‘’Sow'a rağmen!‘’
Fenerbahçe ilk yarıda geçen hafta bıraktığı yerden devam etti. Baskılı, mücadeleci, gol arayan ve rakibin asla peşini bırakmayan bir anlayışla taraftarına keyif verdi. Böyle oynayınca da Başakşehir gibi ligin en iyi takımlarından birine karşı yeterince pozisyon üretti, sadece tek bir pozisyon verip, 45 dakika sonunda soyunma odasına önde gitti.
Farkın artmamasının başlıca nedeni, yine Sow’un etkisizliğiydi. Biri “Sow nerelerde, neler yapıyor?” diye sorarsa, “Ya ofsayttadır ya da gol kaçırıyordur” diyebilirsiniz. Meireles’i sorarlarsa da, koşuyor, çalışıyor ancak çoğu zaman ya iki metreye düzgün pas atamıyor ya da iftira gibi pas dağıtıyor dersiniz!
Sanki Fırat “LAN” dedi!
İkinci yarıda da, birkaç dakikalık bölümler dışında Çubuklular oyunun mutlak hakimiydi. Meireles ve Sow dışında tüm futbolcular görevini fazlasıyla yaparken, Alper, Topal, Caner ve Egemen daha çok sivrilenlerdi. Alper, bir zamanların tutulmaz, dağıtıcı forveti Ali Kemal Denizci’yi anımsatıyor. Evden kaçıp ya da okulu kırıp deli gibi rakip kaleye giden futbol aşığı çocuklar gibi. Artık tribünler de top ona geldiğinde bir başka hissediyor, “hadi koçum” kıvamında...
Sow ise, ikinci yarıda da ofsaytta kalmaya ve “artık şunu at” diye yapılan servisleri bile umursamadan kaçırmaya devam ediyor. Bakalım nereye kadar sürecek bu!
Bu arada hakemle ilgili de iki satır yazmak gerek. 79. dakikada Fırat’ın Emre’ye arkadan yaptığı hareket kesinlikle kartlıktı! Sanki o pozisyonda bir de “LAN” dedi Fırat!
‘’Keşke Vefa olsaydı!‘’
Fenerbahçe, Suat Altın İnşaat Kayseri Erciyesspor’un karşısına tek başına çıktı, hem de deplasmanda! Rakibin bu kadar kalabalık olmasından olsa gerek, hemen hemen hiçbir şey yapamadı koskoca ilk yarıda. Rakibi de yapamadı. Son derece zevksiz, futbolseverler için can sıkıcı, anlamsızdı ilk 45 dakika.
İsmail Kartal galiba, “Aman önce savunma, tedbirli olalım” diyerek hazırlamış takımını maça. Tabii ki, başta Sow ve Emenike olmak üzere, Meireles, Kuyt gibi yabancılar da iyice tırsmışlar rakibin adı da Suat Altın İnşaat Kayseri Erciyesspor olunca! Öyle olmasa, bu kadar acemice pas hataları, top kayıpları mı yaşanır. Geçen sezonun bıkmadan, usanmadan mücadele eden, pozisyon üreten şampiyon futbolcuları, nasıl bu kadar etkisiz kalır!
Müjde Emenike yok!
İkinci yarıda da değişen bir şey yok. Ev sahibi zaman geçtikçe, ileriye çıkmaktan da vazgeçip, geriye yaslanıyor. Sow, Emenike, Meireles ‘komedi futbol üçlüsü’ devam ediyor. Savunmada Alves, Egemen, ortada Mehmet Topal ve bir iki vasat oyuncu futbol oynamaya çabalıyor. Volkan boş boş, sıkıntı içinde kalesinden seyrediyor. Sonra Alper giriyor ve Çubuklular hareketleniyor. Bu arada bir de iyi haber Fenerbahçeliler için: Emenike kart cezalısı olduğundan haftaya oyna(ya)mıyor!
Kanatları hiç kullanamayan, orta alanda üretici olamayan misafirde Diego kenarda ısınıyor. İsmi çok uzun rakiplere karşı oynayacak kapasitesi yok herhalde! En fazla, hafta içinde olduğu gibi, Bayburt Grup İl Özel İdarespor’a karşı forma giyebiliyor! Keşke, Vefa da Süper Lig’de olsaydı...
‘’Seyirlik maç!‘’
Carlos futbol oynarken üreticiydi. Savunmadan çok ilerideydi beyni, gözü, ayağı. Teknik adamlığının da bu doğrultuda olması son derece doğal. Onun çalıştırdığı takımların geride kalıp oyunu çirkinleştirmektense ileri oynamayı düşünmesi olağan. Bu daha önce de böyleydi, bu sezon da böyle, sonrasında da böyle olacak. Fenerbahçe’nin arayıp da bulamadığı rakipler de, kapanıp oyunu sıkıştırmak yerine futbol oynamayı tercih edenler öncelikle. Böyle olunca, bol pozisyonlu kıpır kıpır maçlar seyredilebiliyor işte. Tabii ki, bu şartlar altında daha kalifiye olan takımlar avantaj sağlıyor, o da başka mesele. İsmail Kartal’ın Sow’u sağda, Emenike’yi solda, Kuyt’ı ortada oynatma taktiği de tam yerinde bir tercih oldu böylelikle. Kuyt’ın pas yüzdesindeki başarı oranını, Emenike’nin son vuruş yetersizliğini saymazsak, üçü de önceki haftalara kıyasla en etkili oyunlarını oynadılar kesinlikle.
Yüzler gülüyor
Maçla ilgili en ilginç detay da ev sahibi futbolcuların psikolojik durumlarıydı bizce. Henüz ilk gol gelmeden önce bile yüzler gülüyordu Sarı-Lacivertliler’de. Maçın sonuna kadar da devam etti bu. Kaçan pozisyonda, rakibin en tehlikeli ataklarından birinin tam ortasında, gülüyordu yüzler. Bekir’den Kuyt’a kadar, son zamanlarda alışılmadık biçimde. Hani maçın ilerleyen anlarında, artan farkla birlikte gerçekleşse bu, yazmaya bile değmez. Ancak, öyle değildi, hafta arasında sihirli bir el mi değdi?
‘’Çok eksik var‘’
Eskişehirspor’un ikili ve anında dörtlenen ataklara kalktığını, rakip savunmaların arkasına sarkmayı çok deneyip, böyle pozisyonlar bulduklarını ben bile bildiğime göre, Fenerbahçe’nin teknik heyeti ve futbolcuları da biliyordur. O zaman bu şekilde birçok pozisyon vermeleri oldukça garip. Demek kapasiteleri ya da oyun yapıları yetmiyor engel olmaya.
İleri üçlü farkı!
Eskişehirspor atakları kiminle başlıyor; Kuyt’la. Her Fenerbahçe atağının en az yarısı onunla bitiyor, hatalı ve çoğu zaman hayret verici pasları ani atak olarak kendi kalesine doğru gelişiyor. Kuyt’ın düzelmeyen bu durumu formsuzluk değil de başka bir şey mi yoksa! Dünya Kupası’ndan sonra milli takımla birlikte futbolu da mı bıraktı acaba! Sissoko, Ömer, Mori üçlüsünün oyunlarına, anlaşmalarına, varyasyonlarına bak, bir de Emenike, Sow, Kuyt üçlüsüne sonra! Uzak ara fark çıkar, sözde hedefi büyük olanın aleyhine, basit bir kıyaslamayla!
Kuyt ve Sow ne yaptı?
İkinci yarıda Hürriyet ve Ömer’in sakatlıklarıyla Kırmızı-Siyahlılar oldukça güç kaybettiler ve de yoruldular. Çubuklular da ise Mehmet Topal oyundaydı. Ancak, Çubuklular hala 8 kişiydi sahada. Emenike çıkınca 9 kişi oldular. Sonra Emre yine 8’e düşürdü! Topa daha çok sahip olsa da, doldurboşaltlar ve sıradan ortalar dışında bir şey üretemedi Sarı-Lacivertliler. Eskişehirspor da, ikinci yarıda kapandıkça kapandı. İsmail Kartal’a birilerinin sorması gerekmez mi artık: Kuyt ve Sow’un haftalardır süren halleri ortada. Sow’un penaltı atışı dışında, bu iki futbolcu dün akşam ne yaptı da son ana kadar sahada kaldı?
‘’Puan bedava!‘’
Bursaspor tam istim üzerinde bir takım. Özellikle kalabalık orta alanları hem hücum hem de savunmaya toplu halde çok iyi destek veriyor. Çıkarken hızlı davranıp, geri dönüşlerde de fena (rakipleri için) kapanıyorlar. Fenerbahçe'de ise formsuz oyuncu çok. Kuyt ne zaman toparlanacak, doğrusu merak konusu. Gökhan, Bekir ve Meireles de formsuzlardan. Durum böyle olunca da, ilk beş dakikadan itibaren topa ne kadar sahip olsa da gole kavuşamadı Beyazlılar. Yakaladıklarını da, son vuruş ustası bir forvetleri olmadığından, yine kolayca harcadılar. Bırakın ustayı, bir Fernandao'ları bile yok zaten!
Caner aşmış!
Caner ise, bir başka alem! Gereksizce bir sarı kart görmüş yine ve oynadığı kanat kevgire dönmüş farkında değil! Oyundan çıkarıldığı için İsmail Kartal'a gider yapıp, soyunma odasına iniyor. Artık, hangi boyutta görüyorsa kendini ve bu hakkı kendinde nasıl bulabiliyorsa! Bakalım Kartal buna nasıl karşılık verecek? Onun için önemli, takım disiplini için de çok değerli bir sınav sanki.
Sow bitmiş!
İkinci yarıda skora beraberlik geldi, ancak Bursaspor öne geçtiği ilk yarıya oranla daha iyiydi. Özellikle son yirmi dakikada yakaladıklarını değerlendirebilse, çok rahat bir galibiyet alabilirdi. Diego sakatlandıktan ve Sow girdikten sonra, aslında iş değişti. Yani, ne Kuyt'la ne Bekir'le ne Meireles'le ne de Gökhan'la kıyaslanabilir Sow'un hali! Ne alabiliyor ne verebiliyor, ne zamanlama, ne adam eksiltme, ne şut; Fenerbahçe'nin rakipleri o oyundayken bir kişi fazla oynuyor artık!
‘’Duvardaki resim başka‘’
Bir yanda Djalma Santos’un, Gilmar’ın, Pele’nin, Ronaldo’nun takımı Brezilya, bir yanda Zeki Rıza Sporel’in, Ahmet Berman’ın, Lefter’in, Turgay Şeren’in takımı Türkiye.
İkisinde de iyi futbolcular var hala, ancak Neymar olasılığı dışında efsane olabilecek, ileride öyle anılabilecek futbolcu yok ne yazık ki her iki takımda da.
Eski futbolu da yok zaten, özellikle dünya üzerinde futbolu en çok sevdiren takım olarak tanınan Brezilya’nın. Aldanmayın, dün akşam rahat rahat, mahallede oynar gibi sergiledikleri hücum organizasyonlarına. Bir zamanlar gönül verdiğimiz ikinci takımımızdan 2006’da yollarımızı bunun için ayırdık zaten. Türkiye ile de aynı sezonda kopardık bağımızı, Fatih Terim yeniden takımın başına getirildiğinde!
Tribünler başka, takımlar başka, futbolcular başka, “duvardaki resim başka, sen başka”. Ne kaldı ki zaten, o eski güzelliklerden.
İkinci sınıf Brezilya!
Artık ikinci sınıf bir takım olan Brezilya’nın en önemli yıldızı Neymar işte. O da efsane olabilecek işler yapmadı henüz, eski efsanelerle ya da yeni Ronaldo, Messi, Roben gibilerle kıyasladığınızda!
“İkinci sınıf” dediğimiz bir takım, rakibine karşı bu kadar rahat, neredeyse hiç yorulmadan oynuyor ve tek devreye 3 gol sığdırıp samba yapabiliyorsa, Türkiye Futbol Direktörü de kendi takımını sınıflandırsın, yapabiliyorsa!
Topu futbolculara, rüzgara, zemine, taraftara atıp yapmasın bunu tabii! Teknik kadro, oyuncu tercihleri, taktik, teknik seçimlerini de sınıflandırsın, kendini de sınıflandırsın!
‘’Kedi-Fare oyunu!‘’
Karşılaşmanın ilk yarısında tamamen üstün oynadı Fenerbahçe. ‘Tek kale’ denir ya, aynen öyleydi mücadele. Top tekniği zaten pek yüksek olmayan Kuyt bir de formsuz olunca, pek bir fena oluyor! Dün akşam da öyleydi işte. Penaltıyı kaçırması değil mesele, pas vermeye çalışırken yaptığı basit top kayıpları ve sanki sis varmış gibi azalan görüş mesafesi! Diego’nun bir kez daha yüzüne iyice baktım, evet oydu. Oynadığı futbolu hala ona ait değil oysa!
Serkan çok formda
Gökhan, Hasan Ali, Topal, Alper ön planda, karşı tarafta ise sadece Serkan var sanki Çubuklular’ın karşısında. Geçen hafta da çok çok iyiydi Serkan, formunun doruğunda. Hakeme de bir şey söylemek gerek ilk yarı sonlandığında, baraj yapılırken “elini kaldırma” diye işaret ediyorsun ya, oyun içinde de ceza sahasında elini kaldırırsa bir futbolcu ve topa engel olursa, buna penaltı vermen gerekir aslında!
Yunus Yıldırım bile verirdi
İkinci yarı da ‘Tek kale’ geçti. Bu yarıda Emenike de Fenerbahçe’nin iyileri arasına katılıyor hatta bir adım öne geçiyordu arkadaşları arasında. Ona 58. dakikada yapılana Yunus Yıldırım bile penaltı çalardı! Meral çalamadı nasılsa! Karşılaşma bu yarıda artık Rizespor’un ceza sahasında oynanıyor, Mehmet Özdilek de eli çenesinde seyrediyordu kenarda! Bu nasıl bir futbol anlayışıysa! Serkan’ın muhteşem direnişi 80. dakikada sona eriyor ve Kanaryalar fazlasıyla hak ettikleri üç puanı, Webo ile kazanıyordu maçın sonunda.
‘’Ne mutlu değer bilene‘’
Karşılaşmanın başlangıcında, İsmail Kartal’ın Sow’un yerine Alper’i tercih etmesi en çok konuşulan olaydı. Aslında bu olay değil, son derece doğaldı. Sow formsuz olduğu zaman vasatı bile yakalayamayan bir oyuncu. Formda olduğu zaman da, sadece son vuruşlarda etkili olabilen, genelde durağan bir futbolcu. Alper ise özellikle dikine oynamayı sevmesi ve patlamalarıyla rakip savunmalar için tam bir tehlike. Orta sahada oynatılıp sıkışıklığa sokulmadığı zamanlar ama! Sol kanat tam biçilmiş kaftan Alper için. Bu daha önce de böyleydi, geçen sezon da, geçen hafta da, dün de. Ne mutlu değerini bilene.
Zaten 10 kişi!
İlk yarısı, tıpkı Türk Telekom Arena’da olduğu gibi, tamamen Fenerbahçe’nin üstünlüğüyle geçen bir derbiydi. Tek fark, Kanaryalar bu kez gol atmayı becerebildi. Çubuklular Meireles’le zaten bir kişi eksik oynuyordu, sanırım bu nedenle ikinci yarı oyun dengelendi. Bir kez daha Emre sakatlanarak çıkınca, sonra Sow girince, oyun üstünlüğü Sarı-Kanaryalar’ın beyninden ve ayağından gitti. Buna rağmen, gücü yine de Beşiktaş’a yetti.
Kartal’ın dikkatine!
Beşiktaş’ın Bilic ile derbi kazanması zor gibi! Hakemin her düdüğüne itiraz eden, rakip takıma, rakip futbolcuya küfür eden, ‘her şeye karşı’ Beşiktaş taraftarı futbolcusu ve kenar yönetimi şu soruyu kendine sorabilmeli, “takımım kaç kez net bir pozisyon üretebildi?” Olcay ile Oğuzhan’ın, istediklerini yapamadıklarında fazlaca sinirlenip takımlarına zarar veriyor olması da artık görülmeli.