Arama

Popüler aramalar

‘’Gelecek sefere‘’

Belki Uğur’un maç sonu itirafı gibi “rakibi gözlerinde büyütmüş olmasalar” daha iyisi olabilirdi. Ama sürekli organizasyonda yer alacaksanız üzülmek anlamsız. Çeyrek finali kısa sürede tekrarlamak, Türk kulüplerine uzak görünüyor. Fenerbahçe yapabileceği mesajını veriyor. Becerebilir mi? Söyleyemeyiz. İç sahada karne tertemiz! Bu sezona kadar hedef gruptan çıkmayı zorlayıp UEFA’yı garantilemekti. Şimdi öncelik gruptan çıkmak oldu. Alışkanlık yarattılar. Önemli zihin devrimleridir.
Fenerbahçe, nisan ayına cengaverlikle değil, artan özgüvenle, takım olma becerisiyle, güzel hücum oynama planlarıyla, çalışma ile geldi. Chelsea, Barcelona, Milan’a karşı o özgüven seviyesi yeterli olmayabilir. Geçebilmek için artık işin teknik ve kadro yönünde gelişmeniz gerekir. Fenerbahçe yavaş yavaş bu noktaya ilerliyor. Chelsea’li futbolcular ve Avram Grant’ın özellikle ikinci maçta Fenerbahçe’yi Olympiakos’tan farklı değerlendirmiş olmaları ve ciddiyetleri, defansif anlayışa odaklanmaları bile ilk sene için büyük kazançtır.
İstanbul’daki ilk 45 dakika, Fenerbahçe şanssızlıklar ve ürkeklik yüzünden kendisini geriye çekmişti. Ve Chelsea, Fenerbahçe’nin eksiklerini net biçimde ortaya çıkarmıştı. Gelecek 2-3 senede transfer planlarında nelere dikkat etmesi gerektiğini göstermişti. Kazançtır.
İsim korkusu sporda büyük güçtür. Geçmişte yaptıklarınız rakibinizin ve hakemin kafasından silinmez. Çekinirler. Fenerbahçe’nin amacı da budur.
Zico maçtan sonra alışkın olmadığımız kadar moralsizdi. Hafif kızgınlık ve hayalkırıklığı vardı. Belki de kendisine. İlk 11, tereddütler yaşadığını gösteriyordu. Farklı birşeyler denemek istedi. Olmadı. Zira Chelsea, Avram Grant’ın da belirttiği gibi beklenenin üstünde savunma dürtüsüyle oynadı. Uğur ile başlasaydı cevap değil. Chelsea gibi takımlar hamlelerinize çareler üretebilecek zenginliğe sahiptir. Atak olmadan yine gol yerdiniz, daha fazla savunma açıkları verebilirdiniz, vb... Tercihiniz rakibi durdurabilecek etkiye sahip olduğunda zaten Chelsea’yi elersiniz. Fenerbahçe henüz o noktada değil.
Şimdi Zico ve takımı yeni sınavında: Heyecanlarını kaybetmeden lige dönmek.
Semih-Kezman tartışmasını fazlasıyla deşeceğim. Başka yazıda. Medyanın bir klişesi daha patladı. Kezman’ın isyanı futbolumuzun gerçeklerini ortaya döktü. Yorumcuların teknik adamlara akıl öğretmeden önce kendileriyle hesaplaşması, ne kadar çok yanıldıklarını düşünüp daha az konuşmaları gerektiğini farketmeleri lazım. Seyretmekle sahadakini anlamak arasında büyük farklar olduğunu da.

10 Nisan 2008, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kendileri olmalılar‘’

63 maçtır evlerinde yenilmiyorlar. Son 4 sezon 40 Şampiyonlar Ligi maçında 8 mağlubiyet, iki tanesi önemini kaybetmiş grup maçları. Tüm yenilgiler tek farklı. İki kere Liverpool’a, bir de Barcelona’ya elendiler. İkisi de şampiyon oldu. Chelsea’yi geçmek Avrupa’da sınıf atlamak gibi. Ya da yüzde 65 kupa kazanmak demek!
Chelsea çok tedirgin
Fenerbahçe, Sevilla deplasmanında yaşanabilecek en kötü duruma düşmüş, kendi oyununu oynama, planlarını uygulama fırsatı bulamadan iki gol yemişti. Altından kalktılar, ama Chelsea izin verir mi?
Bu maçları kazanmaya alışmış, orta saha temelli iyi bir takıma karşı işiniz kolay değildir. İngilizler mağlubiyete rağmen rahat. Haksız sayılmazlar, karşılarında 4. torba takımı var. Deplasmanda gol yiyebileceklerine ihtimal vermedikleri maçtan mağlup ayrıldılar. Fenerbahçe’ye haddini bildirmek isteyecekler. Ama hiçbir şey fazlasıyla gergin oldukları gerçeğini örtemiyor.
İstanbul’da ilk yarıda, Alex’in sakatlığı ve kendi kalesine atılan golle sinen Fenerbahçe, bu sezonki karakterine ihanet etmişti. Rövanşta kendileri olmalılar.
Olympiakos, Schalke ve hatta Roma’dan farklılar. Hem taviz vermedikleri futbol anlayışı ve stratejileriyle hem de takım dengesiyle. Olympiakos 0-0’ın rövanşında korktuğunu hissettirmişti. Erken yedikleri gole rağmen Chelsea’nin sunduğu açıkları, kanatlarda verdikleri boşlukları değerlendirebilecek soğukkanlılıkla organizasyona sahip değillerdi. Fenerbahçe hücumu genişletmede setleri olan, çabuk çıkabilen takım. Oyun anlayışına sadık kaldıkça, baskıdan kurtulmak dışında topları şişirmediği sürece Chelsea’nin iç saha zırhını delecek anları muhakkak yakalayacaktır. Geriye düşseler bile.
Ekol kapışması olacak
Defansa yığılmaya tenezzül etmeseler de kimi dakikalar orta saha, ileriden kopuyor. Alex isyan ediyor. Bunu minimuma indirmeliler. Geri dönüşleri ise maksimuma. Ekstra iş, hızlı Chelsea’yi yarı sahalarında seri paslar yapmadan durdurabilmek. Tehlikeli bölgelere yaklaşmadan. Zekice faullerle.
Chelsea yıllardır final ihtirasıyla yanıyor. Ama Fenerbahçe’nin de Alex’in yüzünde sembolleşen tutkusu var. Yine müthiş bir ekol kapışması izleyeceğiz. Futbol için büyük şans.

08 Nisan 2008, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Soğuk-Sıcak‘’

Keşke Chelsea anlatıldığı gibi Sevilla’dan kolay rakip olsaydı. Keşke ‘Chelsea çok kötü bu aralar’ olsaydı. Keşke Middlesbrough maçı Chelsea’yi özetleseydi. O zaman ‘Geçen hafta Arsenal maçındaki ürkütücü Chelsea’yi açıklayın’ demek zorunda kalmazdık. Son yılların en ‘katı’, Devler Ligi’nin en az gol yiyen, en kazanmayı bilen takımlarından birine yapılan muamele ilginç. Üstelik mevkiinde en iyilerden diye sayabileceğiniz isimlerle donatılmışken.
Chelsea bundan daha güzel futbol sunabilirdi. M.United kadar pozitif, tempolu, keyif veren oyun anlayışına kendisini adayabilirlerdi. Yapamadılar. Mourinho’dan sonra da tedbir ustası, sonuç kaygılı Avram Grant ile iyice çift karakterli oldular.
Chelsea şimdiye kadar altta kalan takımlarla başetmekte zorlanmadı. Deplasmanda beyinleri ve rakipleri uyuşturup, sabırla, darbe vuracak anı bekleyen ve hep vuran, evinde ise gerektiğinde tempo ve baskıyı artırıp fırsat tanımayan karakterdeler.
Sevilla müthiş tempolu hücum futbolu oynayan, yenebileceğiniz ama elenmesi zor takımdı. Chelsea’yi ise iyi oynamasa da, yenmek de elemek de zor. Zira fazla temkinliler, ekonomikler. 90 dakika içinde parça parça çıldırma anları yaşayıp kendilerini yıpratmıyorlar. Ya da ‘Deplasmanda basayım, ezeyim’ iştahlarını göstermiyorlar. Futbolcular da bu sabra alıştı. Middlesbrough maçında kullanabileceğiniz en önemli veri, aradan nasıl adam kaçırdıkları (Drogba oyun stili), kanattan nasıl topu içeri çevirebildikleri (Cole, Malouda, Philips) ve aniden ters köşede boşa adam kaçırabildikleri. Topu kaptıklarında çok hızlı çıkabilen, tek vuruşta işi bitirecek adamlarının vasfını fazlasıyla verimli kullanabilen orta saha temelli takım.
Açıkların geriye yardım konusunda eksiklerini sağlam orta saha ile kapatıyorlar. Gökhan’sız ve Carlos’suz Fenerbahçe’de Uğur ve Deivid’in ekstra çaba ve dikkat içinde olması gerek. Ciddi kadro ve yedek farkı var iki takım arasında. Önceki maçlardan fazlasını yapmak zorundalar. Takım halinde limitlerini zorlamalılar. Fenerbahçe, Olympiakos ve Schalke’den farklı olan kimliğini, hücum zekası ve kapasitesini, dengesini, Chelsea’nin psikolojik silahlarını ilk maçta indirerek ve bu sayede savunma zaaflarını afişe ederek gösterebilir. Şu nettir ki, Chelsea’ye 2 pozisyon buluyorsanız 2’sini de atacaksınız. Bakalım Fenerbahçe’nin oynamak isteyen renkli yapısı Chelsea’nin alışkanlıklarını yıkabilecek mi? Yeni bir meydan okumaya hoşgeldiniz.

02 Nisan 2008, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Keyif vermiyor‘’

‘Avram Grant, sürekli değişen ve transferlerle şişen kadrosunu verimli kullanmakta zorlanıyor. Onca golcü alınıyor ama iş Drogba’ya kalıyor’

70. dakikada başını, yanında oturan yüzü sıkıntılarla dolu beye dayayarak uyuyan bayan taraftar pek haksız değildi. Orta sahasız, gelişigüzel ve top şişirerek çabalayan tipik İngiliz takımı Middlesbrough’nun vasatlığıyla maç ve Chelsea iyice sıkıcı hale büründü. Ama hep böyle olmadıklarını, isterlerse müthiş süratli top yapabileceklerini, rakibi boğup oyunu ceza alanına yıkabileceklerini Arsenal maçında göstermişlerdi. O karşılaşmada ilk yarıda rölanti, geriye yaslanan, hücuma paslaşarak değil bireysel top sürmelerle çıkan sevimsiz Chelsea vardı. İkinci yarıda ise hapseden, topu sağdan sola çeviren Chelsea! Taa ki istediğini elde edene kadar. Tek maçta tamamen zıt iki oyun anlayışını bu kadar uç noktada oynayabilen, yani ne yapacağı tahmin edilemeyen takımla karşılaşmak istemezsiniz. Zira plan yapmanız zorlaşır.
Grant renklilik getiremedi
Chelsea, sürekli değişen ve transferlerle şişen kadrosunu verimli kullanmakta zorlanıyor. Onca golcü-santrfor geliyor, ama iş Drogba’ya kalıyor. Zira Drogba, Marsilya’dan beri ilerde tek başına kalmaya, bunun dezavantajlarını gidermenin yollarını bulmaya ve tüm maç bu bıktırıcı duruma rağmen asla oyundan düşmemeye alışkın. Orta sahasını kimi maçlarda fazlasıyla kalabalık tutup sıkıştıran Avram Grant, renklilik getiremedi. Sayarak bitiremediğimiz kadronun daha organize hücumlar sergilemesi, setler yapması ve keyif vermesi bekleniyor, olmuyor.
Gıpta edilecek orta saha
Fizik direncini ve gücünü sonuca ulaşmada etkili faktör haline getirebilen, kornerlerin-karambollerin ve etkili şutların takımı, Terry ve Alex’siz kademe sorunu hat safhaya ulaşan defansına rağmen gıpta edilecek orta saha ve kanat adamlarına sahip kadrosuyla kendisinden alt klasmandakilere karşı istediği sonucu alabilen Chelsea’yi İstanbul’da yenmek tahminlerden öte önem taşıyacak. Onlar da belki de bu sezon, Şampiyonlar Ligi’nde şimdiye kadar karşılaştıkları içinde en yaratıcı ve planlı hücum anlayışına sahip rakiple oynayacak.

31 Mart 2008, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kulağa küpe‘’

Bu sezon İstanbullu üç takımın derbi maçlarının taşıdığı anlam, 28. haftaya gelsek de hâlâ aynı. Bir taraf için herşey, diğer taraf için planlarının içindeki adımlardan. Bir taraf için gelecek sezonu şekillendirecek kritik maç ve ötesinde şampiyonluk zorunluluğu, diğer taraf için planı yapılmış gelecek sezonda Şampiyonlar Ligi’nde yer alabilme motivasyonu. Olmadı, UEFA Kupası. Fenerbahçe, 3 gün sonra gelişimini ve değişme çabalarını sembolize eden maça çıkacak. Sonra lige devam edecek. Sonra rövanş oynayacak. Ve yine devam edecek.
Beşiktaş ve Galatasaray her sezon yeni döneme başladıklaını düşünüyorlar. Medyanın paslarıyla, kendilerini aldatarak yanlışları düzeltmeden ayakta kalabileceklerine inanıyorlar. Ama 2 sezon önce Gerets ile son hafta kazanılan şampiyonluktan beri Galatasaray’da ne farklı? Türkiye Kupaları ile günü kurtaran Beşiktaş’ta? Yönetim akılları ve tarzlarını düzeltemediler, takım yapısının ve futbol anlayışının üstüne koyamadılar. Yanlış tercihler, sürekli teknik direktör ve sistem değişiklikleriyle de yapamazlar zaten.
Bir zamanlar Fenerbahçe’nin kimseye bırakmadığı bu sorunlu karakterler, Galatasaray ve Beşiktaş’ın üstüne yapıştı. Fenerbahçe tamamen kurtuldu mu? Kim garanti edebilir Zico’nun aniden devre dışı kalmayacağını? Kolay mı tahammülsüzlüğü ile nam yapmış milyonların içine sinmiş gelenekleri söküp atmak. Ama en azından kulüp ve takımın, dışardan baktığınızda ne yapmaya çalıştığını anlayabiliyorsunuz. Aziz Yıldırım’ın dirayetiyle (önemli detay), Fenerbahçeliler’i saran teknik direktör ve futbolcu kovma krizlerinin aşılabileceğini biliyorsunuz. Taraftar ve yorumcular tek maçlık sonuçlar üzerine kitaplar yazarken, takımın buralara takılıp kalmayacak kadar farklı düşündüğünü biliyorsunuz.
Zico, ancak yaklaşık 50 lig haftası sonunda tribünlerden ilk alkışını alırken işin ne kadar zor olduğunu farkediyorsunuz. Ve başarılan işlerin inanılmazlığını. Tarihinin en büyük iki Avrupa Kupası sezonuna imza atmış, Türk futbol tarihinin kulüpler seviyesindeki en önemli 2. başarısını tekrarlamış bir takımın hayatının ne kadar pamuk ipliğine bağlı olabildiğini, ancak kör gözün parmağına somut başarılardan sonra hakkının verilmesinden anlayabiliyorsunuz.
Beşiktaş-Fenerbahçe derbisi, şampiyonluk yolunda belirleyici olma ihtimali taşıyabilir. Oysa aslında her iki taraf için eski ve yeni ile yüzleşmedir. Teknik anlamda ise günü kurtarmak için ekstra işler yapmaya çalışacak Beşiktaş ile takım olabilme becerisi ve dengesiyle her maç ne oynuyorsa ondan vazgeçmeyecek Fenerbahçe karşılaşacak.

27 Mart 2008, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ev hapsi sona erdi‘’

Yorumcular bağnaz. Ağırlıklı olarak. Bunu hem taktik hem durum analizi için söylüyorum. Seçtikleri modele ve kişiye öyle sıkı sarılıyorlar ki, yeniliklere ve değişimlere anlam veremiyorlar. Farkettiklerinde zaten ortada somut başarı oluyor.
Bir dönem seri başarılar yüzünden Gordon Milne tarzı tek doğruydu. Futbol yeni çağını açtıktan sonra da Fatih Terim ve Lucescu. Yorumcular bölündü. Taparcasına Fatih Terim’in her hareketini kitaplaştıranlar ve anti-tez gibi Lucescu’ya sarılanlar. Sonra Lucescu felsefesi öne çıktı. Avrupa Kupaları’nda ancak o sistemle ayakta kalınırdı ki, hakkını vermek gerek Galatasaray ile kulüpler tarihinin en büyük 2. başarısını elde etti, Beşiktaş’la UEFA’da çeyrek finali gördü. Neyse, Hakan Şükür’den başka ideal forvet, Lucescu’dan başka modern futbol oynatabilecek kimse olamazdı! Skor için hemen defansif anlayışa dönülmeliydi. Rakibinizin ismi büyükse ilk çözüm orta sahaya ekstra adam koymaktı. Sertlikti. Futbolun sinsi yönlerinden faydalanmaktı. Bunu ezberletmeye çalıştılar. Tıpkı pivot santrfor takıntısı gibi.
Türkiye Ligi putlara mahkum oldu. Eğreti taklitlere. Tek tip ve yaratıcılıktan uzak, yeni şeyler denemeye cesaret edemeyen, korkularını futbolcularına aşılayan, maç seçen, futbol oynamayı geri plana iten zihniyetler çoğaldı.
İstenildiği kadar reddedilsin. Yorumcular ve başlıklar, Türk teknik direktörleri feci derecede yönetiyor, yönlendiriyor. Zira samimiler, dertleşiyorlar. Yorumcular akıl hocası kesiliyorlar. Tanımasalar bile yazdıkları bir köşeye çörekleniyor. Bu, eleştiriden pay çıkarmak değil, çizilen kıyafete uymaya itilmektir.
Zico ve Fenerbahçe’yi bağnaz ortam ne kadar sağlıklı değerlendirebilir? Ya da diğerlerini, öncekileri... Yorumcular teknik adam olsalar Fenerbahçe’nin geçen yazki kadrosunun başına geçmeye cesaret edemezlerdi. Geçseler hemen Lucescu taktiklerine sığınırlardı. Hayal etmeyenlerin, yapılabileceğine inanmadıkları şeyler üzerine uğraşanları anlaması zordur.
Zico bu kadroyla, iki üç günde bir takımın kurgusunu değiştirse nisan ayına Avrupa’yı taşıyamazdı. Real Madrid, Barcelona her maça aynı oyun anlayışıyla çıkıyor. Arsenal tamamen yedekleri sürse de tertip değişmiyor. Pas akışları, hücum setleri, savunma paylaşımı... Fenerbahçe haddini aşıyor. Ama iyi ki aşıyor. Bu ülkenin biraz farklı şeyleri görmeye ihtiyacı var. Paslarını temizlemeye.
Lippi “takımın kimliği ve oyun organizasyonu olmalı” diyor. Çok temiz, basitçe. Fenerbahçe şimdilik bu en güç aşamayı geçiyor. Sahada yaptıkları rastlantı değil. Devamlılığını bozmazsa, saha içi esnekliğini bir iki yıl içinde sağlayacaktır.

20 Mart 2008, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Uyanık olmak gerek‘’

Chelsea, can sıkıcı futbol oynamaya meyilli oluşuyla ağızların tadını kaçırabilir. En az gol yiyen takım istatistikleri ürkütücü, içi boş olmayan veri. Ama yanıltıcı olduğunu göstermek de mümkün.
Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi’nde yine ilk kez karşılaşacağı bir rakip. Bu eğlenceli. Futbol medyasının kalbinin gündeminde olmak, parayla yapılamayacak bir reklam. Kezman ve Anelka, eski takımlarının huzuruna çıkacak.
En iyi yaptıkları şey rölantiye alıp uyutmak. Tempo düşürmek. 0-0’ı tutturmak. Son yıllarda az gol yiyenlerden. Tabi Barcelona hep bozmuş bu işi.

Karmaşık kadroları var
Mourinho döneminde de, şimdi de karmaşık kadroları var. Şişkin, yarım katkıda bulunan adam dolu. Sürekli değişen onbirlere ve defansa, teknik direktör Avram Grant’ın kimi
maçlarda fazlasıyla kalabalık orta
saha tercihleri eşlik ediyor.
Kadro istikrarsızlığının sebeplerinden biri de üst üste iki maçta standart performans almakta zorlanmaları. Grant buna karşılık Anelka’yı, takıma katıldığından beri ısrarla onbire
koyup oyunda tutuyor. Ona fazlasıyla ihtiyacı olacağını biliyor.
Onlar da Fenerbahçe gibi Anelka’yı oyuna katmakta zorlanıyorlar. “Lampard ve Cole varken bu sorun olmamalı” diyorsunuz. Ya da Malouda. Ama hücum organizasyonlarında yeterli düzene ve ezbere sahip değiller.

Kanatları kilitleyeceklerHani gönül ister ki, Ben Haim, eski günlerinden uzak Carvalho, solda da Bridge yer alsa. Alex’in defansta en güvenilir adam olarak sezonu sırtladığı Chelsea’de kaleci Cech’e fazlasıyla iş düşürme imkanı doğabilir.
Fenerbahçe’nin kanatlarını daha iyi kilitleyeceklerdir. PSV maçları, bu tarz rakiplere hazırlık açısından Fenerbahçe için iyi tecrübe oldu. Yine de iş Gökhan Gönül’süz İstanbul’da galibiyetten geçiyor. Chelsea’yi Şampiyonlar Ligi’nde alışkın olmadıkları bir durumla karşı
karşıya bırakmak gerekiyor.

15 Mart 2008, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Dert etmeye değer mi‘’

İnter-Liverpool maçlarını seyretmek zordu. Hakem can sıktı, iki maçta da. Mancini can sıktı. Artık vücudu iflas eden, çabalasa da başaramayan Vieira’yı zorlayıp, bize bu aciz haliyle seyrettirdiği için futbol Mancini’yi affetmeyecek. Ama eşleşme, tuttuğumuz notları zenginleştirdi.
Rakip üst düzey de olsa kanatları kullanmak sınıf atlatır. İnter, farklı kazanması gerekirken bunu yapmadı. Eksiklerine rağmen denemeliydi. Duvara karşı yine de göbekten ürettiler. Ama ‘denge hep kanattan bozulur’u unuttular.
Futbolcu olsam eleme sisteminde Liverpool gibi sinir bozucu rakipleri istemem. Yani 2. maçta yatarak turu bağlayabilecek sevimsiz oynayabilen takımları. Nasıl yaşama isteğinizi emen asalaklar varsa hayatta, futbolda da oynama hevesinizi öldürüp felç edenler vardır. Son dört sezonda iki kere finale yükselip, birinden şampiyonlukla çıkan tarihi kulübün futbol adına daha iyisini yapma amacı olmalıydı. Hele zaman zaman baş döndürebilecek kapasitelerini göstermişken. Bu negatif futbola tenezzül etmemeliydi. Barcelona gibi mesela, skor koruma derdini ikinci plana atıp keyif almaya ve vermeye çalışmalıydılar. Tercih etmediler.
Çocukluğumuzda, dünya kupalarında boşuna nefret etmedik Almanya’dan. Brezilya önderliğindeki Latin ruhumuz için şalter 1990’da inmişti. Son anda, bir şekilde, oynamasa da, penaltılarla, kalecilerle turlar geçip finallere çıkan Alman ekolünden gına gelmişti. O dönemler geride kalmıştı. Schalke, Porto’yu elerken ensemiz ürperdi. Oysa gruplarda şanssızdılar, neredeyse çıkamıyorlardı. Hücum zenginlikleri vardı. Hakimiyet kurmuşlardı. Ama hep yapamadılar, her maç yapamadılar. Tur için eski sevimsiz yöntemlere başvurdular.
Türkiye gündemi sayesinde belki de Zico için en istenmeyecek rakip pozisyonuna düşürüldüler.
Fenerbahçe hep “iyi golcülerin” olduğu rakiplerle mücadele etti. Sevilla oynamak isteyendi. Kendisi gibi. Şimdi farklı kadro yapıları ve anlayışlar da var. Mesela 8 maçta 2 gol yemiş Chelsea. Manchester’ın temposuna dayanabilecek insan evladı var mı diye tartışılıyor. Geçen sezon Manchester’a 7-1 kaybeden, son gerçek golcüsü Batistuta olan ve herkesi ceza alanı içine sokabilen Roma, 5 takım tarafından yeterince ciddiye alınmıyor. Onlar da diğer iki takıma sinsi gülücükler fırlatıyor. Yediklerinde çift haneye ulaşan ve en çok gol atan sekizinci takım Fenerbahçe, belli ki en az yiyen listesinin yedi üyesinin iştahını kabartıyor. Aslında Zico’nun olduğu yerde söylenecek tek şey var: Futbol oynamak isteyen buyursun gelsin.

13 Mart 2008, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI