‘’Uçan Hollandalı‘’
Baştan söylemeliyim; Van Persie’nin Pereira’ya yaptığı gider çok cesurca. Mesela Mourinho veya Terim bu hareketi affeder miydi, emin değilim. Şaka bir yana, Uçan Hollandalı’nın yedeklikten haz almadığı bir gerçek. Maç sonu açıklamalarıyla da bunu güzel bir uslupla itiraf ediyor. Benim anlamadığım şu; Sen 77 dakika kenarda oturttuğun adama 13 dakika için kağıt kalemle ne anlatabilirsin? Veya şöyle düşünelim, 32 yaşına gelmiş ve dünya kadar tecrübesi olan bir Van Persie, durum 1-1 iken oyuna girerken, hocasının vereceği 2-3 çizikle mi maçı kurtaracak? Burada Van Persie, “Bana bunlarla gelme, sen geç yerine otur, ben golümü atar, herkesi kurtarırım” demek istemiş de olabilir! Tıpkı 2014 Dünya Kupası’nda Van Gaal ile yaşadığı sorunlardan sonra efsaneleşen ‘Uçan Kafa’ golüyle Portakallar’ı kurtardığı gibi...
‘’Terim işini bilir!‘’
Avrupa Şampiyonası Grup Elemeleri’nde kritik 2 müsabakanın ilkinde, bugün Letonya ile karşı karşıya geleceğiz. Bilindiği gibi Hollanda maçı 3 gün sonra. 2 sınav da Konya’da. Bu tercihin doğru olup olmadığı tabii ki sonradan belli olacak! Neyse asıl konumuz bu değil... Hedef tabii ki 2 maçtan 6 puan alabilmek. Başka bir ihtimal kaldı mı? Kısacası, tamam mı, devam mı?
Fatih Terim’in tercihleri tartışıladursun, kadrodaki isimler İmparator’a göre bu işin altından kalkabilecek. Terim’in seçtiği isimler, Süper Lig’deki en formda futbolcular. Terim işini bilir, bundan kimsenin şüphesi olmasın! Süper Lig’in şu an en formda golcü oyuncusunu tercih etmemiş olsa dahi, ben Ay-Yıldızlı ekibin 2’de 2 yapacağından eminim. Futbolcularımız, Amsterdam’da Hollanda’ya karşı gösterdikleri hırsı ve özellikle agresif mücadele örneğini bugünlerde de sahaya yansıtabilirse, Euro 2016 finalleri için umudumuz devam edecektir. Aksi takdirde şampiyona özlemimiz yine uzun yıllar sürecektir.
‘’Kabus gibi...‘’
Amsterdam’da yine bizlerin gurbette aşikâr olduğu sahneler vardı; Hollanda’nın maskotu ‘Dutchie’ sahaya çıktı ıslıklandı, kaleci Cillessen ısınmaya başladı o da nasibini aldı. Kısacası;
Ay-Yıldızlı taraftarlarımız her zaman olduğu gibi desteklerini maçın başından itibaren hiç esirgememişlerdi.
Bir konuyu da unutmadan ifade etmeliyim: Neymiş, Hollanda’nın da bu defa en az Türkiye kadar galibiyete ihtiyacı varmış... O yüzden maç çok zor olacakmış mış mış... 2014 elemelerinde Hollanda final bileti cebinde Kadıköy’e gelip güle oynaya Fatih Terim’li takımı mağlup etmişti, hatırlayalım lütfen!
Fırsatları elimizin tersiyle ittik!
Dün ise itiraf etmeliyim ki, uzun süredir böylesine canlı, hırslı, akıllı, disiplinli ve en önemlisi rakibi ısıran bir milli takım görmemiştim. Terim sahaya en ideal ve geceye en uygun kadroyu sürmüştü. Mehmet Topal defansı soğukkanlı hamleleriyle rahatlatırken, gecenin diğer yıldızları Ozan Tufan ve Gökhan Töre her çıkışlarında rakibi adeta titretiyordu. Dedim ya dün dört dörtlük bir takım, yerinde bir taktikle mükemmel bir oyun ortaya koydu. Hollanda gazetelerinin manşetlerini süsleyen Burak yine klasını gösterip harika bir gol attı.
Ay-Yıldızlılar açıkça söylemeliyim farkı 2’ye çıkaracak birçok fırsatı elinin tersiyle itti. Olmayınca da olmuyor, Sneijder hayallerimizi bitiren şok golü uzatmalarda kaydetti. ‘Bir rüya gerçek oluyor’ derken yıkıldık! Muhteşem başlayan gece, kâbus gibi sona erdi. Her şeye rağmen dün gece sonuna kadar mücadele eden futbolcularımızı kutlamak istiyorum...
‘’Güzel konuşuyorsun hocam da...‘’
Yabancı futbolcu kuralı ‘keyfi’ olarak bir kez daha değiştirilirken, tabii ki de değişik tartışmaları beraberinde getirdi. Futbol otoriteleri olumlu olumsuz görüşlerini belirtirken, antrenör seminerinde birçok konuşmacı konuyla ilgili detay verdi. Türkiye Futbol Direktörü Fatih Terim de kendine has üslubuyla, ‘Futbolumuzu tekrar nasıl canlandırırız?, dünya futboluyla tekrar nasıl yarıştırırız?’ı anlatmaya çalıştı. Peki hocam, çok güzel konuştunuz da aşağıda belirteceğim ‘alışkanlıklarımızdan’ vazgeçmeden, Allah aşkına Türk futbolu rayına oturur mu?
Madem öyle, tepeden başlayalım; Futbola siyaset karışmaz denir, federasyon başkanı seçimle değil atamayla gelir. Federasyon Başkanı, ‘artık Türk takımlarına ceza yok’ der, 2 güzide kulübümüz men cezası alır. Ardından diğer cezalar gelir. Finansal Fair Play olayında sınıfta kalırız. Anadolu takımları dönüp dolaşır yıllardır 3-5 teknik adamla idare eder, sonra ‘neden antrenör yetiştiremiyoruz?’ denir.
Milletvekilleri kulüplere futbolcu, teknik adam hatta yönetici tayin eder. Yöneticiler 6222’nin ‘tillah’ını işler, kimsenin gıkı çıkmaz. Başkanlar her yerde konuşur ceza almaz, ceza alanlar, kimseyi takmaz, alayına gider yapar. Irkçılık yap, kaptan ol Sporcusu ırkçılık yapar, milli takım kaptanı olur. Yabancısı ana avrat küfür eder, el kol hareketleri yapar, hakem raporuna rağmen affedilir. Hocası küfür eder, cezası ertelenir. Disiplin ve Tahkim’de çifte standart diz boyu. Seyirci sahaya atlar, ‘düğün davetiyesi dağıtıyordum’ der. Holiganlar sahaya inip futbolcuyu darp eder, ertesi gün TV’de, hem de canlı yayında kahraman ilan edilir. 6222’den karakola gidenleri yine o taraftarların mensup olduğu kulüp yöneticileri kurtarır. Yabancılar banka garantisi (!) isterken, yerli futbolcu emeğinin karşılığını, yani kazandığı parayı asla zamanında alamaz. İtiraz ederse kadro dışı kalır, buna da itiraz ederse kovulur. FİFA’ya gider, bizimkiler CAS’a çıkar, 10-15 milyon Euro’luk olurlar ama onlar için fark etmez, çünkü o para
kendi ceplerinden çıkmaz! 300-500 bin Euro’luk ödemeleri geciktiren yöneticiler Dünya starlarını elinden kaçırır. Gelecek vaad eden hocalar gelir, 3-5 hafta bilemediniz 3-5 ay sonra kovulur. Aynı isimler sonra Dünya Şampiyonu olur!
Transferde her yol mübah...
Transferde büyük hile hurda vardır. Özellikle de iç transferlerde oyunculara değerlerinden fazla bonservis bedeli ödenir. Birileri, yani aracılar ceplerinidoldurur. Yabancı transferlerde işler daha vahim. 1 liralık oyuncu bizim ülkede 5 lira kazanır. Menacerler yöneticilerle ‘ortak pazar’a girer... Büyük takımdan, Anadolu’ya transfer olan futbolcunun sözleşmesine eski takımına karşı forma giyemez maddesi konulur. Matematiği zayıf olan büyük kulüp yöneticisi fazla yabancısı için Anadolu’daki ahbabına rica eder işi çözer. ‘Büyük’ kulüp başkanları yabancı hocalara neler neler vaad eder, sonra ortadan kaybolur. Milli takımda revizyon denir, revizyon bir türlü gerçekleşmez. Takımdaki ‘abiler’ racon keser. Gurbetçi oyunculara karşı cephe oluşturulur. Tehdit vardır, menacerlerini değiştirmeleri istenir. Karşı çıkanlar milli formayı bir daha göremez. Kampta oyuncular kız davası nedeniyle birbirine silah çeker. Silahı çeken formayı giymeye devam eder, mağdur olanlar evinde oturur, Ay-Yıldızı TV’den izler.
Biraz da özeleştiri...
Hadi biraz da özeleştiri... Medyada bu düzenin değişmesini istemeyen baronlar vardır. Bir de çakallar. Baronlar daha profesyonel çalışır, karda yürür, izini belli etmez. Çakallar kuru sıkı gibidir. Çok ses
çıkarırlar, zaman zaman futbolcu, hatta yönetici tehdit ederler, güçlü olduklarını zannederler ama kamuoyu önüne çıkamazlar, kısacası 5 para etmezler... Yani uzun lafın kısası, futbolun bir oyun olduğunu, kazanmak kadar kaybetmenin de bir gerçek olduğunu, Fair Play’i, sevgiyi, saygıyı, hoşgörüyü, hakemlerin de hata yapabileceğini, ve en önemlisi iyi, dürüst ve ahlaklı insan olmayı öğrendiğimiz zaman zaten Türk futbolu hak ettiği yeri bulacaktır, emin olun...
‘’3 puan şahane de...‘’
Futbolda teknik adam değişiklikleri takıma genelde öyle veya böyle olumlu yansır. Taraftarın beklentisi bu yöndedir. Fakat bir gerçek vardır ki giden veya gelen hoca sahada görev yapmaz, durumu düzeltecek olanlar aynı futbolculardır. Burada önemli olan çok geç kalan bu değişikliğin oyunculara psikolojik olarak nasıl yansıyacağıdır. Dün akşam Antep'te, Sarı-Kırmızılılar'da bir patlama veya bir kıpırdama, bir hareketlenme, yeniden doğuş göremedik. Belki bu beklenti konusunda futbolculara haksızlık yapıyoruz ama sonuçta Galatasaray takımından bahsediyoruz. Tamam yine önemli bir deplasmandan son dakikalarda yine üç puan alındı ancak yanlışları ifade etmek zorundayız. Fazla uzatmayalım ve daha önce de belirttiğimiz üzere asıl soruna bir kez daha parmak basalım! Galatasaray'da o şanlı formayı hak etmeyen bir sürü topçu var. O armayı taşımanın Çırçırspor'da mücadele etmekle aynı şey olmadığını hala anlamış değiller. Teknik direktör-futbolcu-yönetim üçgeninde aylardır süren dengesizlikler, vurdumduymazlıklar otoriteyi ortadan kaldırmış kulüp adeta bir komedi dükkanına çevrilmiş. Herşey fazla şişirilmiş, bir çok şey vaad edilmiş, hak etmeyenlerin sözleşmeleri uzatılmış, İtalyan'a yıldızlar, Hollandalı'ya kaptanlık ve daha neler neler... Eeeee dün akşam yine gördük, iki ara pası veremeyen, korner atamayan, duran toplarda dahi isabeti bulamayıp meşin yuvarlağı auta gönderen milli topçular vardı sahada. Artık öz eleştiri zamanı geldi. Vay liderin 1 puan gerisindeyiz, veya artık şanssızlığa son vermenin zamanı geldi bahanelerine karnımız tok. Herkes aynaya bakacak giydiği formanın kıymetini anlayacak! Unutmadan, artık Hamit'in jübile yapma zamanının geldiğini ifade ederken yeni teknik sorumlu kardeşimiz Hamza Hamzaoğlu'na da gönülden başarılar diliyorum...
‘’Kafada bitmiş‘’
Haftalardır anlatmaya çalışıyoruz, elimizden geldiğince ne yapılması gerektiğini yazıyoruz, sorumluları uyarıyoruz! ‘Bu iş böyle gitmez, gitmemeli yazık oluyor bu büyük camiaya’ diye... ‘Hani bu iş bu
kadar basit değil, inat etmeyin geç olmadan radikal kararlar alın ve taraftarın özlediği o rakibi her daim ısıran futbolcular topluluğu geri dönsün’ diye...
Mesele Sabri’nin geri dönmesi veya Sneijder’in yedek beklemesi değil. Mesele yeni başkan, eski başkan veya Florya’daki sahipsizlik de değil. Allah aşkına biri de anlatsın, iyi niyetli ‘Aziz’, Abdurrahim Albayrak’a, mesele sevgisizlik veya maç öncesi onları öpmek veya okşamak da değil. Ama anlatırken Albayrak’ı da sakın ağlatmayın...
Mesele ne biliyor musunuz? Mesele Galatasaray formasının kıymetini bilmek. Bana göre şu an kadroda bulunan birçok profesyonel oyuncu nerede olduklarının farkında değil. E, bunlara o değerleri anlatacak ‘adam’ olmayınca, böylesine büyük bir camia bir ayda kalesinde 12 gol yemesine bile bir reaksiyon gösteremez oldu! Bakınız tekrar ediyorum, Çizme’de büyük bir takım üst üste 2 maç kaybederse adamı paketleyip ülkesine gönderirler.
Yani dün ‘zor da olsa maçı kazandık’ diye ‘Umut’lanmayın. Son dakikalarda 3 puan geldi, hasta ayağa kalktı zannetmeyin. Görünen köy kılavuz istemez. Futbolcularda eksik olan bir şey var. Olayı kafada
bitirmişler. Bunun düzelmesi için tepeden tırnağa bir değişim şart. Takımın başına öyle biri gelmeli ki, futbolcular ona inanmalı, onu dinlemeli ve en önemlisi ona saygı duymalı!
Son olarak da tribünlere değinmek istiyorum. Tamam hava yağmurlu okey de, böylesine kritik bir mücadelede tribünde sadece 10 bin seyirci vardı. Neden böyle bilinmez ama Türk Futbolu’nu bu hale getirenleri tarih affetmeyecek.
‘’Galatasaray & Milan‘’
Sarı-Kırmızılı camia hep övünür; Dünya’nın en çok tanınan, en çok bilinen futbol kulübü Galatasaray’dır diye. Avrupa ve Süper Kupa’yı ülkemize getiren ilk takım Galatasaray olduğu için de göğsümüzü kabarttılar, Türkiye’nin gururu oldular. Bravo da, Aslan’ın karizmasını yerle bir eden 3’üncü sınıf teknik direktör Cesare Prandelli’ye bir türlü kapıyı gösteremiyorlar! Bu mu büyüklük beyler...
Terim'i uyarmıştım
Sizi 14 yıl öncesine götürmek istiyorum. Fiorentina’da Fatih Terim kasırgası sonrası, Çizme’nin ‘Dev’ kulübü Milan karar veriyor. Takımın başına Fatih Terim’i getiriyor. O dönem Genel Yayın Yönetmeni Necil Ülgen’le Şampiyonlar Ligi Finali’ni izlemek üzere Milano’ya gidiyoruz. Kulübü, camiamı çok yakından tanıyan dostlarımızla sohbette, bize Terim’in dikkat etmesi gerektiğini, Milan sosyetesinin çok tehlikeli olduğunu, hatta biraz daha ileri giderek bazı futbolcuların Fatih Terim’i göndermek için hiç zaman kaybetmeyeceklerini ilettiler. Ben o dönem şaşırmıştım doğrusu. Ama tüm bu mesajları bir köşe yazısında toparlayıp, hocamı naçizane bir şekilde uyarmıştım. Neyse filmin sonunu herkes hatırlıyordur, Terim’in görevine, İstanbul’da katıldığı bir liderlik konferansı sırasında canlı olarak son verilmişti...
Derbide İnter'i ezmişti!
Terim’in karnesi kovulmadan önce o kadar da kötü değildi. Ama dedik ya, öyle veya böyle, doğru veya yanlış, haklı sebeplerden veya değil, Galliani, başarılı teknik adamımızın biletini kesmişti. Bakınız Terim’li Milan 2 hafta önce Milano derbisini İnter’i 4-2 yenerek kazanmıştı. Ardından Bologna ile evinde berabere, bardağı taşıran son damla(!) ise Torino deplasmanında 1-0’lık mağlubiyet olmuştu. O dönem Maldini ile İnzaghi başta olmak üzere birçok futbolcunun baskısıyla Terim gitmiş, yerine Carlo Ancelotti gelmişti; Camianın tanıdığı bir isim, Milan’ın evladı!!!
Gönderin şu İtalyanı!
Yahu İtalyanlar’ın yaptığını biz neden yapamıyoruz. Galatasaray, Milan kadar büyük değil mi? Bana göre en az onlar kadar büyük bir camia. Eeeee, o zaman neyi bekliyorsunuz. Eeey, Selçuk! Eeeey Burak madem sıkıntılarınız var. Madem istediğiniz performansı gösteremiyorsunuz. Eee o zaman Maldini ve İnzaghi kadar olamaz mısınız? Şu Prandelli’ye posta koyamıyor musunuz. Eeeeeey Galatasaray Yönetimi daha neyi bekliyorsunuz. Nedir sizi korkutan, sorun tazminat mı, yoksa işin içinde başka şeyler mi var. Yahu Allah aşkına 1 ayda 3 kez 4 yiyen sadece 1 gol atabilen Galatasaray’ın teknik patronunu o koltukta neden tutarsınız. Bir açıklama yapın da biz de bilelim işin aslını...
Evlatlarınıza güvenin...
Galatasaray Yönetimi’ne sesleniyorum. Zararın neresinden dönerseniz kârdır. Prandelli, Galatasaray’a belli ki 3-5 numara küçük geldi. Emin olun Mancini daha karizmatik, daha iyi bir teknik direktördü. Yapacağınız çok basit bir şey var. Görünen köy kılavuz istemez, Prandelli’nin biletini kesip, zaten emekli olacak İtalyan’a da iyilik etmiş olacaksınız. O koltuğa da Galatasaray’ın dinamiklerini iyi bilen, camianın içinde birini göreve getireceksiniz. Mesela Tugay Kerimoğlu, verin yetkiyi, verin zamanı bakın o zaman Galatasaray bu durumdan nasıl kurtuluyor. Kısacası ne olduğu belirsiz yabancılara değil, kendi evlatlarınıza güvenin!
‘’Çok yazık!‘’
Yahu yüz kez anlatmaya çalıştık! Şu vandalizme artık bir son verin. Son vermezseniz Avrupa futbolu bir yana dünya futbol haritasından silecekler bizi! Zaten şike mike sabıkalıyız, şu holiganizme artık kim dur diyecek? O meşaleler stada nasıl girer, Galatasaray’ın gerçek taraftarı kulübünün rezil olmasını, yüz binlerce Euro cezayı ödemesini nasıl kabullenebilir? Yoksa bu işte başka dolaplar mı dönüyor da bizim mi haberimiz yok! Her defasında Türk seyircileri Avrupa maçlarında olay yaratmak zorunda mı? Her defasında ayağımıza kurşun sıkmak zorunda mıyız, Allah’ım bizlere akıl fikir ver...
Yazımın tamamını olaylara ayıracaktım fakat iki çift laf da takıma etmezsem olmayacak. Sezon başından beri diyoruz. Sonuçlar ne olursa olsun takımın kimyası bozuk! Tam bu cümleyi yazarken, eski kaleci Brad Friedel mesaj attı: Gala Cok Kotu Bugun...)
Demek istediğim şu: 10. dakikada Telles hafiften bir şut atıyor, 20. dakikada Burak ilk kez topla buluşuyor, Pandev sahada mı değil mi belli değil, defans sanki halı sahada mücadele ediyor, her ara pası ilk devrede kalemizde tehlike yaratıyor. Melo arkadaşlarını yalnız bırakmak istiyor, İtalyan hakem “Seni Serie A’dan tanıyorum sana kıyak yapacağım” deyip sarıyı gösteriyor...
İkinci yarı “Aldığım paranın hakkını vermem lazım” diye haykıran Hamit kurtarıcı olarak oyuna giriyor. Bir ara Welbeck yine sahneye çıkıp hat-trick’ini tamamlıyor! Maç 4-0 olmuş etrafımda oturan ‘usta’ gazeteciler hâlâ sistemi tartışıyor: Vay Prandelli 4’lü defansa dönmüş de aslında böyle başlamalıymış... 61. dakikada Arsenal kalecisi Szczesny kırmızı kart görüyor, Burak penaltıyı gole çeviriyor. Basın tribününe sızan Türk taraftarı “Yess yess” diye bağırıp bize “Merak etmeyin maç şimdi başladı” diyor!
Prandelli de bunu duymuş olacak ki Bruma ve Umut’u aynı anda oyuna alıyor. Arsenal bir eksik olmasına rağmen beşinciyi arıyor, Burak’ın mükemmel kafa şutu yedek kalecide kalıyor. Dakika 88, 13 milyon Euro’luk Bruma 3 Arsenalli’yi geçtikten sonra kendisine de çalım atıp topu kaybediyor, Semih 5’i çizgiden çıkarıyor...
Sonuçta Galatasaray alarm veriyor beyler! Bu takımda büyük hem de çok büyük sıkıntı var. İçerideki problemleri artık birileri çözmeli yoksa daha kötü günler bekliyor camiayı. Bir de bence şu transferleri kim yapıyor, son kullanma tarihleri geçmiş ‘yıldızları’ şanlı Galatasaray’a kim pazarlıyor, kim cebini dolduruyor iki adım öne çıksın da görelim! Ha unutmadan Selçuk neden yoktu konusuna müdahil olmayacağım, o konu bizi aşar...