‘’Pırlanta çocuk!‘’
Fenerbahçe'nin guruptan çıkması için kazanması olmazsa olmazdı dün akşamki maç. Oysa, guruptaki ilk üç maçını kazanarak sükseli bir başlangıç yapmıştı sarı lacivertliler. Ama sonrasında devamını getirememiş ve özellikle Bulgaristan'da aldığı yenilgiyle bir anda hem liderlikten olmuş hem de bu mağlubiyetle Ludogorest'i ilk ikiye sokmuştu sarı lacivertliler.
İşte Kadıköy'deki bu son maç bu nedenle çok ama çok önemli hale geldi bütün bunlardan sonra. Maça iyi başladı temsilcimiz. Zaten ne her hangi bir iddiası vardı nede Fenerbahçe'yle kıyaslanacak gücü ve kalitesi vardı Sparta Trnava'nın. Dolayısıyla maçın ilk dakikalarında zor anlar yaşatmaya başladı Dzeko ve arkadaşları rakibine.
Fakat beklenmedik bir tutukluk dolandı ayaklarına giderek sarı lacivertlilerin. Adeta uykudan yeni uyanmışçasına vuruşlar yaptılar rakip kale önünde. Tamam, Spartak Trnava kalecisi Takaç da iyi bir performans sergiledi bu dakikalarda. Ama gene de son vuruşları yetersizdi Edin Dzeko ve Sebastian Szymanski'nin bence.
İşte bu duruma itiraz eden Ferdi Kadıoğlu, yani "Pırlanta Çocuk" sahneye çıktı. Oyunun iki yönünde de harika şeyler yaptı gene çoğunlukla yaptığı gibi. Rakibin sağ tarafını otobana çevirdi deyim yerindeyse. Kaptığı topları yaptığı driblinglerle kaşla göz arasında rakip kale önündeki arkadaşlarına aktardı. Baktı ki arkadaşları bu topları Takac'ın kalesine sokamıyorlar, gol atmak işini de yüklendi ve Fenerbahçe'nin farklı galibiyetinin başlangıcını yaptı yıldız futbolcu.
Başta da değindiğim gibi gurup maçlarına rüya gibi bir başlangıç yapmıştı İsmail Kartal'ın öğrencileri. Neyse ki finalde öyle bitti ve gurubu lider bitirdi Fenerbahçe. Ne diyelim, yolu açık olsun.
‘’Fazlasıyla hak etti‘’
Sarı lacivertliler fazlasıyla hak etti galibiyeti. Maçın başından sonuna kadar tüm istatistiklerde üstündü Beşiktaş'tan. Bu gerçeğin altını kalın bir çizgiyle çizelim öncelikle.
Fenerbahçe'nin ilk golünde Ferdi Kadıoğlu ve Dusan Tadiç'in ardışık katkıları çok önemliydi. Ama emektar Dezeko'nun da doğru yerde bitmesi ve en kaliteli vuruşu yaparak takımını öne geçirmesi de bir o kadar önemliydi bence.
Fred, Szymanski ve İrfan Can Kahveci özellikle ilk yarıda yeteneklerinin ve misyonlarının onda birini bile sahaya yansıtamadılar. Bunun ana nedeni Beşiktaş'ın benimsediği taktik ve oyun anlayışıydı kanımca. Temaslı oynamayı çok abarttı Rıza Çalımbay'ın öğrencileri. Atilla Karaoğlan da bu abartılı sertliğe pirim tanıdı nedense. Mesela, Necip Uysal'ın iki hareketinden biri kural dışıydı. Objektif şekilde maçı yöneten bir hakem sahada olsa daha çift sarı karttan sahayı terk etmek zorunda kalırdı her halde Necip Uysal ve ikinci yarıda sahaya çıkamazdı.
İrfan Can Kahveci mi çok kaçırdı yoksa Mert Günok mu çok başarılıydı ? İrfan Can son vuruşlarda yeterdizdi belki ama Mert Günok da sezonun en başarılı maçlarından birini oynadı bence. Ki, Dusan Tadiç'in kullandığı ikinci penaltıyı kurtardığını da unutmamak lazım. Beşiktaş'ın kalesini Mert Günok korumasa büyük ihtimalle yarım düzine gol atardı Fenerbahçe.
Szymanski kendisine kelepçe olmaya çalışan rakibe rağmen ikinci yarıda kalitesini ortaya koydu gene. Deyim yerindeyse ele avuca sığmıyor Polonyalı yıldız futbolcu. Attığı gol is jeneriklikti gene tek kelimeyle. Keşke biraz örnek alsa onu Cengiz Ünder. Sahi, bu Cengiz'e 15 milyon euro verildi mi gerçekten, verildiyse neden, neye göre verildi ve hangi akıl verdi? Artı 90 da Mert'le karşı karşıya olan sağdaki müsait Michy Batshuayi'e pas vermesi gerekirken topu ezmesi bile ne kadar gereksiz bir transfer olduğunu anlatıyor her halde.
‘’Fred'le Fenerbahçe daha güzel!‘’
Fred'in dönüşüyle bloklar arasındaki bağlantının otomatik olarak arttığını gördük. Keza, yokluğunda bozkıra dönen orta sahası eskisi kadar olmasa da belirgin şekilde üretken hale geldi Fenerbahçe'nin Brezilyalı yıldızın dönüşüyle. Açıkçası Szymanski, Tadiç ve İrfan Can Kahveci'nin performanslarını da yukarı çekiyor varlığıyla Fred. Böylece istekle, coşkuyla yeniden buluştu sarı lacivertliler haftalar sonra yeniden.
16. dakikadaki ilk golde Szymanski ve Fred'in oyun zekası, çevre görüşü kıvılcım oldu. Hızlı düşündü, çabuk davrandı Polonyalı yıldız ve topu hemen Fred'e kazandırınca Tadiç'e de Brezilyalı aynı şekilde aktardı meşin yuvarlağı. Ve Tadiç'in güzel pasını müthiş bir sezgiyle doğru yere depar atan Szymanski asiste dönüştürürken bir kez daha kalitesini ve çabukluğunu gösterdi. Fred'in Dzeko'nun attığı ilk golde de dolaylı katkısı vardı bence.
İrfan Can Kahveci'nin golü ise jeneriklikti resmen. İrfan Can'a biraz önyargılıydı sanki Bahattin Şimşek. Kendisine yapılan en az iki tane faulü görmezden geldi bence hakem.
Dolayısıyla Sivasspor maçının farklı kazanılmasında Fred, Szymanski ve İrfan Can Kahveci baş rolü oynadılar.
Demek ki bazı oyuncuların varlığı takımları adına çok ama çok önemliymiş. Djiku da dönerse Fenerbahçe büyük olasılıkla eski günlerine dönecektir büyük olasılıkla.
Sayın İsmail Kartal'ın sakatlanıp kendini yere bırakan Crespo'yu hemen kenara almamasını çok yadırgadım doğrusu. Kenarda İsmail Yüksek ve Bartuğ gibi iki tane futbolcu varken üstelik.
Hakemin verdiği 6 dakikalık uzatma azdı bence. Sadece Crespo'nun iki sakatlığından dolayı bile en az 6 dakikası çöpe gitti maçın.
Sivasspor'da genç Yunus ve Burak Kapacak öne çıkan futbolculardı.
‘’Altın değerinde 3 puan!‘’
Fenerbahçe'yi ilk yarıda tanımak, yada oynadığı futbolla şampiyonluk iddiasını bir araya getirmek mümkün değildi. Fred, Djiku ve Baceo'nun olmadığı periyotta sıradanlaşmış deyim yerindeyse. Usta Tadiç bile çok mecalsizdi, hiç katkı sunamadı ilk yarıda. "Melaikeleri de zayıflamış sanki Sırp futbolcunun" demekten alıkoyamadım kendimi. 21'de Ferdi'nin nefis pası çöp haline gelir miydi başka türlü Tadiç yüzünden?
Crespo maalesef oyunun iki yönünde de beklentilerin çok uzağında kaldı. Osayi'nin yerinde oynayan Mert Müldür ne risk aldı, ne adam eksiltmeye yeltendi ilk yarı boyunca. En önemlisi de takımın boyu çok uzadı ne yazıkki. Dolaysıyla, Szymanski ve İrfan Can Kahveci'nin gayretlerine rağmen ilk yarıda skor üretemedi sarı lavivertliler.
Artı 3 ü bitirmeden Fenerbahçe'nin akınını kesen düdüğüyle ne kadar sıradan bir hakem olduğunu bir kez daha kanıtladı Arda Kardeşler. Ki, ikinci yarıda da vasat altı yönetim gösterdi maalesef.
İkinci yarıyla birlikte kalitesi ve misyonuna yakışanı yapmaya başladı Dusan Tadiç. Crespo'nun etkisizliğiyle yükü hepten ağırlaşan İsmail Yüksek'in imdadına da sık sık Ferdi ile Szymanski yetişince Fenerbahçe'nin orta sahası ilk yarıdaki atıl halinden kurtuldu. Böylece takım boyu da kısaldı.
İrfan Can Kahveci ışıldamaya devam ediyor. Tadiç'in attığı ikinci golün aslan payı bence onundu. Szymanski de öyle.
Açıkcası, Karagümrük karşısında ilk yarıda çok zorlandı Fenerbahçe. İkinci yarının son dakikalarında olduğu gibi yani. Dolayısıyla (Djiku, Baceo, Fred ve Osayi Samuel gibi) dört önemli futbolcusundan yoksun olarak oynarken sahadan 3 puanla ayrılması önemliydi sarı lacivertlilerin, hem de geriye düştüğü bir maçta.
‘’Acilen Fred'i çağırıyor!‘’
Nicedir Fenerbahçe'nin üç önemli eksiği var. Alexander Djiku ve Rodrigo Becao'nun yokluğunda kadro kalitesiyle bağdaşmayan goller yedi sarı lacivertliler. Ama Fred'in yokluğunda o zevk veren futbolun da peş peşe sıralanan gollerinde yerinde yeller esiyor. Brezilyalı yıldız futbolcunun yokluğunda resmen kekeliyor takım halinde Fenerbahçe. Hem de çok yönlü olarak.
Hoş, bu eksiklerine rağmen gene de özellikle ilk yarıda deyim yerindeyse maçı koparacak şanslar yakaladı sarı lacivertliler. Ama, Fred'in yokluğunda daha çok yoruluyorlar Dzeko ile Dusan Tadiç. Dolayısıyla gol pası ve vuruşları anında biraz da yaşlarından ötürü yorgunluğun esiri haline geliyorlar. Eğer bu maçta Fred'le oynasa ya da oynamış olsa Dzeko'nun Ertaç'ın ellerinde sonlanan o iki vuruşundan en azından bir gol olurdu.
Fred'in yokluğunun yarattığı başka olumsuzluklar da var maalesef. Misal, Sebastian Szymanski kontra pas alamıyor ve gol bölgesinden gereğinden fazla uzaklaşıyor takımına defansif katkı sunmak adına.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen Fenerbahçe Adana Demirspor deplasmanından 3 puanla dönemez miydi? Bana sorarsanız pekala dönebilirdi. Ama Sayın İsmail Kartal'ın tercihleri buna müsaade etmedi.
Keşke Miha Zajc'a güvendiği kadar kadronun kalitesine de güvense. Misal, Zajc'ın oynadığı pozisyonda orta saha orijinli Ferdi Kadıoğlu oynayabilir böyle dönemlerde pekala. Mert Müldür stoper ve Oostervolde de solda keza bu tür zorunlu hallerde.
Sayın İsmail Kartal'ın yadırgadığım başka tercihleri de var şüphesiz. Umut Nayır'a şans vermiyor ve Ryan Kent'i artı doksanda oyuna alıyor, hem de takımın gole ihtiyacı varken.
Sayın Halil Umut Meler kalitesini kanıtlamış bir hakemimiz. Ama 90 artıda hem de gözü önünde Balotelli'nin rakibinin ayağına acımasızca basmasına kırmızı kart çıkarmamasını yadırgadığımı belirtmek zorundayım.
‘’Avcı, Kartal'ı yendi!‘’
Bu maçın özeti bu bence. Lami cimi yok, dünkü maçın kaderini ve sonucunu biraz Zorbay Küçük ve ama çoğunlukla da iki takımın teknik direktörleri belirledi tercihleriyle ve en önemlisi maçtan çok önce kafalarında oynadıkları maçla.
Abdullah Avcı rakibin bu önemli eksiklerini hesaba katarak on birini, taktiğini belirlemiş. Yani, maçtan önce harıl harıl dersini çalışmış. Buna karşılık İsmail Kartal ve ekibi deyim yerindeyse Fred, Djiku ve Becao'lu takımın düne kadar sergilediği fantastik performansın hamağında sallanıp durmuşlar maç saatine kadar.
Tamam, Fenerbahçe çok önemli üç futbolcusundan yoksun olarak maça başladı dün akşam. İyi de vicdanınıza danışın lütfen, Fenerbahçe'nin kadrosu bu üç önemli eksiğine rağmen Trabzonspor'un kadrosundan daha değerli değil mi?
Teknik direktörün önemi ve değeri işte böyle anlarda ortaya çıkar. Sınıf teknik direktörler bu handikabı hesaba katmak zorunda, taktiğini ve on birini belirlerken. Doğrusu Abdullah Avcı bu eksiklikleri hesaba katarak, bunun kendileri adına önemli bir avantaj olduğunu bilerek sahaya sürmüş Trabzonspor'u.
Elbette, çok olumsuz şekilde etkiledi sarı lacivertli takımı Fred, Djiku ve Baceo'nun yokluğu. Misal, Alexander Djiku veya Rodrigo Becao'dan hiç olmazsa biri sahada olsa büyük olasılıkla ilk ve üçüncü golleri yemezdi büyük olasılıkla Fenerbahçe.
Koca bir ilk yarıda tek şutu yok sarı lacivertli takımın. Tamam, rakip yarı saha ve caza yayı dışında en az üç elin parmaklarından fazla topla buluştular, ama sonuç alacak kadar organize olamadılar ve dolaysıyla topu topu iki yada üç kez rakip yarı sahada topla buluşan misafir takım önde gitti soyunma odasına. Aynı senaryo ikinci yarıda da sahnelendi. Bilinçli, sakin taraf Trabzonspor'du. Dolayısıyla kaşla göz arasında farkı üçe çıkardılar. İsmail Kartal mı, izleyip durdu olup biteni.
Orta hakem Zorbay Küçük mü? Kesinlikle çok kötü bir maç yönetti. Sebastian Szymanski çoğunlukla faulle durduruldu. Forvet oyuncusu Onuachu defans oyuncusu İsmail ve Samet'in yaptığı faullerin üç katını yaptı. Hem de çoğunu hakemin gözü önünde yaptı.
İyi niyetli olan bir hakem daha ilk yarıda Szymanki'ye yapılan faullerin en azından birine sarı kart çıkarırdı. Zorbay Küçük'ün ne kadar kötü bir maç yönettiğinin en önemli kanıtı da artı doksanda Var'dan dönen golüydü. Gözünün önünde iki Fenerbahçeli futbolcuyu elleriyle itip düşürerek topu kazanıyor Trezeguet ama "Devam" diyor, maalesef.
‘’Yola devam!‘’
Fenerbahçe gene istekli ve iştahlı başladı karşılaşmaya Pendikspor maçına. Ama alışık olduğumuz o büyüleyici oyununu oynayamadı maçın ilk yarım saatte. Hiç şüphesiz, bu olumsuz görüntünün bir nedeni Pendikspor'un yeni Portekizli teknik direktörünün takımına dikte ettiği taktikti. Bir diğer olasılık ise hafta içinde Ludogorest'le oynan yorucu maçın yorgunluğuydu. Ama bence Fenerbahçe'nin ilk yarım saatteki olumsuz görüntüsünün asıl nedeni Fred'in erken sakatlanıp saha kenarına alınması ve Becao'nun da asıl partneri Djiku'dan yoksun olarak sahada yer almasıydı kanımca. Bu olumsuzluklara rağmen bireysel kalite devreye girdi ve Fenerbahçe soyunma odasına iki farklı bir galibiyetle gitti.
İkinci yarının ilk 20, 25 dakikası da farklı değildi. Yani bu yarıya da sıkıntılı başladı Fenerbahçe. Ama ilk yarıda olduğu gibi ikinci yarıda da bireysel kalite devreye girdi ve sarı lacivertliler devre başlarında zorlandığı bir maçı daha kayıpsız geçmesini bildi. Hem de 5-0 gibi çarpıçı bir skorla.
Aslında 62 ve 63'te kaleye şut çekmek yerine müsait durumdaki arkadaşlarına asist yapmayı denese Dzeko maç oracıkta kopacaktı büyük olasılıkla. Yani, 65'te Sebastian Szymanski'nin, 77'de de Ferdi Kadıoğlu'nun kendisine attırdığı gollerde doğru seçeneği tercih etmesi gibi.
Szymanski ve Ferdi demişken çok önemli bir gerçeğin altını kalın kalın çizmek zorundayız. Bu iki futbolcu adına şahit olduğumuz bir realite var. İkisi de oyunun iki yönünü oynarken "Derslik" bir performansla oynuyorlar bence. Sebastian Szymanski'yi izleyenler daha çok ofansif katkısı, yani asist ve gollerine göre değerlendiriyorlar. Oysa Polonyalı en ofanstaki katkısı kadar takımının savunmasına da katkı sunuyor. Bunun tam tersini de Ferdi için söyleyebiliriz rahatlıkla. Gurbetçi futbolcu defansif yönde yaptığı katkıyı ofansta da esirgemiyor takımından.
Bu maçın gizli kahramanları mı: İrfan Can Kahveci ve Livakoviç bence. İkisi de en kritik anlarda devreye giriyor dikkat, istek, konsantrasyon ve yetenekleriyle.
Dolaysıyla fire vermeden devam ediyor Sayın İsmail Kartal ve öğrencileri.
‘’Emin adımlarla yürüyor!‘’
Gerçekçi olalım, Fenerbahçe'nin ilk yarıda oynadığı oyunla soyunma odasına önde gideceği çok kişi aklının ucundan bile geçmemiştir her halde. İrfan Can Eğribayat, Fred, Djiko, Baceo ve Dusan Tadiç. Diğerleri maçın önemine denk düşen performans sergileyemediler maalesef ilk 45 dakikada. Tabi Fred'in taşıdığı topla girdiği ilk ciddi pozisyonu golle sonuçlandıran Batshuayi'nin şık vuruşunu ayrı tutmak koşuluyla.
İkinci yarının başlamasından kısa bir süre sonra farkı ikiye çıkardı sarı lacivertlilet Miha Zajc'ın golüyle. Ama futbolu gene de doyurucu bir seviyeye ulaşamadı Fenerbahçe'nin. Açıkçası ikinci yarıda da kekeme futbol oynadı İsmail Kartal'ın öğrencileri. Bu yarıda da rakip kaleye daha çok giden, pozisyona giren taraf çoğunlukla Bulgaristan takımı Ludogorest oldu.
Maalesef bu olumsuz görüntü öyle kısa da sürmedi. Dolayısıyla ve deyim yerindeyse yüreği sık sık ağzına geldi sarı lacivertli taraftarların. Çünkü hiç beklenmedik anda Baceo'nun kendi ağlarına gönderdiği topla fark bire indi vd üstelik Lodogorest'in en etkili futbolcusu Tektebetey tam bir "Bela" kesildi sahada kaldığı süre boyunca. 82'de savu ma arkasına öyle sinsicd sarkıp vurduki, oturup kalkıp İrfan Can Eğribayat'a teşekkür etmiştir tribünler ve ekran baçı dakiler.
Sayın İsmail Kartal'ın İrfan Can Kahveci ve Sebastian Szymanski'yi biraz geçte olsa sahaya sürmesi Fenerbahçe'nin üçüncü golü bulmasını sağlayan önemli bir faktördü kanımca.
90 artı 3'te Polonyalı'nın asistiyle maçın genelinde pek etkili olanayan Zajc'ın duble yapması ise futbolun cilvelerinden olsa gerek.
Evet, bu kulvardaki en etkisiz futbollarından birini oynadı belki, ama üçte üç yaparak yoluna emin adımlarla devam ediyor Fenerbahçe.