‘’Çorba‘’
Karşılaşma, henüz ikinci dakikada Burak’ın kendini yere atışıyla başladı!
Rakibinden çok daha iyi savunma yapan, orta sahayı çok daha iyi kullanan Fenerbahçe onuncu dakikadan itibaren sazı eline aldı. Çıkana kadar Emre, sonra Selçuk, Meireles ve Topal’la istediği gibi oyunu yönlendirip, kanatlarda da Caner, Alper, Gökhan ve Kuyt’ı kullandı.
Sezonun başından bu yana olduğu gibi, yine en önemli eksiği pozisyon üretememekti Sarı- Lacivertliler’in. Az sayıdaki fırsat da pas yapmayı bile bilmeyen, altyapısız Emenike kalitesiyle pek işe yaramadı!
İlk yarı misafirin sonuç değil, oyun üstünlüğüyle tamamlanırken, sportmenlik dışı herhangi bir olayın yaşanmamış olması, bu yarının en keyifli yanıydı. Ne yazık ki, Passolig saçmalığı sayesinde, seyirci sayısı ise 40 bini bile bulamadı.
İkinci yarı Volkan’ın Sneijder’in gollük şutunu kurtarışıyla başladı. Sonra, elli üçüncü dakikada Alves yine mallık yaptı, kızardı! Olcan direkten döndü, az sonra Kadlec futbol kariyerinin en kolay fırsatını kaçırdı. Sahada bir kişi eksik ve Emre’nin yokluğunda lidersiz oynayan Fenerbahçe’yi Hasan Ali değişikliğiyle yerleri oynatarak biraz da İsmail Kartal karıştırdı!
Israrla tahammül ettiği Emenike’yi tam kontratak zamanında çıkardı. Son dakikalarda topa sahip olmak gerekirken, çok yorulan Kuyt’ın yerine Diego’yu değil Sow’u oyuna aldı.
Sonra Sneijder her iki köşeden iki kez örümcek aldı. Kapanışta da Alper Fenerbahçeli oldu ve son şampiyon sahadan yenik ayrıldı.
‘’Kıssadan hisse!‘’
Bekir’in 45+1’deki bariz sarı kartına süratle kırmızı çıkartan Mete Kalkavan, 2012- 2013 sezonunda Fenerbahçe’nin Kadıköy’de Antalyaspor’a, İnönü’de Beşiktaş’a karşı kaybettiği maçları yöneten hakem. Yanlış anlaşılmasın sakın, art niyetli değil, kapasitesi bu kadar. Sanki biraz da Çubuklular’a bir antipatisi var! Ha, bir sonraki lig haftasında Fenerbahçe’nin Toki Türk Telekom Arena’da maçı var!
Konyaspor’un gücü belli, Fenerbahçe’nin de hali ortada; bir de böyle bir hakem olunca, tam passolig’e yakışır bir maç oldu ilk yarıda. Yani, aslında seyretmeye gerek olmayan, tribünlerin boş kalmasının yadırganmaması gereken, uyduruk, sıkıcı, bazen de sinir bozucu bir maç. İkinci yarı ise başka bir maç, bambaşka bir Fenerbahçe...
“Nerede geçen sezonki Caner ve Gökhan’ın ileri çıkışları, o kanat atakları?” diyenlerin, susmasını gerektirecek kıvamda Sarı-Lacivertliler. Gol bile atmış olsa, Sow’dan eser yok sadece. Tempo da var, heyecan da var sahada. Sanki İsmail Kartal’dan çok Mete Kalkavan’ın gazıyla saldıran Fenerbahçe sayesinde. Caner iki gol pası verdi ancak, en son 25 Ağustos’ta maç yapıp formsuz diye milli takıma alınmayan, o tarihten sonra hiç oynamamasına rağmen tekrar kadroya çağırılan Volkan, Gökhan, Alper ve Mehmet Topal ile Konyaspor’dan Torje, sahanın en iyileri listesinde. Kıssadan hisse; hiç normal değil tabii, ancak hakemi de yeneceksin gerektiğinde!
Özgüven
Ferdi Tayfur’un en bilinen şarkılarındandır, “Merak etme sen”. Adı öyle, ancak başlangıcı da şöyle, “Bakışların bana biraz cesaret versin”. Sanki, şarkının adı İsmail Kartal’a, ilk satırı Fenerbahçe’ye gönül
verenlere ait. En çok konuşulan ve endişe uyandıran bir konu, Kartal’ın yüz mimikleri ve bakışları.
İlke
Fenerbahçe’nin bir kuruşunu bile boşa harcamayacağını defalarca söyleyen Aziz Yıldırım, futbol takımına sadece tek transfer yaparak bunu kanıtladı. Devletin, elinden almaya çalıştığı Fenerbahçe Koleji’nin arsasına ise, hafta içinde tereddütsüz 70 milyon saydı. Bu, Türk spor tarihinin en önemli, örnek ve ibretlik olayıydı.
Düşenin dostu olmaz
34 yaşındaki Dirk Kuyt, hafta içinde Hollanda Milli Takımı’nı bıraktığını açıkladı. Enerji deposu, dürüst, tekmeye kafa sokmasıyla bilinen, saygıdeğer profesyonel. 29 yaşındaki Burak Yılmaz ise Türkiye Milli Takımı oyuncusu. İkisinin de maçı vardı dün akşam. Burak’ın kaç kez yere düştüğünü saymayı karşılaşmanın ilk yarısında bıraktım. Kuyt ise, sahanın her yerine ayak basıp, 4 kez yere düştü sadece.
‘’Nirvana!‘’
Sow ve Kuyt hala çok formsuz. Sow formsuzlukta liste başından inmek bilmiyor, Kuyt’ın durumu ise Nirvana! Emre olmayınca, ortadan da hiç bir atraksiyon, pozisyon üretilemiyor. Kanatlar geçen sezona oranla son derece az ve yetersiz kullanılıyor. Mesela Webo herhangi bir net pozisyona sokulamıyor. Buna karşılık, rakibinin en etkili oyuncusu Gekas’ı önce Bekir es geçiyor yakından dışarı atıyor, sonra Alves es geçiyor, o da golünü atıyor. İki ucu çoklu değnek yani! Kuyt’la Sow’un etkisizliğine, çizgide oynamadığı sürece etkili olamayan Alper de ‘bal yapmayan arı’ modunda eşlik edince, hala takıma yabancı olan Diego’nun ve takımın diğer formda oyuncusu Mehmet
Topal’ın çabaları da boşa gidiyor ve karşılaşmanın ilk yarısı geride kapatılıyor. İkinci yarı da aynı... Akhisar, Bilal önderliğinde takım olarak futbol dersi verirken, Gekas da Bekir ve Alves’i düpedüz madara ediyor. Böyle büyük bir
golcünün karşısında Egemen gibi çok iyi bir stoper olmayınca, doğal olarak sonuç böyle oluyor!
İsmail Kartal iki farkla geri düşünce Alves’i çıkartıp, Emenike’yi alıyor. Genç Semih kulübede olsa, Bekir’i çıkarıp onu da alacak aslında! Herhalde, “çok sayıda hücum adamıyla oynarsam, çok pozisyon üretirim” diye düşünüyor! İyi bir antrenör olmak başka bir şey, iyi bir teknik adam olmak başka bir şey demek ki! Ancak, en iyisini Aziz Yıldırım bilir tabii ki!
‘’Emenike'nin çiftliği!‘’
Formsuz Sow'la bir kişi, top ezme, kaptırma, güç ve şut denemeleriyle özgür Emenike'yle iki kişi eksikti Fenerbahçe. Formsuz da olsa, kafasına göre takılsa da bu ikili hep ilk onbirde. Pek mantıklı değil bence! Mesela, bu ikilinin yerine Sivasspor'dan Aatif Chahechouhe ile Beşiktaş'tan Mustafa Pektemek olsa, Çubuklular ilk üç haftayı kayıpsız geçerdi kesinlikle. Bu kadar kredisi olmamalı formsuz ya da görevini eksik yerine getiren futbolcuların, önemli olanın takım oyunu olduğu düşünülünce!
Yukarıdaki satırlar ve yazının başlığı devre arasında yazılmıştır, bilginize...
Mert, Gökhan, Bekir, Alves, Caner, Topal, Emre, Kuyt ve istediklerini tam olarak yapamayan Diego bile mücadele ederken, Emenike'nin aymazlığı önce takım kaptanı, sonra da taraftarlarını çileden çıkarttı, İsmail Kartal müdahale etmeyince.
Emenike iki sezondur böyle. Pası atana bakar, hakeme bakar kinayeyle. Özgürce top kaybeder, özgürce pozisyon harcar, gol kaçırır, topuk da yapar, varyete de...
Böyle profesyonellik olmaz, buna izin veren de takımda adaleti ve
disiplini sağlayamaz.
‘’Üçüncü sınıf sıkıntı‘’
Sözde, iki büyük rakibin karşılaşması dün akşamki. Ancak, sadece sözde tabii ki! Ev sahibi tüm takım kendi yarı sahası ve ceza sahası çevresinde kümelenmiş, misafir “ne oluyoruz lan!” modunda. Böyle beklemiyor tabii kimse; ne oynayan ne izleyip keyif almayı umut eden. Sonuçta ev sahibi üçüncü, dördüncü sınıf olup misafire karşı kapanması gereken bir takım değil, daha 30 sene öncesinin şampiyonu aslında!
Emre, Diego gibi yeteneklerin kilidi çözemez, duran toplardan şans bulamaz ve kanatlardan son çizgiye inemezsen, futbol oynamak ve kazanmak isteyen bir takım olsan da, doğal olarak zor pozisyon üretirsin bu durumda. Tam da öyle oldu, zaten tarla gibi zeminde ilk 45 dakika herkes için heba oldu.
İkinci yarı da aynı hikaye. Tamam, ev sahibinin niyeti belli de, misafirin hiç mi b, c, d planı yok? Mesela, Emenike-Sow ikilisi hala oyunda, böylesine bir sıkıştırılmış oyuna rağmen! Üstelik, misafir hem birbirini tanıyan oyunculardan kurulu iyi bir ekip hem daha geçen sezonun şampiyonu. Bakıyorsun, Webo 69. dakikada oyunda.
“Birbirini tanıyan” derken, henüz Diego’dan söz etmiyoruz tabii. Emenike ile ikiye-bir yapmaya çalışan bir Diego’nun, takımını tanımak ve onlarla birlikte takım olmak için daha çok zamanı var demek! Diego, bir de takımdaki Sow, Emenike egemenliğine dikkat edecek. Yoksa, silinip gider aralarında!
Sıkıcı bir akşamdı yani, futbolseverler adına. “Keşke, iki saati boşuna harcayacağıma, kitap okusaydım, film seyretseydim, müzik dinleseydim” denilecek bir oyundu!
‘’TFF'ye rağmen!‘’
İşte, bu ülkede futbolun adaleti bu, özellikle Fenerbahçe söz konusuysa!
Karabükspor oyunu tutabilen, takım olarak savunma yapabilen ve hücum ederken topu sakince çevirebilen iyi bir takım. İlk 20 dakika Çubuklular bu takıma nefes aldırmazken, ters çapraz toplarla savunma dengesini de bozarak oyunun hakimiyetini eline aldı. Bu dakikadan sonra, başta Emenike’nin basit paslarla oynamak yerine tercih ettiği yanlışlarla gelen top kayıpları sonucunda oyunda denge sağlandı. Sow ve Emenike’nin birlikte sahada olması, Karabükspor gibi iyi savunma yapabilen, organize takımlara karşı iyi bir tercih mi, bu kesinlikle sorgulanmalı. Bu ikilinin birbirleriyle hâlâ bir uyum oluşturmamış olması da dikkate alınmalı. Oysa, Kuyt öyle mi? Sağlam alt yapısı ve futbol zekâsıyla herkesle uyum sağlayabilecek bir profesyonel Kuyt. Koy cumhurbaşkanını yanına, onunla bile uyum sağlar, o derece!
Genelde oyunun hakimi olan Fenerbahçe, Mert’in basit hatalarıyla zor kazandı dün gece. Peki neden formsuz Mert kaledeydi? Çünkü Volkan cezalıydı, bir “köpek” sözünden! Oysa Melo neler yapıyor yıllardır ve bu hem medyanın hem de TFF’nin gözünden kaçıyor ne hikmetse! İş bu nedenle yazının başlığı “TFF’ye rağmen” diye!
‘’Berabere‘’
Normal süresi tamamen şampiyonun hakimiyetinde geçen, Olcan ve Bruma’nın birer şutu dışında rakibinin hiç etkili olamadığı bir karşılaşma. İki kulüp arasındaki, amatör branşlar da dahil kalite farkı
futbol takımlarında da artık kendini göstermeye başlamış gibi. Yani, şampiyon, kupa galibinden iki gömlek üstün sanki!
Hiç mi kanatları kullanmaz, oyun kurmaya çalışmaz bir takım! Hep savun, hep arkayı kolla nereye kadar! “Bir tane atar kazanırım” diyorsan, tabii ki futbolda bu da var. Ancak, o da nereye kadar. Sadece tek maç kurtarırsın böyle. Bir an önce futbol oynamaya, kaliteli bir takım olmaya çalışmazsan, bu sezon kupa da uzak bir hayal.
Gökhan’ın etkisiz olduğu maçlarda Fenerbahçe’nin hücumda bir eksik kanadı var. Dün de böyleydi ve rakibinin en zayıf olduğu bölge ya da kanat yeterince değerlendirilemedi. Emenike’nin alt yapısı, futbol bilgisi de zaten belli. Bu ikisi, 90 dakika boyunca üstün olup öne geçilememesinin başlıca nedeniydi. Fenerbahçe açık üstünlüğüne rağmen yeterince tehlike üretemiyorsa, İsmail Kartal bunun üzerinde biraz düşünmeli.
Uzatmada sıcak ve nemin yanına yorgunluk da eklenince, şartlar eşitlendi. Atanın kazanacağı bir maçtı bundan sonra oynanacak olan. Penaltılar ise, galibi değil, kupayı kazananı belirleyecekti. Çünkü bir futbol maçı uzatmalar ile en fazla 120 dakika sürer, penaltılar kura atışıdır sadece.
‘’Ter bastı!‘’
Akşamın dokuz buçuğu olmuş, halâ oturduğun yerde şeyinden, paçalarından ter damlıyor. Bu havada futbol oynamak tabii ki zor. Ayrıca, sezon başı yüklemeleri ve adı üzerinde ‘hazırlık karşılaşması’ da olunca, sığınılacak bahane bol. Bu güçlü bahanelerin arkasına saklanarak şöyle denilebilir, “fazla eleştirme, ağır ol!”.
Yok, öyle olmaz! Her zaman işin başında eleştirecek, önceden söyleyeceksin ki, iş işten geçtikten sonra boşuna gazel atmayasın!
Mesela Fenerbahçe stoperlerinin hatalarını, uyumsuzluklarını, beklerin üzerine kalan arkaya kaçışların aslında onların zafiyetinden oluştuğunu söyleyeceksin. Geçen sezon da böyleydi bu, özellikle Egemen olmadığı zamanlarda. Yani, ya bir an önce sağlıklı ve formda bir Egemen geri gelecek ya da stoperlerin bu yanlışları bir şekilde telafi veya tedavi edilecek.
Bir de hücum kısmı var tabii işin. Hele Kadıköy’de ise Çubuklu, başlangıç düdüğüyle birlikte saldıracak, bastıracak, atacak ya da kaçıracak. Ancak bol bol ve organize bir şekilde deneyecek bunları. Oysa, ilk yarım saatte hücum konusunda da pek yetersiz ve hazırlıksızdı Fenerbahçe. Emenike sıra dışı gücüne rağmen, takımdan ayrı oynuyormuşçasına belli belirsizdi sahada. Sow da, iki ortaya vurduğu kafalar dışında etkisizdi. Bunun nedeni tabii ki sadece kendileri değildi. Orta alandan onları sürekli ileri itecek, pozisyona sokacak destek ve paslar gelmedi. Orta alanforvet işbirliği, rakipleri kendi yarı sahalarında kalmaya mecbur etmek noktasında çok önemli.
Bu kadar yeter. Alves’in hazırlık maçlarında bile yaptığı gereksiz sertliklerden ve Emenike’nin kendini Ronaldo sanışından başka zaman söz ederiz. Klavyeyi bile ter bastı!