‘’Rüştü Reçber olayı utançtır!‘’
2002 Dünya Kupası Finalleri ve 2008 Avrupa Şampiyonası. Aslında buna çeyrek final oynadığımız 2000 Avrupa Şampiyonası’nı da ilave edebiliriz… Tarihimize altın harflerle geçen bu başarılardan bahsederken, futbolla iç içe olan herkes üç aşağı beş yukarı aynı sahneleri hatırlar. Brezilya’ya karşı Hasan Şaş’ın mükemmel volesini mesela. Mohikan Ümit Davala’yı, uzatmadaki altın golüyle İlhan’ı ve üçüncülük kapışmasında Express Hakan Şükür’ü. 2000’de Alpay’ın kırmızı kartını ve yine Şükür’ün asansöre binip Belçika’ya avlayışını! 2008’e gelince, kim son dakika gollerimizi unutabilir ki? Kim Nihat’ın örümcek ağlarını temizlemesini, dinamo Hamit’in bitmeyen enerjisini Fatih Terim’in kenardaki şovunu hatırlamaz ki?
Evet, şimdi de biraz unutulan kahramanımızdan bahsedelim; Rüştü Reçber. Üç turnuvaya da büyük harflerle imzasını atan Rüştü, önceki gün Türkiye Futbol Federasyonu Milli Takımlar Genel Koordinatörlüğü’nden sessiz sedasız istifa etti. Yaklaşık7-8 ay önce görev getirilmişti. Kendi isteğiyle ayrıldı. Telefonla görüştüm kendisiyle. Bir hayli sitemli. Görüşmemizin detayına girmeyeceğim. Sadece böylesine bir değerin Türk Futbolu’nda yer bulamaması utancına parmak basmak istiyorum!
Işık yansıması nedeniyle gözlerinin altına kömür tozu sürdü, dünya onu ‘O’ pozla tanıdı. Cristiano Ronaldo’yu bir kenara bırak, ‘gerçek’ Ronaldo bile ondan çekindiğini açıkça itiraf etmişti. Scolari şampiyon olduğunda Rüştü’yü tebrik etti. Rüştü Dünya Kupası Finalleri’nden sonra bir Dünya markası olmuştu. Ay-Yıldızlılar’ın başına geçen herkes, tahtaya ilk onun ismini yazıyordu. İlerleyen yaşına rağmen çok çalışkandı, hep dik durdu, kimseyi kırmadı ve profesyonelliği ve düzgün karakteriyle herkese örnek oldu. Tam 120 kez Türk Milli Takım formasını giydi…
Evet, belki de bu düzgün kişiliği Rüştü Reçber’i Türk Futbol sahnesinden itiverdi. Çünkü, sadece federasyon bazında değil, kulüplerimize de baktığımızda kimlerin görev yaptığını maalesef açıkça görüyoruz. ‘Futbol adamların’ kazandıklarına şaşırıyoruz, konuştuklarını ise ayıplıyoruz. Camiada o kadar boş adam var ki, eee bu durumda Rüştü Reçber fazla geliyor tabii ki…
Kusura bakmayın, fazla uzatmak da istemiyorum ama Türk Futbolu’nun ‘1’ numarasına bu haksızlığı yapan ayıp etmiştir! Bu olayın bu safhaya gelmesinde kim veya kimler pay sahibiyse utanmalıdır. Çünkü bu durum gerçekten utanç vericidir…
‘’90'lı yıllar!‘’
Galatasaray’da çok net görülen şey, takım formatının, yani Mancini’nin oynatmak istediği sistemin yavaş yavaş oturması. Görev dağılmında fire veren futbolcu sayısı gün geçtikçe azalıyor. Kişisel hatalar asgariye iniyor ve bu olumlu gidişat takım ruhunu o kadar zirveye çıkarıyor ki, Arena’da güle oynaya galibiyet geliyor. Burada önemli olan ise bu oyun stratejisini rakip kim olursa olsun, ister kendi seyircisi önünde ister Anadolu’nun herhangi bir stadında, oyuncuların istikrarı koruyarak pozitif futbol anlayışını sezon bitene dek devam ettirebilmeleri.
Yeni transferler Tello ve Hayroviç’in bu gayretleri devam ederse, Mancini kuşkusuz kadro kurmakta zorlanacak. Ayrıca tribünde bekleyen daha aç Aslan çok.
Galatasaray’ın bu iştahı mutlaka Fenerbahçeliler’i az da olsa heyecanlandıracaktır. Ama herkes bilmeli ki, Sarı-Kırmızılı taraftarın büyük bir bölümü Şampiyonlar Ligi hayali kuruyor, Chelsea maçını bekliyor. Bu nedenle Mancini’nin öğrencileri tabii Süper Ligi boşvermeden asıl büyük hedef olan Şampiyonlar Ligi moduna yavaş yavaş girmelidirler.
Son olarak şunu belirtmek isterim ki, Galatasaray’ın gol silahları bu hırsla devam ederlerse, sezon sonu bu alanda rekor kırabilirler...
‘’Bir kez de zevk alın‘’
Gel gör ki, bir kesim çok bilmiş yazar, yorumcu ve yöneticiler, yine futbolu bir kenara bırakıp popülist yaklaşımlarıyla gündem oluşturmaya çalıştılar, güzelim derbiyi kamuoyuna yanlış aksettirdiler.
Evet, Türkiye’de futbolu değil, hakemi konuştuğunuzda daha değerli kılınıyorsunuz; Hatta en değerli siz oluyorsunuz. Yıllardır süregelen bu gelenek değişmedi, bundan sonra da değişeceğini tahmin etmiyorum. Ne bekliyorsunuz ki bu ülke futbolundan; UEFA, 2 takımımızı Avrupa Kupaları’ndan men etmiş kimsenin umrunda değil! Ön elemede Fenerbahçe, Arsenal’e gol atmadan turnuvaya veda ediyor bunu analiz eden bir futbol bilgini yok! Galatasaray 1 yıl önce Arena’da bileğini büktüğü Real’den 2 maçta 10 yiyor, bırakın utanmayı, üzülen dahi yok! Milli Takım grubunu 4’üncü bitirerek art arda 3’üncü Dünya Kupası Finalleri’ni es geçiyor, Futbol Federasyonu’ndan tık yok. Tık yok da 7 yıllık sözleşme var mesela...
Ayıptır günahtır, 90 dakika boyunca bizi futbola doyuran futbolun emekçilerine yazıktır. Bütün bu gelişmelerden sonra haftanın adamı olarak Ersun Yanal’ı seçiyorum. Ne dedi maçtan sonra Yanal, hem de kendi yöneticilerini adeta taca atarak: “Futbolcularıma, taraftarımıza, oyuncularıma teşekkür ediyorum. İki takımın ayrı ayrı hücum futbolu takdire şayandı. Skora bağlı olmaksızın oyuncularımın mücadele etmesi önemliydi benim adıma. Müsabakada her iki takım adına olağanüstü şeyler oldu. Kıran kırana geçti. En son ne zaman böyle bir maç izlediğimi hatırlamıyorum. Maçta çok parametre vardı, penaltı vardı, o vardı bu vardı, hakem ve verdiği kararlar yerine çetin geçen maç konuşulmalı. Az da futbolun güzelliklerini konuşalım.”
Sağol ciğerim!
‘’Acırsan acınırsın!‘’
İnanın Sarı-Kırmızılı futbolcuların art arda yaptıkları basit hataları gördükçe insan futboldan soğuyor... Bu arada Ancelotti ve Mancini ikinci turdan emin oldukları için sırasıyla süper starları Ronaldo ve gol kralı Burak’ı ligi de düşünerek dinlendirmeyi uygun görmüşler!!!
Neyse maça dönelim, sen yakalamışsın İspanya’nın kralını bu şekilde, acımayacaksın kardeşim! İkinci yarıda bir haykırış, bir uyanış ne bileyim bir reaksiyon beklerken 10 kişi kalan ev sahibi ‘Ben Aslan maslan tanımam’ deyip buldozer gibi Galatasaray’ın üzerinden geçti. Futbolculara bakıyorum, akılları nerede, Kasımpaşa mı yoksa Juve mi? Daha hafif bir şeyler yazmak istiyorum, fakat gerçekler acıdır, maalesef. Tur ayağına kadar gelmişken şimdi Juventus’u yenmek zorundasın. Bu ekiple, bu inançla, ölme eşeğim ölme....
Daha önce de söyledik; Galatasaray son dönemde iyi yönetilmiyor. Daha açık konuşmak gerekirse, yönetilmiyor! Takım yokuş aşağı gidiyor kimsenin haberi yok... Ha bak, benim iki oğlan Remzi ve Renan bana soruyor “Baba sahi Fatih Terim neden gönderildi? Biz Real’i yenmiştik, şimdi neden kaybettik?”. Buyrun buradan yakın...
‘’Şaka gibi...‘’
Düşmanın istese, ancak bu gelebilir bir futbol takımının başına. İşin enteresan tarafı, yönetim hala uykuda; Haklılar tabii ki, Devler Ligi’nde ikinci tur vizesi alınmış, ligde de en yakın rakibine 9 puan fark atmışın. Harikasınız vallahi...
Evet, şaka gibi değil mi? Kurumsallaşmak bu olsa gerek! 3 yıldır girmediğin soyunma odasının ter kokusunu tenefüs etmek, topu topu 2-3 kez geldiğin Florya’da fosforlu yağmurluklarınla antrenman izlemek. Allah aşkına, 500 milyon doların üzerinde borcun var, hala boyundan uzun transferlere yelteniyorsun! Bu da bir kenara, geleceği hiç düşünüyormusun, görüyormusun? Yoksa gelecek seni ilgilendirmiyor mu? Başka planların varsa bilemem ama, önümüzdeki birkaç ay içinde neler olabilir, kısaca bir göz atalım...
Roberto Mancio’nun (Çizmedeki lakabı) yalancısıyım vallahi, Şampiyonlar Ligi ikinci tur artık çok zor. Hoca vatandaşlarını daha şanslı görüyor. Bizim Mustafa hoca gibi yüzde 51 değil yalnız. Yüzde 80 diyor Sinyor! Yüzde 80 Juventus turlar! Şaka gibi değil mi? Dahası var, Kadıköy’de tarihinin en silik derbisini oynamışın, ligde fark 9’a çıkmış. Kimse oynanan futboldan memnun değil, futbolcular dahi gösterdiği performanstan utanıyor. Drogba Krallığı’nı ilan etmiş, orta sahadan frikikler falan, Riera yine bir ‘boks maçı’na kurban gitmiş derken hakikaten Galatasaray takımı uçuruma doğru gidiyor! Merak ediyorum deniz ne zaman bitecek...
‘’Belçikalı ve Adanalı!‘’
Kardeşim Serdar Dinçbaylı kendisini daha iyi tanır. Serdar’a göre Aysal gayet medeni, ufku açık, Galatasaray’ın geleceğini düşünen çok zeki bir işadamı. Ayrıca kurumsallaşmaya ciddi önem veren ve Galatasaray Kulübü’nü Dünya’nın en iyi 10 kulübü arasına sokmaya gayret eden önemli bir kişilik. Bu kurumsallık ve Aysal’ın zekasıyla ilgili yazımın sonunda önemli detaylar vereceğim ancak, biraz da Fatih Terim’den bahsetmek istiyorum...
Fatih Terim’i iyi tanırım, Milyonlarca seveni kadar, belki bir o kadar çok da sevmeyeni vardır. Aslında işini yapan birisi hakkında çok fazla detaya girmek gereksizdir fakat, Fatih Terim başarı basamaklarını tırmandıkça, düşmanları da çoğaldı. Rakipler onu önce kıskandı, sonra da ondan korkmaya başladı. Önünü kesmek için binbir oyun tezgahlandı ama İmparator pes etmedi. Terim’i iyi tanırım dedim, hocayla gazeteciliğe yeni başladığım yıllarda tanıştık. 1996 Avrupa Şampiyonası Finalleri, daha sonra Galatasaray’da ‘Altın Yıllar’ ve bilindiği üzere yine Ay-Yıldızlı dönem. İyi bir ilişkimiz vardı. Bu ilişki ilerledikçe, iş gazeteci teknik direktörlükten de öteye gitti. İyi de oldu. Sevdiğim, saydığım hocamı dönem dönem çok ağır da eleştirdim, çünkü onun da hataları vardı, herkesin olduğu gibi. Ama dedim ya, zirveye emin adımlarla ilerledikçe, çelme atmak için sıraya girenler oldu. Fatih Terim’in CV’sine belleği yetersiz kalacak kişiler ince ince doğramaya başladı kendisini. Sadede dönelim;
Belçikalı Ünal Aysal, Adanalı Fatih Terim’in özelliklerini biliyor muydu? Biliyordu! Ee, biliyordu da 2 yılda bilmem kaç kupa kazandıran hocasının karakteri son haftalarda mı batmaya başladı! Terim’le denize giren, ıslanır her şeye katlanır. Ucuz bahaneler üretip kapının önüne de bir teknik adam böylesine zamansız konulur mu? Konulmaz! Milli Takım bahaneleri, federasyon başkanıyla karşılıklı tartışmalar, yalanlamalar, sayın Aysal’a yakışıyor mu? Yakışmıyor! Vallahi Aysal mı yalan söylüyor, Yıldırım Demirören mi bilinmez ancak her ikisinin de kamuoyu nezdinde inandırıcılıkları epey bir zarar gördü.
Yukarıda belirtmiştim, Ünal Aysal’ın kurumsallaşma hedefi ve zekası konusunda bir çift lafım var diye; Kurumsallığı ön planda tutan medeni bir kulüp başkanı, canlı yayında taraftar liderine SMS atmaz. Hele hele, hocasını şikayet eden futbolcusunu asla affetmez. Aysal’ın zekasına gelince... Başkan, Fatih Terim’i bu şekilde Galatasaray’dan kopartabiliyorsa, inanın bir bildiği vardır. Bu işi yapmak önce yürek sonra da zeka ister!
Son lafım da Aysal’ın etrafındaki ağır ve uzun goygoyculara! Gün gelecek tüm pislikleriniz ortaya çıkacak. Galatasaray’a zarar vereni gerçek Galatasaraylılar asla affetmeyecek...
‘’Mucize gerçekleşirse...‘’
Romanya maçı arifesi ise İmparator bizlere ayrılan yarım saatin 13 dakikasınında, kritik sınavı bir kenara bırakıp ona buna gider yapıyor. Kendine göre haklı tarafı belki olabilir de, bizim suçumuz ne ve en önemlisi zamanı mı be hocam... şekilde devam edelim; Eğer Abdullah Avcı ve ekibi dünkü maçı izledilerse, ki öyle veya böyle izlediklerine inanıyorum, artık bir özeleştiri yapmalarını bekliyorum. Demeliler ki “Keşke bu işi daha evvel ustalara bırakmış olsaydık. O zaman mucize peşinde koşmazdı kimse...”
Ay-Yıldızlı futbolcuların mücadelesini herkes gördü! Demek ki oluyormuş! İnandığınız zaman, saçmalamadığınız zaman evinde yenildiğın sıradan rakibini deplasmanda bu şekilde perişan edebiliyormuşsun! Henüz hedefimize ulaşmadık fakat bu takım bize çok umut veriyor. Bir sonraki turda Hollanda elbette ki evinde Macarlar’ı yener ve evet bu takım rahatlıkla Estonya’yı Talin’de ezip geçer! Böyle de bitirmek istiyorum; Fatih Terim - Milli Takım operasyonunun başrolündeki Göksel Gümüşdağ’a seslenmek istiyorum. ‘Siz Abdullah Avcı ve ekibinin Milli Takım’a monte edilmesini sağlarken büyük bir hata yaptığınızı anlamış ve bu hatanızı Terim’e sarılarak telafi etmeye çalıştınız’ buraya kadar tamam! Ama bunu anlamanız çok zaman aldı ve operasyon gecikmeli olarak tamamlandı. Bir mucize gerçekleşir, A Milli Takımımız Brezilya vizesini elde ederse, yırtarsınız. Aksi takdirde Türk halkı sizi asla unutmaz ve affetmez haberiniz ola... Başta Fatih Terim, Volkan, Arda ve Burak olmak üzere tüm oyuncularımızı kutluyor, dünkü müthiş mücadelelerinden ötürü herkesi kutluyorum.
‘’Trabzon'dan korkuyorlar‘’
Tepkileri, “Ne işin var burada, Türk takımı kalmadı ki kurada” şeklindeydi, Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın durumlarından ötürü. Tabii ki böyle konulara muhatap olmak üzücü ama Trabzonspor’un varlığı, yola devamı da işin sevindirici boyutu. Monaco’da tek sıradışı durum bu ‘Ne işin var’ karşılaması olmadı bizim adımıza. Fenerbahçe’nin yerine Avrupa Ligi’ne katılacak takımın belirlenmesi işi garipti. Kura çekimini temsilcisi olmadığı için bir İrlandalı gazeteciye yaptırdılar. Bir ara bu iş bana kalacaktı ki, yetkililer Apoel çıkınca, “İyi ki sen çekmedin, diplomatik bir krize sebep olacaktın” diye takılmaktan da geri durmadı.
Kurada bulunan tek Türk takımı Trabzonspor’un rakipleri de isim olarak Bordo-Mavililer’i endişelendirebilir ama o ortamın havasını solumuş biri olarak net şekilde söyleyebilirim ki rakipleri daha endişeli. Grubu domine edecek ekip gibi görünen Lazio’nun temsilcileri Trabzonspor’un 3 rakibi iyi skorlar alarak eleyerek buralara gelmesini çok önemsiyor.
Ayrıca Bosingwa ve Malouda transferleri de rakiplerin gözünü korkutmuş durumda. Yani masada Trabzonspor’un rakiplerinden hiç aşağı kalır bir yanı yok hatta grubun favorisi gibi görüldüğünü de söylemem
yanlış olmaz.