‘’Polemikler üzerine...‘’
Bir taraftan Aziz Yıldırım hakemlere ayar çekerken diğer taraftan Hıncal Uluç Trabzonspor’u uyarıyor... Trabzon susuyor herkes konuşuyor...
Demek ki bu yol doğru yol...
Konuları biraz açalım biz yine de...
Trabzonspor camiası 96 yılındaki maçı seyretmekten, konuşmaktan zaten bıktı... O maçın özetlerini seyrettirmekteki maksat ne ise, bir işe yaramayacağını bilmeli bunu yayınlayanlar... Kaldı ki; 96 yılındaki maçtan etkilenmeyecek birisi varsa Şenol Güneş’tir... Onun kendine olan güveni ve sağduyusu camiayı da etkiledi açıkçası... Şenol Hoca 15 yıl önceki maçın etkisinde kalmayacağını özellikle görevde olduğu son 1 senede net bir şekilde gösterdi herkese...
Aziz Yıldırım’ın son açıklamasında yanlış olan bir şey yok... Trabzonspor’un üstüne alınması gereken bir durum da olmamalı... Aziz Yıldırım yeter ki söylediği gibi hakem hatalarının takipçisi olsun, ilk yanında olan camia yine Trabzonspor camiası olacaktır...
Hıncal Uluç sağolsun tehlike görmüş ve Trabzonspor’u hem uyarmış hem de yönetimi ‘Aykut’u çok eleştirdiler de yoruldular galiba’ gibisinden eleştirmiş... Aslında yanlış olan Aziz Yıldırım’a cevap vermemek değil, aksine Aykut’a cevap vermekti. Yönetim millete laf yetiştirmektense, yapması gerekenlere odaklanmakla doğru işi yapıyor... Bu sayede son 2 yılın en sorunsuz transfer dönemi yaşanıyor... Polemiklerle uğraşmayan bir yönetim, şu ana kadar yakalanan başarının devamı açısından büyük önem taşımakta...
Öyle gözüküyor ki ikinci yarı Trabzonspor, polemiklerin içine çekilmeye çalışılacak. Rakiplerinin de Trabzonspor’a karşı oynatmamaya yönelik taktiklerle mücadele edeceği hesaba katılmalıdır... İlk yarı bitmiştir ama, daha yolun yarısına gelinmemiştir...
Taraftarından yönetimine, futbolcusundan teknik direktörüne herkese düşen en büyük sorumluluk sağduyusunu kaybetmemektir... Bu sene olur ya da olmaz... Önemli olan, yakalanan istikrarın her ihtimalde seneye de devam etmesini sağlamak olmalıdır...
‘’Dün, bugün, yarın...‘’
Bir isim... Biraz siyaset, ama en çok da geçmişten kalan saygı ve sevgisiyle çıktı taraftarın karşısına. Bir liste... Biraz güven, biraz siyaset ama en çok da o isimle gelebildi Trabzonspor’un başına. Bir bakan... Her iki kimliğiyle de durdu gelenlerin arkasında. Deniz bir duruldu bir köpürdü. Başkan bir gitti bir geldi. Liste yırtıldı zaman zaman.
Ve güneş doğdu, dindirdi fırtınaları... Ümitsizlik, umuda bıraktı yerini. Öyleki; Güneş tam da tepedeyken bir isim tek başına seçime girecek hafta sonu... Söylediği gibi, sorumlulukları artmış olarak. Hazır güneş tam da tepedeyken, unutturmuşken bütün yaşananları ve aydınlatmışken herkesin içindeki karanlığı, temiz bir sayfa açmak gerek.Artan sorumlulukların başına siyaseti Trabzonspor’dan uzaklaştırmayı koymak gerek. Tıpkı büyük taraftarı gibi, Trabzonspor’u siyasetten öte sayanlarla yola devam etmek gerek. Bu güneşli havalar devam ederken, Trabzonspor’un yarınını da garanti altına almak gerek.
Bir hafta sonu... Sıfır derece soğukta takımına destek veren elli bini aşkın taraftarın gözlerindeki umudu yarınlara taşımak
gerek...
‘’Huzurlu kongre‘’
Bu durum Trabzonspor’un ne kadar iyi yolda olduğunun bir göstergesi... Bu huzurun sağlanmasında en büyük pay şüphesiz Şenol Güneş’in... Peki, böylesine huzurlu bir ortamda üyeler hangi kritere göre oy kullanacaklar?
Öncelikle, kongrede Trabzonspor yönetimine talip olması en muhtemel aday olan İbrahim Usta’yı, başarı grafiğinin devam ettiği bu günlerde takımın huzurunu bozabilecek düzeyde bir muhalefet içerisinde olmaması sebebiyle kutlamak gerekir.
Sadri Başkan Trabzonspor’u bu günlere kolay getirmedi demek yanlış olmaz... Birçok konuda yanlışlar yapıldı son 3 senede. Ancak bütün bu yanlışların ardından yapılan Şenol Güneş hamlesi, öncesinde yapılan bütün yanlışların da göz ardı edilmesini sağladı diyebiliriz...
Futbol kulüplerinde, bir takımın puan cetvelindeki yerine ya da oynadığı futbola bakarak yönetimin başarılı ya da başarısız olduğunu söylemek çok da sağlıklı bir sonuç değildir. Bu yöntem hem yönetimlerin hem de takımı yöneten teknik direktörlerin performanslarının yanlış değerlendirilmesine yol açacaktır. Ancak; göreve geldiği günden itibaren Şenol Hocaya verilen tam yetki ve kendisine sağlanan rahat çalışma ortamı tamamen yönetimin başarısıdır.
Kongrede üyelerin vereceği karar da Şenol Hocaya kimin daha fazla imkan yaratabileceğiyle alakalı olacaktır...
‘’OSS ve çipli seçmenler...‘’
OGS, yani otomatik geçiş sistemi... OSS... Bu da otomatik seçiş sistemi...
OGS’de önceden para verip almış olduğumuz OGS aletlerinin içlerinde bulunan akıllı çipler sayesinde sıra beklemeden köprü geçişi yapabiliyoruz... Gişelere yaklaşmadıkça enerji harcamayan bu akıllı çipler, tam gişelerden geçtiğimiz anda karşıdan yayılan manyetik dalgalarla uykularından uyandırılıp, bizim adımıza köprü geçiş ücretlerimizi öderler...
OSS’de de mantık hemen hemen aynıdır... Önceden parası verilip üye yapılmış olan ‘çipli seçmenler’ uykularından uyandırılmadıkça Trabzonspor adına enerji harcamaz aidat ödemezler... OSS sahibi adaylarımız ne zamanki köprüden karşıya geçme ihtiyacı hissederler o anda çipli seçmenler adına aidatları yatırmaya başlarlar... Bir nevi manyetik dalga yayarlar. Bu sayede uykudan uyanan bizim çipliler, seçimde görevlerini yerine getirir ve yeniden uykuya dalarlar. Taa ki yeniden köprüden geçmeye ihtiyaç duyulana kadar...
Aslında bu OSS sistemi bütün derneklerde OGS den yıllar önce kullanılmaya başlanmış bir sistemdir. Trabzonspor’da üyeliğin bir akşam yemeği bedeline denk olduğu uzun yıllar boyunca da zarar verici bir boyuta ulaşmıştır...
En fazla kongre üyesine sahip kulüplerden biri olmasına rağmen, üye sayısına oranla en az oy kullanılan kulüp olunmasının bir sebebi de maalesef budur... Çözülmesi gereken ancak çözümü bir o kadar da zor bir problemdir.
‘’Aslında ne oldu?‘’
Hayrettin Bey’in istifasına sevinenler de oldu üzülenlerde... Ben üzülenlerdenim... Başarılı bir yönetici olduğunu düşündüğüm için mi? Hayır... Hayrettin Bey’in yaptığı büyük yanlışları görmediğim için mi? Hayır... Peki neden? Belki de ilk defa bu kadar haklı olduğu için...
Bu olay sadece bir istifa olayı değildir. Bu olayı iyi bilmek, nedenlerini iyi anlamak Trabzonspor’un neden hep kendi ayağına kurşun sıkan bir kulüp haline geldiğini de anlamak demektir...
Şimdi kaseti biraz geri sarıp Nuri Albayrak’ın başkan seçildiği kongrenin öncesini hatırlayalım... Hayrettin Bey başkanlığa aday olacağını açıklamıştı... Yakın çevresi ile konuyu görüşüp destek turlarına başlamıştı ki, zaten desteğini almış olduğu bir arkadaşı da bir anda aday oldu... Kimdi bu arkadaş? İskender Önal...
İskender Bey aday olma sebebini camianın yoğun ısrarı olarak göstermişti... Israrlara dayanamadığı doğruydu fakat onun camia dediği aslında birkaç kişiydi: ortağı, sayın bakan Faruk Özak ve bir kaç arkadaşı...
Süreç Nuri Albayrak’ın başkanlığıyla sonuçlanırken Hayrettin Bey de ilk satışını yemiş oldu böylelikle...
3 sene geçti aradan... Yine bir kongre öncesi, Hayrettin Bey aday olacağını açıkladı... Trabzonspor dostu olan ‘birileri’ aday olmaması yönünde telkinde bulundularsa da başarılı olamadılar... Bu sefer kararlıydı Hayrettin Bey... Yalnız bir şekilde aday olmamayı kabul edebilirdi; Çok sevdiği, güvendiği Sadri Ağabeyinin aday olması durumunda ağabeyinin yanında görev alabileceğini açıkladı...
Sadri Bey’i ikna etmek çok da zor oldu denemez... Zaten ‘Ben başkan olursam doktora yaparım’ şeklindeki açıklaması bu konuda hem istekli hem de iddialı olduğunu gösteriyordu...
Yeni model her keseye uygun bir modeldi... Bu sayede Hayrettin Bey Sadri Ağabeyinin yanında asbaşkan olarak görev alacak hem de yönetim, ‘birilerinin’ kontrolünde kalmaya devam edecekti... Sloganda bu durumu çok güzel süslüyordu ‘camiada birlik beraberlik sağlandı...’
Sadri Şener yönetimi işte böyle doğdu... Ancak bu, Hayrettin Bey’in yiyeceği ikinci satışında başlangıcıydı aynı zamanda...
Sadri Şener yönetiminin işbaşı yaptığı günden beri özellikle Hayrettin Bey hep suçlanan taraf oldu... Tek adam olmak, kendi başına kararlar almak, çiftlik kurmak, eleman alımları ve daha birçok konuda haklı eleştirilere maruz kaldı...
Fakat istifanın asıl sebebi bunlar değildi... İstifanın asıl sebebini anlamak için Hayrettin Bey’in yaptıklarına değil yapmadıklarına bakmak gerek...
Hayrettin Bey, yönetim içindeki tartışmaları kapı kapı gezerek yerel gazetelere anlatmadı...
Hayrettin Bey, yerel internet siteleri vasıtasıyla çalışma arkadaşları hakkında aslı astarı olmayan iftiralar yaymadı...
En önemlisi de Hayrettin Bey, bir mali genel kurul öncesinde televizyona çıkıp içinde bulunduğu yönetimi suçlayarak, ‘mali açıdan geçer not alamayız’ şeklinde bir açıklama yapmadı...
Yani Hayrettin Bey yönetimde ne kadar yanlışlar yapmış olursa olsun, içinde bulunduğu ekibe ve Trabzonspor kulübüne zarar verecek eylemlerin dışında oldu bu 3 senede... Bu yanlışlara düşenlere karşı mücadeleyi de hiç bırakmadı. Yoruldu, yıprandı... En önemlisi de, bu mücadelesinde yanlız bırakıldı en başta da çok güvendiği ağabeyi Sadri Başkan tarafından...
Çünkü haklı olan Hayrettin Bey olsa da güçlü olan başkalarıydı...
Ve o başkaları, Şenol Güneşle yakalanan grafiğin devam etmesinden, eğer bir başarı gelecekse bunun mimarının Hayrettin Bey olmasından korktular... Sadri Başkan da çok alıştığı koltuğunu aralık ayında bırakmak istemiyorsa, güçlüden yana olmalıydı...
İkinci satış işte böyle bir satıştı... İstifanın sebebi de tam olarak buydu...
Yani kazanan ‘şimdilik’ birileri oldu...
Hayrettin Hacısalihoğlu’nu sevmeyenler istifasına sevinenler olaya daha geniş çerçeveden bakmalılar...
Camia içinde her zaman tartışmalar olmuştur ve olacaktır da... Trabzonspor iyi de kötü de yönetilebilir... Kötü yöneten gider daha iyisini yapabileceğini düşünen aday olur... Ne olursa Trabzonspor için olur. Kendilerini Trabzonspor’un sahibi sananlara göz yumulmaya devam edildikçe kaybeden, Hayrettin, o ya da bu değil; her zaman Trabzonspor olur...
İşte tam da bu yüzden bugün Hayrettin Hacısalihoğlu değil, Trabzonspor kaybetmiştir...
‘’Cruyff, Tekke ve diğerleri‘’
Futbol kariyeri açısından Cruyff denince akla ilk gelen kulüp şüphesiz Ajax olmalıdır... Ajax’ın altyapısından yetişmiş olan en büyük yetenek olan Cruyff, futbol tarihinde 3 kez Avrupa’da yılın futbolcusu ödülünü alan 3 futbolcudan birisidir. 1959-64 yılları arasında altyapıda, 64-73 yılları ve 81-83 yılları arasında Ajax’ta oynamıştır. Bu dönemlerde Ajax’ın almış olduğu sekiz şampiyonluk, beş KNVB (federasyon) kupası, üç UEFA şampiyon kulüpler kupası, bir kıtalar arası kupa ve iki UEFA Süper kupasında başrolde hep Cruyff vardır...
Ancak Cruyff’un Ajax yönetimleri ile olan ilişkileri hiç de sanıldığı gibi sorunsuz olmamıştır...
Kişisel olarak Ajax’a bağlılığını her fırsatta dile getirmesine rağmen, futbolculuğu boyunca Ajax yönetimleriyle hep ters düşmüştü. 64-73 yılları arasında oynadığı Ajax ile yolları ilk kez (Ajax’taki sorunları yüzünden) Barcelona transferiyle ayrılmıştı. Sekiz sene sonra tekrar Ajax’a döndüğünde 2 sene üst üste şampiyonluk yaşamış ikinci senesinde KNVB kupasını da alan Ajax’la yeniden yol ayrımına gelmişti. 36 yaşında, rakip takım Feyenoord’a gitmesindeki en büyük sebep yine Ajax yönetimi olmuştu...
36 yaşında Feyenoord’la da ligi ve kupayı kazandığında onun için en iyi yorumu belki de PSV nin hocası Reker yapmıştı: ‘Feyenoord Johan Cruyff sayesinde şampiyon ama Cruyff Feyenoord’da oynadığı için değil, Ajax’a karşı oynadığı için...’
Ve 25 sene sonra bugün, futbolcu Cruyff denince akla ilk gelen kulüp Ajax, Ajax denince akla ilk gelen isim Cruyff’tur...
Elbette başarılarına baktığımızda Trabzonspor bir Ajax, Fatih Tekke de Cruyff değildir. Ancak bu hikayeden çıkarılması gereken sonuçları da gözden kaçırmamak gerekir...
30 sene sonra Trabzonspor kaybolan değerlerine üzüldüğünde, onları tek kalemde silen yönetimler bunun neresinde olacak? Ya da onları hatırlayan olacak mı? Düşünülmesi gereken budur...
‘’Zoru kolay yapmak‘’
Oynanan güzel futbolun yanında futbolun kendisinin de ne kadar güzel bir oyun olduğunu bir kez daha gördük Fenerbahçe maçında... Her yönüyle güzel futbol ve bir de skor güzel olunca yüzler de gülüyor haliyle...
Bugün rakip Liverpool... Son iki maçta takım ne kadar iyi oynamış olursa olsun zor bir maç. Kalecisinden orta sahasına, forvetinden seyircisine çok şey düşüyor herkese. İşin teknik boyutunda Şenol hocaya olan güven tam ancak, dış etkenler üzerine konuşmakta da fayda var maç öncesi.
Fenerbahçe maçında sadece futbol, oyun ve skor güzel değildi; taraftar da fazlasıyla güzeldi. Trabzonspor adına özlediğimiz taraftar da sahadaydı pazartesi gecesi. Doksan dakikalık mücadele bu kadar hızlı ve zevkli oynandıysa bunda taraftarın da rolü büyüktü şüphesiz. Uzun bir sezon var önümüzde ve sezon sonunda da yüzler gülsün isteniyorsa takım kadar taraftar da aynı grafiği devam ettirmelidir.
BBC’nin iki sene önce yapmış olduğu bir haberde Trabzon’u Türkiye’nin en milliyetçi insanlarının yaşadığı şehri olarak tanıtmış olması dolayısıyla İngiltere’de taraftarlara Trabzon’daki maça gitmemeleri yönünde tavsiyelerde bulunuluyor. You will never walk alone (Asla yalnız yürümeyeceksin) şarkısını kendiyle özdeşleştiren ve taraftarıyla övünen Liverpool, Trabzon’daki maçta yalnız yürüyecek gibi görünüyor.
Trabzonspor’un Liverpool maçında ve sezonun devamında da aynı taraftar desteğini görmesi özlenen hedefi daha da yakınlaştıracaktır.
‘’Sezon öncesi Trabzonspor‘’
Trabzonspor forvetine ‘sonunda’ kavuştu... Forvet arayışları öyle bir yılan hikayesine dönmüştü ki herkes bir ‘panik transferi’ yapılacağı endişesine kapılmıştı... Şans mı desek, profesyonel yönetim anlayışı mı desek bilmem ama korkulan olmadı... Jaja, yetenekli ve çok yönlü bir oyuncu... Üstelik yaşının da genç olması Trabzonspor’un kendisinden ya uzun yıllar yararlanmasını ya da en azından zarar etmemesini sağlayacak gibi gözüküyor. Yaklaşık 20 forvet ismi ardından hiç ismi geçmemiş olan Jaja’nın alınması sonrasında yapılan ‘büyük bir gizlilikle transferi gerçekleştirdik’ açıklaması da bardağı dolu tarafından görmek olsa gerek...
Her ne kadar transferi kapattık yönünde açıklamalar geliyorsa da Trabzonspor Yönetimi eğer bulabilir ise takıma sol bek takviyesi yapacaktır. Asbaşkanın da söylediği gibi sütten ağzı yanan yönetim, yoğurdu üfleyerek yemeye çalışacaktır. Geçen sezon hoca arayışlarında da hemen hemen aynı süreçler tekrarlanmıştı ve bu transfer sezonuna girildiğinde ilk açıklamalar geçen seneki hatalardan ders çıkarıldığı yönündeydi. Ancak bu sene pek de hatalarından ders çıkarmış bir görüntü vermeyen yönetim, bakalım bu sefer söylediği gibi bir sonraki transferi gizlilik içinde bitirebilecek mi?
Trabzonspor kadro olarak geçen sezondan daha kuvvetli... Kıyasladığımızda bu sezona Şenol hoca ile başlanacak olması ve oturmuş bir kadroya sahip olunması Trabzonspor’un, dünya yıldızlarını takımlarına toplayan rakiplerine karşı en büyük kozu olacaktır. Ancak rakiplerin de yeni sezon hazırlıklarını yabana atmamakta fayda var.