beyazlılar’ın umudunu uzatmaya ve penaltılara taşımayı bildi. Penaltılarda ise gülen Real oldu. Hak eden taraf yani. Ronaldo’yu mu sordunuz? Dün sahada kendisi tabii ki vardı, ama ruhu yoktu. Kupayı getiren final penaltısı da cabası.

29 Mayıs 2016, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bir devrim olabilir‘’

Milano, şampiyonlar Ligi Finali havasına girdi. Real Madrid tabii ki favori ancak nedense herkes anti futbol oynadığı söylenen Atletico Madrid’in kazanmasını istiyor. Kadrosunda hücumu düşünen Ronaldo, Benzema, Bale ve Modric gibi oyuncular bulunduran Real Madrid, tabii ki bugünkü sezon finalinde gerçek kimliğinden ödün vermeyecektir. Ama unutukmamalıdır ki karşısında da çok iyi defans yapan bir Atletico Madrid var, bir de Greizman ve Torres var.

Müthiş final

Şampiyonlar Ligi Finali’nin bu defa Madrid finali olarak karşımıza çıkması pek çok kişiyi fazla heyecanlandırmasa da kanımca bugün futbolseverleri muhteşem bir mücadele bekliyor. Önemli olan futbol severlerin güzel ve bol gollü bir karşılaşma izlemesi. Bir tarafta henüz yeni teknik direktörülüğe başlamış Zidane’nin yıldızlar topluluğu, diğer arafta da bir çok kupa kazandırarak ustalık belgesi almış Simeone’nin askerleri. Milano’da sonuç ne olursa olsun futbol kazansın, ancak Atletico kazanırsa bir devrim olabilir...

28 Mayıs 2016, Cumartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Madrid oynadı, Barcelona kazandı...‘’

Ronaldo başrolü üstlenemedi

Madrid derbisinde ev sahibi, kapışmanın başında atak oynayan taraftı fakat son hamlelerde bir anlaşmazlık, düzensizlik vardı. İleri uçtaki futbolcular nedendir bilinmez ilk yarım saat bir hayli bocaladılar. Benzema’nın yorgun bir görüntüsü vardı, Ronaldo ise ilk yarı başrolü üstlenemedi, ilk yarıyı tek şutla tamamladı. Rakibe gelirsek; Fernando Torres eski kıvraklığından, hızından ve gücünden çok uzak. Sanki Simeone böylesine büyük maçlarda ‘1 olsun benim olsun’u yine benimsemiş, sert, agresif ve garantici oyunuyla beraberliği hedefliyordu. Atletico sadece ilk devrenin son dakikalarında kaleci Navas’ı zorlayabildi...

Farkı 2’ye çıkarmak istedi...

İkinci yarıda ise sürpriz bir şekilde bu baskı devam etti. Zaten son haftaların formda ismi Griezmann da bu baskının ve organize atakların sayesinde takımını öne geçiren golü attı. Golden sonra karşılaşmanın seyri değişecek diye düşünenler yanıldı. Atletico farkı 2’ye çıkarmak için art arda birçok fırsatı yakaladı ancak değerlendiremedi.

Real de Ronaldo ile şansını zorladı ancak kaleci Oblak dün gece gerçekten mükemmel bir performans ortaya koydu. Son 10 dakika evsahibinin bindirmeleri ve konuk takımın kontraataklarıyla tamamlanırken, tribün ve TV başındaki futbolseverler kısır bir derbiyi izlemenin üzüntüsünü yaşadı...

28 Şubat 2016, Pazar 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Güzel Adam...‘’

Bilic röportajımız, öncelikle iyi ve sağlam bir ilişkinin sonucudur. Hırvat hoca güzel bir adam ve iyi bir insandır.Tüm anlattıklarını da samimi bir şekilde ifade etmiştir. Vedalaşırken bize sımsıkı sarılan bu adamı hep seveceğiz.

Karşıya güven vermek

FANATİK okuyucularının 2 gündür beğenerek okuduğu Slaven Bilic röportajından bahsetmek istiyorum. Baştan ifade etmeliyim ki, her şey iyi ilişki ile başlıyor. Gün geçtikçe zorlandığımız mesleğemizde hep iyi ilişkiler içinde olmaya çalıştım. Herkesle: yerlisi, yabancısı, genci yaşlısı. Karşı tarafa güven vermek önemli, güveni hissettiğinde sana her türlü ‘açılıyor’ insan... İtiraf etmeliyim, Slaven Biliç ile gerçekten çok özel ve güzel bir ilişkimiz var; Başından itibaren. Çünkü Beşiktaş’a gelmeden önce kendisiyle zaten tanışıyorduk, ortak arkadaşlarımız vardı.

Lokum ve kaymak

Röportaja gelince. İstanbul’dan özel olarak FANATİK ekibi tarafından uğurlanan Bilic, son buluşmamızda bizleri en kısa sürede Ada’ya beklediğini, mutlaka güzel bir karşılaşmada misafir edeceğini belirtmişti. Fikstür çekildikten sonra Chelsea maçını uygun gördüm, Bilic de tüm ayarlamaları yaptı. Taraftarın arasında mükemmel bir galibiyete daha tanık olduk (2-1). Bir gün sonra da tesisleri ziyaret ettik. Tunç Kayacı’nın Afyon’dan aldığı özel lokum ve ‘Güzel Adam’ın çok sevdiği kaymakla antrenman sahasını ‘bastık’.

Yardımcılarına bıraktı

Antrenmanı yardımcı ekibine bıraktı, kendisi bize yaklaşık 2 saat ayırdı. Her zamanki samimiyetiyle sorularımızı yanıtladı fakat birlikteliğimiz daha çok sohbet ortamında gerçekleşti, tıpkı İstanbul’da olduğu gibi. Bilic’i tartışabilirsiniz, iyi bir teknik adamdır, değildir ama bana göre Bilic güzel bir adam, iyi bir insandır. Tüm anlattıklarını içten söylemiştir, birkaç konuya da tabii ki yazılmamak kaydıyla değinmiştir, fakat söylediklerinde mesajı açık ve nettir.

Sımsıkı sarıldı

Bilic belki şu an iyi niyetinin karşılığını İngiltere Premier Ligi’nde de alıyor. Biz kendisine inandığımızı, daha fazla başarılara imza atacağını söyledik. Vedalaşırken, birbirimizi sarıldık, geldiğimiz için çok mutlu olduğunu o sımsıkı sarılmasından anladım. Bilic’i hep seveceğiz, sık sık ziyaret edeceğiz, yalnız bırakmayacağız...

Bilic’ten akılda kalanlar

-Beşiktaş’ın başındayken İngiliz takımlarına karşı aldığımız sonuçlar sebebiyle West Ham United beni takımın başına getirdi.

-Şenol Güneş müthiş bir iş çıkarıyor. Şu an Beşiktaş’ı izlerken keyif alıyorum. Şampiyon olmasını istiyorum.

-2 yılda 8 derbiden birinden galip ayrılamamamızın nedenini hâlâ düşünüyorum ama bulamıyorum.

-Atiba benim dönemimde takımın en önemli oyuncusuydu. Unutamadığım maç ise Tolgay’ın golüyle Liverpool’u İstanbul’da 1-0 yendiğimiz mücadeleydi.

-Oğuzhan bana göre Türkiye’nin en yetenekli futbolcusu. Gökhan Töre’yi ise West Ham’a çok istedim. Belki bu iş gelecekte olur.

-Teknik direktör Fatih Terim şanslı evet ama çok cesur. Ona ve Türkiye’ye Euro 2016’da başarılar diliyorum.

-Chelsea maçının hakemini maçtan 1 saat önce öğrendim. Türkiye’de futbol çok ciddiye alınıyor. Bazı TV programları, futbola zarar veriyor.

-Galatasaray’ın hocası Hamza Hamzaoğlu’nun soğukkanlılığına bayılıyorum. Başarılarına bakıyorum ve onunla gurur duyuyorum. Gerçekten cool bir adam.

-Fenerbahçe’nin şu anki eksiği kimlik. Geçen sezon takımı toparlayanlar sahadaki Türk isimlerdi. Bu sezon çok büyük yıldızlar alındı ama güçlü bir kimlik yok.

30 Ekim 2015, Cuma 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Pereira'nın işi çok zor!‘’

Öncelikle Fenerbahçeli futbolcuları mücadelelerinden ötürü kutlamak istiyorum. Bu sahada 2-0’dan maçı çevirmek, inanın hiç kolay değil. 90 dakikaya gelince; Pereira maç öncesi yapılan basın toplantısında keyifli bir mücadelenin sözünü vermişti; Aslında öyle de oldu taraftar açısından... Nani ise bu maçın çok önemli olduğunu fakat Avrupa Ligi’nde daha çok kapışmanın olacağını dile getirmişti... Yıldız oyunca
da güzel konuştu fakat, dünkü kritik maç sonunda ‘Yıldızlar’ topluluğu Fenerbahçe’nin sadece 1 puanı var. Evet, kuraların ardından grupta favori gösterilip, kupaya uzanabilecek kadro zenginliğine sahip olduğu iddia edilen Fenerbahçe’den bahsediyoruz.

Her maçta hata

İki noktaya direkt olarak değinmeden edemeyeceğim. Bir; Fabiano Sarı-Laciverliler’in kalesini koruyacak kaliteye ve tecrübeye sahip değil. İki; defansta büyük sıkıntı var. Her maçta var. Kjaer-Alves anlaşamıyor, hata yapıyor. Dün de herkesin gördüğü üzere maç esnasında da birbiriyle didişiyor... Fenerbahçe çok kolay gol yiyor, bu alışkanlığından bir an önce kurtulmalı, Pereira bu hastalığa acilen reçete bulmalı.

Sık sık sormalı

Düşünün, erken gelen gollerdeki basit hatalar önlenebilse, Kanarya bu zorlu deplasmandan 1 puan yerine, güle oynaya 3 puanla ayrılacaktı. Bu arada Portekizli teknik adama gelecek haftalar ve maçlar için sabır diliyorum. İşi o kadar zor ki! Düşünün zaten ortada bir Robin van Persie sorunu varken, şimdi de, “Kimi oynatsam ileri uçta, bana kapris yapan van Persie mi Fernandao mu?” sorusunu kendisine
sık sık sorması gerekiyor. Zira oyuna sonradan giren golünü atıyor, “Bu takımın santrforu benim” mesajını veriyor...

02 Ekim 2015, Cuma 02:30
YAZININ DEVAMI