Arama

Popüler aramalar

‘’Elit bir takım‘’

Sözlüğe baktım, yanlış bir şey yazmayayım diye... Elit, Fransızca’dan geliyor. Elite kelimesinden. Karşılığı seçkin, üst düzey, diğerlerinden farklı. Son döneme baktığımızda, bu söz tam Fenerbahçe’lik. Türkiye’de ezeli rakiplerine bir çok “anlamda” fark attığını düşündüğümüz an, Avrupa’da da Elit takımlar arasına giriverdi; Hem de son 2 yılın UEFA Şampiyonu’nu evinde sürklase ederek...
Bu işler için altyapı gerekli dedik sürekli. Kurumsallaşma, tesisleşme, markalaşma ve paylaşma! Sabırlı olmak lazım bir de ve tabii ki istikrar, en çok da zeka... Öyle, bir kupa alıp yan yatmak yok!
Sevilla’nın UEFA Şampiyonu olana dek, neler yaptığını ne kadar süre beklediğini bir bilseniz; Lyon, önceki gece Manchester United’a elendi, zavallım hâlâ bekliyor.
Konuyu dağıtmayalım. Çok bekledi Fenerbahçe camiası Avrupa’da söz sahibi olmak için, kalıcı olmak için. Ama görüyorsunuz bu işler kolay değil, tesadüflerle yürümüyor. Dünyaca ünlü hocalar geldi, ama çabuk gitti. Ortegalar, Anelkalar ayak uyduramadı. Ama dedik ya, sabırlı olmak lazım. Gerekli yerlere kaliteli oyuncular gelirse, ha bir de bu ekibe baba şefkatıyla yaklaşan bir hocanız varsa, o zaman işte iyi yoldasınız demektir. Bence Fenerbahçe’deki en önemli nokta bu: Yönetim - takım ve Zico arasındaki müthiş sinerji. Bu sinerji sahaya o kadar iyi yansıyor ki, Daniel Alves, Kanoute, Jimenez falan hikaye!
Evet, Sarı - Lacivertli ekibin başarısı artık tesadüf değildir, bundan sonra da sağlam temel üzerine kurulmuştur. Avrupa’nın devleri, özellikle bu Sevilla mücadelesinde seyrettikleri takıma saygı duyacaklardır. Dolayısıyla Kanarya hiç bir takım için kolay lokma olmayacaktır, tam tersi artık kura çekimlerinde hiç bir takım Fenerbahçe ile eşleşmek istemeyecektir. Yazımın başında da dediğim gibi Fenerbahçe artık Elit bir takımdır...
Gerilim dolu maçtan sonra Madrid’den can dostum Deivid mesaj attı: Tebrikler Mehmet. Eski gazeteci Eduardo telefonla aradı: “Biliyorsun ben Real Madrid’liyim. Senin hangi takım taraftarı olduğunu da biliyorum ama yine de tebrik ediyorum” dedi... Malaga’dan can dostum, Ayhan ağabeyim coştu: İşte Fener bu! Statta İspanyolca “Sevillambul, Estambul’un bir ilçesi” yazılı pankartı açmış. Helal olsun sana...
Teşekkürler Fener.

06 Mart 2008, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Zavallı Kalli!‘’

Kurt hoca, tilki gibi akıllı, tecrübeli, Türkiye’yi, Türk insanını, Türk futbolcusunu iyi tanır, Galatasaray’ı yine şahlandırır diye Sarı - Kırmızılı ekibin başına getirildi Karl - Heinz Feldkamp...
Alman ya! “Disiplinlidir, kimseye taviz vermez, yavaş yavaş kabuk değiştirmesi beklenen Galatasaray’da kimsenin gözünün yaşına bakmaz, “Operasyonu” en iyi yönetebilecek kişidir O” diye göklere çıkarıldı.
Tamam çıkarılsın! Hakediyor zaten bunu! Galatasaray hala! lider. Ligin en az mağlup olan ve en çok kazanan takımı yine Galatasaray.
Ama el insaf, bunları yaparken, Türk insanını aşağılama olayını bırak! Göreve geldiğin günden beri, her yaptığın basın toplantısında, her maç sonrası açıklamalarında suçlamaları bırak, bahaneleri bir kenara at, biraz da aynaya bak!
Şimdi diyeceksiniz ki “Galatasaray, Leverkusen’den 5 yedi, lige demir atan Kasımpaşa’ya Sami Yen’de teslim oldu, acımasızca eleştiriyorsun Kalli’yi”... Ama bu doğru değil. Ben dersimi çok önceden çalıştım, bu yazıyı da 1 hafta önce yazdım, bekledim.
Feldkamp, Galatasarayla imza atmadan önce kendisiyle ilk ben telefonda görüşmüştüm. İstanbul’a geldiğinde benimle konuşacağını söylemişti. Söz vermişti. Ama onun sözüne artık inanmıyorum. Mutlaka 4 transfer yapılmasını istiyorum dedi, sonra Türk insanına, Türk basınına çalım attı, dalga geçer gibi “Şaka yaptım” sözünü sarfetti. Bakın adama ya! Yaşı gelmiş 75’e! Bizimle dalga geçiyor.
Neyse konunun özüne dönelim. Diyorum ki, Türkiye Süper Ligi’nde 23 hafta geride kaldı. Galatasaray çoğu zaman iyi oynadı, zaman zaman da kötü oynadı ancak Kalli hep Türk insanının, Türk futbolcusunun gururuyla oynadı! Ve kimsenin şimdiye kadar itirazı olmadı! Olanların başına neler geldi neler. Zavalli Kalli, biliyorsunuz yine manevrasını yaptı, asla affetmem dediği Sabri’yi Leverkusen’de cankurtaran diye sahaya sürdü... 13 kez operasyon yaptı, 24 kez geri adım attı!
Unutmadan size açıkça belirtmek isterim ki, Kalli bu vurdumduymaz ve dengesiz tavrını Almanya’da sergilese, özellikle de Alman basını ile ilişkisi bu şekilde devam etmiş olsa, inanın ne gözünün yaşına bakılır - ne gerçek yaşına, bileti 2-3 haftada kesilirdi!

26 Şubat 2008, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hep daha fazlası‘’

Maçtan saatler önce gazetede sohbet ediyoruz. Tunç Kayacı’ya oğlunun son durumunu sorduk: İsmi Kadir Kaan Kayacı... ‘İyi’ dedi Tunç ağabey. Bu maçla ne ilgisi var demeyin! Kadir Kaan Kayacı gibi başladı Saracoğlu’ndaki 90 dakika... Kanoute, Keita’nın kaçırdıkları ve Kezman’ın kaçırmadığı: 1-0. Ardından K.K.(Kendi Kalesine) Edu ne yaptın yine: 1-1. Pekii ya sonrası...
Aslında dirençli başladı Sarı-Lacivertliler, konuk takımın atakları karşısında. Sadece Deivid lüzumsuz pas hataları yaptı, Aurelio ise maça bir türlü ağırlığını koyamadı. Halbuki özellikle onun maçı olmalıydı.
Dün gece takımda en çok beğendiğim nokta, geri üçlünün müthiş hırsıydı. Tamam Edu! biraz abarttı ama süper ikili Kanoute-Fabiano’nun her topla buluşmasında, 3 Sarı-Lacivertli oyuncu aynı anda topu kapma mücadelesine girerek, hem Volkan’ı rahatlattılar hem de muhteşem enstantaneler verdiler.
Devre arasında Zico öğrencilerine demiştir: Beyler bu skor bize yetmez. Haydi hayatınızın 45 dakikasına çıkın! Bence de 1-1 Sevilla’da yetmezdi. İspanyollar, Türk takımlarına karşı son 4 mücadeleyi de kazanmış. Ama her şeyin bir ilki var! Aman tanrım... Lugano, o nasıl bir kafa golü. UEFA jeneriklerine girmeli...
Sanki Sevilla’yı fazla abartmışız. Avrupa’da devleri peşine takan Daniel Alves mesela. Uğur Boral’ın kanadında fazla bir varlık gösterdiği söylenemez. Ama Kırmızı-Beyazlı takımın en büyük özelliği, takım oyunundan hiç kopmamak ve ne olursa olsun golü düşünmek. Bu hırs ve istek İspanyollara beraberlik sayısını getirdi. Bütün hesaplar alt üst olmuş diye düşünürken, yedek golcü Semih muhteşem golüyle bizi rövanş için umutlandırdı.
Şimdi bu tek farklı galibiyet turu getirir mi derseniz, kesinlikle getirebilir! Fenerbahçe daha kontrollü oynayıp, daha az hata yaparsa, çeyrek final mucize değil. Önemli olan hep daha fazlasını istemek...

21 Şubat 2008, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’In the tabela...‘’

Önce inanamamıştım. İnanmaya çalıştım ama, olayı anlamaya çalışıyordum öte yandan da... Sonra düşündüm, işi çözdüm... Ama bu transferin üzerinden çok geçmedi ki, Hollanda’da bir bomba daha patladı...
Evet, Ajax’ın çok tartışılan, çok konuşulan teknik direktörü Henk ten Cate, arkasına bakmadan kapıyı kapamış, bir bavul dolusu İngiliz Pound’u için Chelsea’nin yolunu tutmuştu; Nerdeeen nereye. Türkiye’deki futbolseverler onu MTK’dan tanır. Sonra NAC Breda, Barcelona’da Frank Rijkaard’ın yardımcılığı ve son olarak Ajax. 4 yabancı dil konuşabiliyor kendileri.
Sonra Ronald Koeman; Onun CV’sini futbolun içinde olan herkes bilir. Anlatmaya gerek yok diye düşünüyorum. O da İspanya’dan gelen teklife nedense “Hayır” diyemedi ve güzel şehir Valencia’nın yolunu tuttu. Kimseyle konuşmadan, aniden ve kuşkusuz Hollanda’nın en iyi organize olmuş, sırtına Philips’e dayamış bir kulübünden ayrılarak...
Bu ikilinin ani hamleleri, Hollanda’nın en köklü iki kulübünden ayrılma şekilleri tartışıla dursun, hemen Türkiye’deki düzen, yurdumuzun teknik direktörleri geldi aklıma. 3 kategoriye ayırıyorum kendilerini. 1-Evde oturup iş bekleyenler. 2-Onu bunu arayıp, meslektaşlarının kuyusunu kazanlar. 3-TV’lerde maç yorumu yapanlar. (Yani kuyu kazma olayını daha profesyonelce becerenler)
Şimdi olaya sürekli amatörce bakıp, sözleşmelerini sadece sözlü olarak yapıp ardından görevlerine son verildikten sonra isyan bayrağını çekenler, TV’de “Türk teknik adamlara şans verilmiyor, değer verilmiyor” açıklamasını yapmamalılar artık!
Peki ne yapacaklar; Kendilerini geliştirecekler! Nasıl geliştiricekler? Dünyaya açılmak için Avrupa’nın dev takımların yanında staj görecekler. Yabancı dil eğitimi alacaklar. Kısacası kendilerine globalleşen futbol dünyasında yer bulmak için boş zamanlarını iyi değerlendirecekler!
Ha bir de, meslektaşlarını kıskanmayacaklar; “İn the tabela” veya “Resultato İmportante” açıklamalarıyla tarihe geçenler hakkında “Türkiye’de başka teknik direktör yok mu!” kesinlikle demeyecekler!...

02 Kasım 2007, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Şimdilik bu kadar...‘’

Bu nasıl bir tesadüf; Yunanistan ile oynuyoruz kurtuluş bayramı. Malta ile kapışıyoruz yine kurtuluş bayramı. Dün Moldova’daydık; “Şarap Bayramı” vardı bu kez Kişinev’de... Bizim ise içimiz hâlâ kan ağlıyordu son verdiğimiz şehitler yüzünden... Millilerimizin İstiklâl Marşı sırasındaki asker selamı, acımızı az da olsa dindirdi elbette... Peki ya dünkü futbol? Her şey iyi başlamıştı sanki... Maçın hemen 3. dakikasında rakip defansın inanılmaz hatasını değerlendirmeliydik... Emre’nin pasında Gökhan Ünal karşı karşıya kaldı; maalesef top tribünlere gitti... Oyun dizilişinde gariplikler vardı; 4-1-4-1 gibi bir sistem. Defansın önünde Mehmet, ileride Gökhan tek forvet! Hakan Şükür yoktu, Selçuk sürprizi vardı. Türkiye’yi sol kulvardaki fırtınalı çıkışlarıyla ayağa kaldıran Tuncay, tıpkı Ada’da olduğu gibi sağ kanatta oynadı dün; pardon oynayamadı, yoktu sanki sahada! İkinci yarıda kendi yerine geçti; yine ’tık’ yok! Onda yok, Arda’da yok, inanın dün gece kimsenin havası yoktu. Bir tek Mehmet vardı. Bir tek o mücadele etti; ama 1 Mehmetçikle koca bir savaş kazanılmaz ki. Hele hele, Avrupa’da yıllarca averaj takımı olan, fakat dün hırsı, mücadelesi ve inanılmaz pas yüzdesiyle Ay-Yıldızlılar’a ders veren Moldova’ya karşı... Dedik ya; koca bir ilk yarı boşa geçince, ikinci yarıda Ümit Karan yine 1 puanımızı kurtardı. Türk Milli Takımı’nın dünkü silik futbolu nedeniyle daha fazla ince ayrıntıya, daha ağır eleştireler yapmak istiyorum ancak frenliyorum kendimi. Çünkü çarşamba Yunanistan maçımız var...

14 Ekim 2007, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Güzel ve dahi!..‘’

Şimdilerde TV’de gösterimde olan ilginç ve aynı zamanda “komik” bir yarışma programı, bir kesim izleyicinin ilgisini çekmişe benziyor; Güzel ve dahi! 1 bay ve 1 bayandan oluşan genç çiftler “hem eğleniyor, hem eğlendiriyor”... Herşey var yarışmada; dans ediliyor, şarkı söyleniyor ve en önemlisi “Dahi” katılımcılara, genel kültür soruları soruluyor. Bazıları bu sorular karşısında eziliyor, bazıları cevaplamadan ağlıyor, diğerleri ise konuştukça magazin basınının ‘gaf kürsüsü’ne bolca malzeme veriyor; aslında ayıp oluyor...***Bu yarışma programını izleyip, gazetelerde konuyla ilgili “vahim” gafları gördükten sonra, aklıma geçtiğimiz günlerde bir spor programına konuk olan Türkiye Futbol Federasyonu Başkan Vekili Affan Keçeci’nin açıklamaları geldi. Sayın Keçeci, 2-3 yıldır zaten yürürlükte olan bazı kuralları, kendileri icat etmiş gibi yeniden gündeme getirdikten sonra, akıllarda soru işareti bırakacak inanılmaz bir gafa imza attı. Bilmiyorum belki de söylediklerine kendileri inanıyordur. Ben inanmak istemiyorum!Keçeci diyor ki; “Aslında artık Avrupa’ya dünyaya ayak uydurmalıyız. Yenilgiyi kabullenmeliyiz. Çünkü herkes biliyor ki, 3 takım aynı zamanda şampiyon olamaz. Elbette bu üç takımdan biri mutlu sona ulaşacak. Buna artık alışmalıyız!..”***Şimdi sormak lazım: Sayın Keçeci’nin bahsettiği üç takımın isimleri ne? Belki kolay bir soru; Futbolseverlerin bu soru karşısında zorlanacaklarını zannetmiyorum. Ama 80’li yıllarda Türk Futbolu’na damgasını vuran Trabzonspor’a haksızlık yapılmıyor mu? Pekiyi, kısıtlı imkanlarla devlerle mücadele eden Anadolu takımlarına ne demeli; 3 takımdan biri şampiyon olacaksa, onların, sonucu belli maratonda ne işleri var! Her sezon sonunda şike ve teşvik söylentilerin ayyukaya çıktığı bir dönemde, futbolu yöneten kurumun 2. adamı Keçeci’nin bu söylemlerine, kimlerin nasıl bir tepki vereceğini doğrusu çok merak ediyorum...***Ben şahsen şaşırmadım sayın Keçeci’nin söylediklerine... Çünkü kendisi çok iddialıdır. Hep iddialı olmak ister. Daha önce de 2006 Grup Eleme maçları esnasında, “Bakın size 2006’ya katılacağız demiyorum. Biz Almanya’da gurbetçilerimizin desteğiyle kupayı alacağız diyorum” şeklinde konuşmuştu... Milli takım 2006 Finalleri’ne maalesef gidemedi. Ancak kendisi maçları izlemeye gitti. Şimdi bakıyorum, yine aynı sözleri tekrarlıyor. “Bakınız, 2008 Finalleri’ne gideceğiz demiyorum, Avrupa Şampiyonu olacağız!”...Ne diyorsunuz bu iddialı açıklamaya;Güzel ve dahice değil mi?..

26 Temmuz 2007, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Dengesizlik var...‘’

2006-07 sezonu başladı.Son şampiyon Fenerbahçe hiç tat vermedi.Keza, Beşiktaş ve Galatasaray da öyle.Kanarya, Dinamo Kiev’e elenip Devler Ligi’ni yine es geçti.Cim - Bom gruplara kaldı, ancak sonuncu oldu.Beşiktaş UEFA grup maçlarında hayal kırıklığı yarattı.Sarı - Lacivertli ekip ise turu AZ Alkmaar’a hediye etti.Hep birlikte annemizin ligine döndük.Yarış bir ara kızıştı.Ulusoy istifaya davet edildi.Karmaşık bir ortam yaratılmaya çalışıldı.Hakemler yine kötüydü galiba!TV’de yine hep onlar konuşuldu, eleştirildi...Zico, Tigana ve Gerets’e baskı başladı.Sezon ortasında üçü de gönderilmek istendi.Ama onlar koltuğuna yapışmıştı bir kere!Gerets’le sözleşme uzatıldı. (Bir tek kendisi buna inandı!)Ulusoy’un davalarla ilgili başı belaya girdi.Bakan ‘Gereğini yapın yoksa ben yaparım’ dedi.Ulusoy cevap vermedi.Bakan 129. kez Ulusoy’u istifaya davet etti.Futbol Federasyonu Başkanı sert cevap verdi.imzalar toplandı, postayla ulaşmadı.Sonra yarısı ‘sahte’ çıktı dendi...Birden ibre Ulusoy’a döndü.Ali Koç ‘Son 3 haftaya 9 puanla girmezsek...’ diye saçmaladı.Kupa yarı finalinde Fenerbahçe elendi.‘şerefsizler, hırsızlar’ kelimeleri moda oldu birden.Fenerbahçe şampiyonluğunu erken ilan etti.Baştacı olan Ulusoy kupayı Saracoğlu’nda teslim etti.istanbul Belediyespor ve Kasımpaşa Süper Lig’e çıktı.Federasyona bir ara yüklenen Rizespor son anda yırttı.Denizlispor + Vestel Manisaspor güle oynaya...Antalyaspor ağlayarak küme düştü.Vural ‘Silahı kafama dayadım’ lafını 8 saat sonra yalanladı.Başkan Demirören ‘Gönüllerin şampiyonuyuz’ dedi.Ülker, Milli Takım’a ana sponsor oldu. Ulusoy derin bir nefes aldı.Bakan şahin yaklaşık 2 ay futbol konuşmayarak rekor kırdı.***Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan ne dedi dersiniz önceki gün;‘Evet, yeni sezonda bir dengesizlik olacak. 5 takım İstanbul’dan, 4 Ankara’dan. Ligin yarısı 2 büyük kentten. Altay’a gerçekten çok üzüldüm. Son dakikada kaybettiler. Benim gönlüm İzmir ve Diyarbakır’ın da 1 yıl sonra Süper Lig’de temsil edilmesi...

08 Haziran 2007, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hepsi kovuldu...‘’

Türkiye’de herkes futbolu bildiği için, herkes teknik direktör olduğu için ‘ince’ bir araştırma yapayım dedim, son hoca temizliğinden sonra. Baktım 4 büyüklerin teknik direktör geçmişlerine; Bir çok ‘Baba’ isim gelmiş, gitmiş. Vagonlarca döviz harcanmış takımı yönetmeleri için ama sonrasında hep aynı nakarat...Şampiyon Fenerbahçe’de 90’lı yıllarda başlayan furyada Hiddink, Venglos, Osieck, İviç, Parreira, Bariç, Löw, Rıdvan Dilmen, Zeman, Denizli, Lorant ve Daum gibi ünlü isimlerin tamamı kovuldu.Galatasaray’da da durum farklı olmadı; Mustafa Denizli, Feldkamp, Hollmann, Saftig, Souness, Lucescu, Hagi ve son olarak da Gerets. Hatta bazı hocalara, gitmeleri için üste para verildi. Gelen götürdü, giden götürdü anlayacağınız.Beşiktaş ise, maddi olarak belki de en büyük yara alan kulüp; Daum, Rasim Kara, Toshack, Feldkamp, Briegel, Scala, Lucescu, Rıza Çalımbay ve Tigana... Del Bosque, ‘turnayı gözünden vurup’ Türk Futbol Tarihi’nde bir rekora imza attı!..Trabzonspor’a baktığımızda yine durum içler acısı. Ancak ödenen rakamlar, verilen tazminatlar İstanbul’daki gibi büyütülmediği için, haberler Karadeniz’de boğuldu, hasıraltı edildi... Leekens, Şenol Güneş, Yılmaz Vural, Özkan Sümer, Gordon Milne, Giray Bulak, Briegel, Samet Aybaba, Halilhodziç ve Lazaroni; hepsi aforoz edildi...Merak ediyorum, bu ülkede hiçbir kulüp, hiçbir başkan ya da hiçbir yönetici, katkılarından dolayı, başarılarından dolayı bir teknik direktörle adam gibi veda edemeyecek mi? HAYIR EDEMEYECEK! NEDEN? Çünkü Kartal’a altın çağını yaşatan Milne’nin son dönemden hâlâ alacağı varsa, üst üste 4 şampiyonluk kazandırmış ve Türkiye’ye UEFA Kupası’nı getirmiş Terim, Galatasaray’dan sezon bitmeden gönderilmişse, varın gerisini siz düşünün...

04 Haziran 2007, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI