Arama

Popüler aramalar

‘’Emre'nin dördü!‘’

Torku Konyaspor sahaya, “şu kadar bilmem ne, bu kadar tesis yaptık” yazılı pankartla çıkıyor. Protokol tribününde, Yeşil-Beyaz atkısının üzerinde Mursi fotoğrafı bulunan biri oturuyor! Türk milli takımı ve Fenerbahçe’nin kaptanı Emre attığı golden sonra eliyle ‘4’ işareti yaparak Mısır’a gönderme yapıyor! Ne iş!

Gülünecek hiçbir tarafı kalmayan halimizle sahaya döndüğümüzde ise, tıpkı Konya’daki gibi, pek çok yerde son derece kötü olan zemin takılıyor gözümüze. Üstelik daha başındayız ligin. Onca para harcanıyor, onlarca futbolcu alınıyor, büyük hedeflerle ilgili atılıp tutuluyor, futbolun en önemli malzemesi dökülüyor yine!

Baroni’nin en sevmediği iş savunma. İlk görevi savunmaya destek vermek üzere oynatılıyor orta alanda! Sow ve Emenike gibi iki güçlü ve akıcı forvet varken, Fenerbahçe yine 4-4-2 ile yer almıyor sahada. İster 4-3-3 de, ister 4- 2-1-3, ister 4-1-2-3, ancak 4-4-2 ile değil! Sow ve Emenike gerçeğine rağmen!

İkinci yarıda Fenerbahçe darmadağın ve organize olamıyor. Yorulmalar da başlıyor. Öncelikle Emre, sonra Emenike, vs.. Ersun Yanal Kuyt’ı çıkarıp yerine Webo’yu alıyor. Webo nokta santrfor! Oysa, hadi 4-4-2’den vazgeçtik, bir kenarda Emenike, diğerinde Sow oynasa, daha mantıklı olmaz mıydı?

Milli kaçtan milli maça koşan Salih bu takımla kaç antrenman yaptı? O mu girmeliydi, dağınıklığı toparlamak için ve Alper mi çıkmalıydı? Daha bir sürü soru sorulabilir tabii, öncelikle Konyasporlu futbolcular tebrik edilmeli.

Global siyaseti futbolculuğunun önüne iyice çıkaran Emre de artık futbolu bırakıp Hakan Şükür abisinin peşinden gitmeli!

18 Ağustos 2013, Pazar 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Gerçekler‘’

Densizliğin dik alası! Ayrıca onun aslı da öyle değil, şöyle, “ra ra ra, re re re Servette Servette cim bom bom”! İsviçre’nin Servette takımından 1954 yılında Sabit Cinol tarafından bu tarafa aktarılmış, alıntı yani!

Cezalılar, sakatlıklar ve Ersun Yanal’ın tercihleri nedeniyle Fenerbahçe; Volkan - Gökhan, Yobo, Egemen, Kadlec - Selçuk - Meireles, Salih - Alper, Emenike, Caner dizilişiyle yer almıyor sahada. İlk onbirde forma bulanlar arasında ise, Baroni ve Kuyt hariç hepsi en azından bireysel oyunda yeterli kıvamda. Sow garip bir şekilde o kadar heyecanlı ya da fazla motive olmasa, öne geçebilirdi Sarı-Kanaryalar ilk yarıda. Rakiplerinin öne geçmesine ise öncelikle Mert ve Alves engel oldu zamanlamalarıyla. Selçuk’u, Sneijder’i, Drogba’yı ne kadar uzun süre etkisiz hale getirirsen getir, kalende her an pozisyon görebilirsin, sadece bir anlık dalgınlık ya da duraklamayla!

İkinci yarıda Çubuklular ileriye şişirme toplarla hücum etmeye devam ediyorlar hala! Üstelik en önemli özellikleri hava hakimiyeti olan Gökhan-Semih ikilisine karşı! Böyle olur mu? Olmaz tabii! Sarı-Lacivertliler başka bir formülle hücum edemezken rakip oyunun tam hakimi, üstelik 63’de Alves de gitti ve ikinci yarı ve uzatma yenilen gole kadar sadece savunmayla bitti! Yakıştı mı? Yakışmadı tabii ki! Yediği golden sonra, gerçekten hücum edebilmek için takım olarak ileri çıkan bir Fenerbahçe vardı sadece. O da hikaye!

Her şey bir kenara, karşılaşmanın ikinci yarısı ve uzatmalar Fenerbahçe için savunmayla ilgili şu gerçeği apaçık gözler önüne serdi: Gökhan, Alves, Kadlec, Hasan Ali...

12 Ağustos 2013, Pazartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Bir kişi eksik!‘’

İlk maçtaki gibi Volkan, Alves ve Topal direniyor, Baroni’nin mükemmele yakın oyununa Sow, Kuyt ve Webo da destek olunca, savunma savrukluğuna rağmen, tur ilk yarıda geliyordu. Meireles attığı harika golle “ne Katar’ı lan!” derken, oyunun genelinde hem psikolojik hem de fizik olarak o eski halinden yine eser görülmüyordu! Çubuklular’ın en çok baskı yiyen futbolcusu Topal ilk yarıyı tek hatayla bitirirken, hatasını yine kendisinin telafi etmesi alkışın büyüğünü hak ediyordu.

İkinci yarı yine sol beksiz oynayan Sarı-Lacivertliler, Volkan, Alves ve Topal’ın hatasız oyunlarıyla sadece sonucu korumak için sahada duruyordu! İlk yarının sonucu, bir kişi eksik oynamak, artan yorgunluk ve biraz da Yanal’ın takımın arkaya yaslanmasına neden olan tercihiyle ikinci yarı Fenerbahçe pek tat vermiyordu.

Bir penaltı olsa dün akşam Selçuk Yula atacaktı. Tıngır-mıngır, kaleci dahil izleyen herkesi hareketsiz bırakarak çizgiyi geçecekti top, olmadı! Yaşamın karışık ve sert savunmasından kendine has fuleli bir çalımla sıyrılarak ölümsüzlüğe ulaşan Selçuk’a “helal olsun”; yeni yolculuğunda ve sonrasında aydınlıklarla yürü.

07 Ağustos 2013, Çarşamba 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Katar'ın bağları!‘’

Geçen sezondan bu yana Katar vaktinin geldiğinin sinyallerini veren Meireles, henüz hazır olmayan Emre ve Çubuklu acemisi Alper, iş bu nedenlerle toz şeker gibi dağılıp yüksek top kaybıyla oynadılar ilk yarıda. Volkan, Alves, Topal ve yalnızları oynayan Webo direnebildi sadece. Baskıya karşı ilk yarı boyunca neredeyse hiç oyun kuramayan Sarı-Lacivertliler, Volkan’ın gelişigüzel topları ve Alves’in uzun paslarıyla çıkabildiler. Buna bir de top kayıpları eklenince, bir türlü oyuna giremeyip, kendilerinden iki gömlek düşük kalitedeki rakiplerine boyun eğdiler. İkinci yarının ilk beş dakikası Fenerbahçe ceza sahasında, son yirmi dakikaya kadar da Fenerbahçe yarı sahasında geçti oyun. Yine Volkan, Alves, Topal ve Webo direniyor, sonradan oyuna giren Sow ve Baroni de direnişe katılıyordu.

Salzburg’da Mane isimli genç bir Senegalli Sarı-Lacivert savunmayı parça-pinçik ederken, aynı anlarda rakibe en olumlu pasları veren Meireles muhtemelen içinden ‘Ankara’nın bağları’nı söylüyor, rüzgarda savrulan Krasiç ise tribünde maçı seyrediyordu. Sezon başı çok formda görünen Stoch ise, herhalde olası bir transfer nedeniyle Avrupa Kupası maçında kadroya yazılmıyordu! Transfer kulüpler için çok çok önemli bir mesele tabii ki, sonuçta sahada futbolcular oynuyor! Bu arada penaltı ve gol. Aman fazla gevşemeyin, ikinci maç da zor.

01 Ağustos 2013, Perşembe 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Gevşek dinleme!‘’

Hedef alınan adam, yani Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı olma sıfatıyla Fenerbahçeliler'in tek reisi Aziz Yıldırım, "siyasi kitap getirin" diyordu tutuklanırken çevresindekilere. Yüksek Divan Kurulu Başkanı Yüksel Günay, "hiç bir tarikat, dini örgüt zemininde bir yapılanma bu kulübün içinde barınamaz. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na bağlı, Atatürk devrimlerine sadık, onu koruyan ve o düzende kalmaya kararlı 23 milyon kişilik bir topluluğuz" diye açıklama yapıyordu. Yine Aziz Yıldırım hapishane günlerinde, Fenerbahçe Spor Kulübü üzerinden kendisine yöneltilen suçlamaları, "iddialar yığını" olarak ifade ediyordu.
Her şeyi bilerek göreve geldiğini Egemen Bağış'tan öğrendiğimiz, ani federasyon başkanı M.A.A ve şu anda bir kulübün yönetim kurulunda görev yapan o dönemdeki en önemli yardımcıları, Fenerbahçe için UEFA'nın kapısından ayrılmıyordu!

İçeride de QTM (Quality Turkish Media), şampiyonluğu Trabzon'a getirmek için ince ince çalıştıklarını söyleyen bakanlar, kişiler ile kurumların ayrılması gerektiğini söyleyen başbakan (ki geçenlerde yine söyledi) ve daha bir sürü zevat, savcıyla, hakimle, yani davayla birlikte yürüyüp gidiyordu.

Çok basit bir çıkış yolu vardı aslında Fenerbahçeliler için; ver başkanını, yani terk et reisini ve kurtul! Ne var ki, Sarı-Lacivert'e gönül verenler Cadde'de, köprü yolunda, Silivri'de, Çağlayan'da, İstanbul'da, Ankara'da, İzmir'de, ülkenin her yerinde, hatta ülke dışında, "darağacında olsak bile son sözümüz Fenerbahçe" diyerek, tıpkı reisleri gibi tek bir geri adım atmadan direniyor, 20 Eylül'de tribünleri tıka basa dolduran kadınlar, dünya tarihine geçiyordu.
Kirliliğin en bulaşıcısı 'bilgi kirliliği'dir. Ülke insanı, taraf ve yandaş yapılanmalar tarafından, pek çok şeyde olduğu gibi bu konuda da kirletildikçe kirletiliyordu. Zamanın ilaç olacağını düşünenler, bunun sadece balık hafızalılar için geçerli olduğunu bilmediklerinden, ateş sönmüyor, aksine harlanıyordu!

Nihayet 16. Ağır Ceza, en çarpıcısı 'gevşek örgüt' olmak üzere, kararları açıklıyor ve buna temel oluşturan, 'dinlemeler'le dolu gerekçesini de ekliyordu. Ne var ki, ne karar ne de sayfalar dolusu gerekçe, her gün biraz daha artan ve Fenerbahçe'yi haklı gören kalabalıklara tatmin edici gelmiyordu. Bu arada, küçük de olsa belli bir kesim, hâlâ umut ve arzuyla 'Emenike'nin para sayma görüntüleri'ni bekliyordu!

Cumartesi günkü Yüksek Divan Kurulu toplantısında Genel Sekreter Talat Yılmaz, "bu kadar olayı bir araya getiren gizli bir el var, ama kim olduğunu bilmiyoruz" diyerek son noktayı koyuyordu!
Fenerbahçe Taraftar Sitesi 12numara.org ise, ironik saptamalar ve hayret verici noktalara yaptığı vurgulamalarla gerekçeli kararı irdeleyip, Fenerbahçeliler'le paylaşıyordu. Okumanızı öneririz ve hamileler sokağa çıkabilirler hâlâ! Henüz bitmedik.

'MAÇ ŞİKESİ DEĞİL, DİNLEME ŞİKESİ' OKUMAK İÇİN TIKLAYIN

28 Temmuz 2013, Pazar 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Ne bekliyorsunuz!‘’

Az önceki başkanı (ki, ‘şakacı’ olarak anılır), “Umarım Fenerbahçe ile sonsuza kadar düşman kalırız” diyen kulübün yeni başkanı, “1967’de kurulduk, ama bizim özümüzde asırlardır haksızlığa karşı mücadele etmek vardır” demiş! Vardır bir bildiği, derin bir anlamı herhalde! Eklemiş henüz adayken, “Sadece 2010-11 değil; 1995-96, 2003-04, 2004-05 sezonlarında da şampiyonluklarımız çalındı. Şampiyonluk çalan hırsızlar, sonuncusunda radara yakalandı. Fenerbahçe’nin başkanı emek hırsızıdır. Başkanlık bana nasip olursa bu zavallıları dışarı iteceğim. O kupayı nasıl alacağımızı biliyoruz”.. Ve devam etmiş, “O kupa kirlenmiştir. Sahilde bir anıt yapıp orada sergileyeceğiz. Emek hırsızları ve sermaye patronlarıyla savaşmaya başkan olduğumda da devam edeceğim” .

“Kupa kirli de olsa, almamız gerek” gibi bir anlam çıkıyor, ancak amaç herhalde bu değildir! “Sermaye patronlarıyla mücadele edeceğiz” bölümü, Hacıosmanoğluoğlu’nun patron olmadığı, hatta işçi sınıfını temsil ederek başkan olduğu algısını oluşturabilir! Sanırız, burada da ifade edilmek istenen bu değil!
Birileri , “spor, dostluk ve kardeşliktir” diyor hâlâ! Bir yasa çıkarıldı, “SPORDA ŞİDDET VE DÜZENSİZLİĞİN ÖNLENMESİNE DAİR KANUN” diye geçiyor başlığında ve “Kanun no: 6222” yazıyor, hemen altında! Susma hakkı iyi bir şey, iki kez de olsa, yerinde kullanıldığında!

Madem Fenerbahçe Spor Kulübü Profesyonel Futbol Şubesi A Takımı ligden çekilmiyor, havuzdan da çıkmıyor, birleşin ve atın hem havuzdan hem de ligden. Kurtulun, ülke kurtulsun! Kargaşa, kir, kavga, kin, düşmanlık son bulsun! Haydi, birleşin! Tepeden tırnağa onca kulüp yok mu böyle düşünen. Öyle davranmıyorlar mı, yönetimlerinden tribünlerine kadar...

Takmışsınız bir kupaya, karartıp vicdanlarınızı, neredeyse ölümüne! Kulüpler Birliği, federasyon ve yayıncıyı yöneten TMSF orada hâlâ. Birleşin ve çıkarın Fenerbahçe’yi; hemen ve kolayca temizlensin her şey!
Bilgi: Sadri Şener ve İbrahim Hacıosmanoğlu’nun kulübünün 6 şampiyonluğu var. Bunların 4’ünde Fenerbahçe ligi 2. bitirdi!

28 Mayıs 2013, Salı 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Sadece kupa!‘’

Webo için ne diyebilirsiniz! “Fenerbahçe ilk 45’i 9 kişi oynadı, Kuyt da etkisizdi, ancak iki beki, Egemen, Emre ve Sow oldukça iyiydi” cümlesini kurabilir, ardından da, “sahanın en iyisi, son haftaların formda ismi Mehmet Topal’dı” diyerek bitirebilirsiniz, bu yarıyla ve Çubuklular’la ilgili kişisel görüşlerinizi.

İkinci yarı için de geçerli aynı şeyler sanki. 16 numaralı, toplam üç güzel şutla tamamlıyor maçı. Başka hiç bir faydası yok ve 85 dakika oyunda, bu sezonki 59. maçında. Webo da yok hâlâ ve Kuyt aynı... Egemen çıktı, Emre çıktı; savunma en önden, en geriye kadar tamamen dağıldı. İki bek, biraz Yobo, biraz Bekir direniyor, kendilerinden çok güçsüz bir rakibe pozisyon üstüne pozisyon veriliyor. Mehmet Topal sahanın en iyisi olmaya devam ederek, takımını toparlamaya çalışıyor...

Webo, gerçekten sahada olmadığını penaltıdan çok daha kolay bir pozisyonda resmen kanıtlıyor!.

Kupa, Sow’un 9. dakikadaki golü ile Sarı-Kanaryalar’a gidiyor ve futbol sezonu kapanıyor.

Sonsuza kadar düşmanlık isteyecek kadar zıvanadan çıkmış bir spor kulübü başkanı yine kupasız kalıyor. Düşmanlıktan uzak, mantıklı, vicdanlı, ahlâklı yeni sezonlar umuduyla...

23 Mayıs 2013, Perşembe 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Güle güle belediye!‘’

Gökhan, Topal ve Topuz Fenerbahçe’nin en etkilileriydi. Neredeyse her ikili mücadeleyi kazanan ve takımlarını ileri sürükleyen bu isimlerdi.

İkinci yarının ilk 5 dakikasındaki Karabükspor müthişti. Belediye’nin önde olduğu haberi onları kendine getirmiş ve doping gibi gelmişti. Penaltı kararı doğruydu ve henüz 50. dakikada, Tomiç’in yanına İlhan da kahraman olarak eklenmişti. Webo’nun direncine, Lualua’nın karşılığı da çok güzeldi. İyi oldu Belediye’nin düşmesi! Halktan topladığın paralarla halka karşı mücadele etmek çok saçma zaten.

Bu arada, Toki Türk Telekom Arena’da açılan ve ağır tahrik içeren pankartı federasyon kurulları ile 6222 sayılı yasayı uygulamak zorunda olanlar bakalım nasıl değerlendirecekler! Başta Aysal olmak üzere, dostluktan, centilmenlikten söz edenler, bu ağır tahriki nasıl izah ya da hasıraltı edecekler!

Hep aynı mecradan kaynaklanan bu tahriklere artık birilerinin “dur” demesi gerekir. Gidişat hiç hayra alamet değil..Ve unutmamak gerekir; 2010-2011 sezonunun şampiyonu Fenerbahçe’dir, pankart sahipleri ise sekizincidir. Bu, Türkiye Futbol Federasyonu tarafından da tescil ve tasdik edilmiştir!

19 Mayıs 2013, Pazar 20:00
YAZININ DEVAMI