‘’Teslimiyet‘’
“1-Karar verildikten sonra arkaya bakmamak şart. Jorge Jesus’u getiriyorsanız onun kurallarına göre oynamalısınız. En basitinden Pereira’ya ‘3’lü oynama’ demek gibi işlere girerseniz ya da maçın 60. dakikasında kenarda bekleyen ‘Arda Güler’i hep bir ağızdan sahaya çağırırsanız bundan fayda gelmez. Tam teslimiyet ve çalışma özgürlüğü şart.
2-Son 10 yılda camianın kendi üzerinde yarattığı baskıdan artık kurtulması lazım. ‘Bu yıl mutlaka şampiyon olmalıyız’ Fenerbahçe’yi zehirledi. Bunun faydası değil fazlasıyla zararı oluyor. Tabii oyuncular dışında. Onların gerçekten bu hedefle aksiyon almaları şart. Bunun alt başlığında da tam teslimiyet var. Görevini yap, beklemen gerekiyorsa kenarda bekle, huzursuzluk yaratma. Egoyu bırak. Teslim ol.”
‘Başkasından akıl alıp...’
“3-Yönetim ve başkan olarak sadece Jesus ve ekibinin soğukkanlı çalışmasını sağlayacak bir koruma kalkanı oluşturmak, bilmediği bir futbol kültüründe ona güven vermek de lazım. Misal bizdeki faul çalma standardıyla istediği ön alan baskısı hiç de kolay olmayacak. Bunları anlatmak, bunlarla mücadele etmek asıl görev.
4-Futbol konusunda aklı başkalarından alıp ona göre müdahale etmemek de çok gerekli. Transfer vs. önemli ama bu 4 şart yerine getirilmeden hiç bir önemi olmaz.”
‘’Paris 2024‘’
F4 Şampiyonluk Kupası'nın üzerindeki ter kurumadan Ergin Ataman'ın "Eylül'de Milli Takım olarak Avrupa Şampiyonu olacağız" deyişindeki özgüvenin altı boş değil.
Aynı hafta sonu Dünya Boks Şampiyonası'nda 5 altın 2 bronzla kazanılan şampiyonluk sonrası 39 yaşındaki şampiyonumuz Şennur Demir'in de büyük bir neşeyle yeni hedefi önüne koymasındaki özgüvenin de.
Yine aynı günlerde Tekvando Milli Takımımız da 9 altın, 5 gümüş, 5 bronzla Avrupa Şampiyonu'ydu.
Voleybolda tarihi şampiyonlukla kapattık haftayı.
NORMALİMİZ ARTIK BU!
Bu trend bizi 2024 Paris'te bir rekora götürecek.
2024 Paris önemli. Öncelikle toplumsal cinsiyet eşitliği açısından bir eşik olacak. Kadın ve erkek sporcular eşit sayıda katılım gösterecek.
Ve hiç kuşkusuz önümüzdeki dönemin en hayati konusunda da önemli bir adım atılacak. İklim pozitif ilk olimpiyat olarak tarihe geçip bir standart oluşturulacak.
Ülkemiz açısından ayrı bir önemi var tabii. Cumhuriyet olarak katıldığımız ilk olimpiyat 1924 Paris'ti. 100. yaşında tecrübeli bir cumhuriyet olarak, şampiyonluklarımızı yine 2024 Paris'te kutlayacağız.
TMOK'un İş Bankası ile yaptığı güç birliği de kuşkusuz olumlu bir etki yaratacak.
Umutlu olmanın da ötesindeyiz. Yapabileceğimizi biliyoruz.
‘’70 dakikalık oyun‘’
İlk 70 dakika savunma üçgenleri iyi kurulmuş, rakibe rahat pas imkanı vermeyen bir düzen vardı. Van Aanholt-Kerem ikilisinin koridor paylaşımları son derece iyiydi. Hiç kuşkusuz iyi olduğunda Hollandalı Kerem’i çok daha iyi bir oyuncu yapıyor. Ancak bunun için gereklilikler var. Dünküne benzer bir orta saha merkezi performansı mesela. Pulgar - Berkan -Halil üçlüsü genişleyip daralmaları çok iyi yaptılar ve Demirspor’u iyi karşıladılar. Ancak bundan daha önemlisi hücum genişliğini doğru paslarla sağlamaları oldu. Böyle olunca herkes bu merkeze eklemlenebiliyor ve daha kısa metrajda daha iyi işler yapabiliyorlar. Babel de bu isimlerden. Yani genel olarak kompakt ve iyi bir takım vardı. Kanalları iyi tıkayıp iyi hücum ettiler. Tabii Vargas-Yunus bağlantısı dışında.
Pırıltılı..
Oyunun Vargas’a dönmesini genel olarak engellediler. Ama kaçak olduğunda da kesin bir şekilde problem çıktı. Tabii Balotelli’ye de bir parantez açmak lazım. İlk yarıda golün hemen ardından direkte patlayan şutu gol olsa tribünde ev sahibi takımda bir moral çöküntü yaşatabilirdi. Attığı serbest vuruş golü ise pırıltılı. Assombalonga oyuna girince hem markajdan çıktı ve hem pasörlüğü daha işe yarar oldu. Önde baskı da Galatasaray’ın oyununu etkiledi. Maçın başından beri Montella’nın istediği savunma arkasına atılan uzun toplar takım mesafesini uzattı. Ancak kesin bir üstünlük sağladıkları söylenmez. Kerem ve Gomis’in uyumu özeldi. Ama en önemlisi orta saha üçlüsünün 70 dakikalık başarılı oyunu.
‘’Tokyo'da yeni kapılar açıldı‘’
Bizi bir arada tutan şey ne? Ülke olarak? Türk halkı olarak? Ortak bir geçmiş? Evet kuşkusuz. Ama daha önemlisi ortak bir gelecek hayali. Refahta eşitlenmiş, sevinçte sarılmış bir toplum olma isteği. Hep birlikte durmadan gelişen bir toplum olma hedefi. 1 yıl sonra 100. yaşına girecek bu büyük ülke, başından bu yana bu hedefle gelişti, büyüdü: Çağdaş medeniyet seviyesinin de üzerinde olmak. Tokyo’da aldığımız 13 madalya, madalya sıralamasında 35. sırada olmak sayısal olarak hedeflediğimiz noktaya tam olarak gelemediğimizi söylüyor gibi olabilir. Ama detaya baktığımızda hiç olmadığımız kadar umutlu olmak için elimizde fazlasıyla veri olduğu görülüyor.
Benim zamanımda inanmazdık
Kadınlar bokstaki Buse’naz’ devrimi, Türk kadını için sadece bir altın ve bir gümüş madalya demek değil. Çok fazlasını ifade ediyor. Mete Gazoz’un altını da öyle. Belki 4 hatta 5 madalyalık bir maceranın başında olduğumuzu herhalde sadece ben hissetmiyor ya da ummuyorum. Bu kadar da değil tabii ki. Ona öykünerek bu spora yönelen çocuklar, gençler. Bir Naim etkisiyle karşı karşıyayız. Şahsen beni son yıllarda en çok şaşırtan ise şu an yaşadığımız ‘Cimnastik Devrimi.’ Benim jenerasyonumdan birine bundan 30 yıl önce, olimpiyatlarda cimnastikte madalya kazanacağımızı söyleseniz buna inanmazdık.
Takım halinde hissettirdik
İşin güzel tarafı bir madalyaya en çok yaklaşan Suat Çelen’in federasyon başkanlığında bunun gerçekleşmiş olması. Ferhat Arıcan’ın bronzunun yanı sıra takım halinde varlığımızı hissettirişimiz çok özeldi. Yani Türk sporu kendisine yeni kapılar açtı Tokyo’da. En fazla madalyayı karatede almış olmamızın da anlattıkları var. Bununla kalmıyor… Kadın Voleybol Milli takımı, Eda Tuğsuz, İlke Özyüksel ve İbrahim Çolak’ın performansları da madalyayı hak eden ve yakında ulaşabilecek seviyedeydi.
Nasıl gelişeceğini göreceksiniz
..Ve biliyoruz ki çok daha fazlası var. Olimpiyat sadece spor demek değil. Gelişmeyi, olumluya dönüşümü çeşitli spor dallarında yeni kapılar açıp başarı sağlamak kadar iyi anlatan az şey var. Olimpiyat, çok sevdiğim bir tanımlamayla, ‘İnsanlığın kutlanması’ demek. Bu kutlamada Tokyo bize yapabileceklerimiz konusunda büyük umut ve işaretler verdi. Yepyeni spor dalları ve hatta breakdance gibi performans sanatlarını da içine alarak büyüyen bu kutlamayı Paris’te ve sonrasında nasıl geliştireceğimizi göreceksiniz.
Paris’te zirve yapacak
Tokyo’da kazandığımız sadece 13 madalya değil, büyüyen bir ilgi ve sahiplenmeydi de. Pandemi nedeniyle dünya çapında düşen reytingler, Paris’te seyirciyle birlikte zirve yapacak. Sponsor katkısı da öyle. Los Angeles 2028 ise Olimpiyatlar da yeni bir devrin kapısı olacak. Yeni spor dalları ve yaklaşımla. Tokyo macerası bize bu yolculuk için fazlasıyla hazır olduğumuzu gösterdi. Çok büyük başarıları sadece hayal etmek değil, gerçekleştireceğimizi biliyoruz artık... Durmadan devam… Hep birlikte…
‘’Derbinin iki kahramanı...‘’
İki duran top tehlikesi ve gol sonrasında Fenerbahçe beklemeye geçince Valerian Ismael’in presin biraz ötesine geçen rakibi avlama planı iyi işledi. Normal şartlarda Beşiktaş’ın en büyük sorunlarından biri orta sahanın merkezinin ikili kalması, rakibe sayısal üstünlüğü vermesi oluyor. Bu kez öyle olmadı. Ghezzal’ın eforlu katkısına Larin de destek verince özellikle Gustavo için iş zorlaştı. Zajc’ı izole ettiler hiç rahat ettirmediler. Konuk ekip merkezde topu istediği gibi akıtamadı. Bu, merkezde neredeyse bir 4’lü oluşturdu. Böyle olunca Rıdvan da çizgiye açılabildi. Serdar da sağdan birkaç kez çıktı. Kenan da efektif oynadı. Fenerbahçe oyun kuramadı ve sadece uzun toplarla Rossi’yi kaçırmak istedi.
Bir hedef bulamadılar
Ancak Beşiktaş da özellikle Emirhan’ın çok iyi derin paslarına hareketlenecek bir hedef bulamadı. Tek isabetli şut yani penaltı golüyle devreyi kapattılar. 2. yarının başında baskı daha da arttı. Ama 65’ten sonra plandan çıktılar. Belki yorgunluk belki arzunun akla galip gelmesi. Halbuki bu planı N’Koudou’yla uygulama şansı olsa belki maçın sonucu farklı olurdu. Bu durum Fenerbahçe’nin lehine oldu. Osayi girdikten sonra oyunu geniş alana yayıp dengeyi sağladılar. Böylece maçın kahramanları da 1 gol ve yaptırdığı 2 penaltıyla Novak ve ilk penaltıda topu Ghezzal’a vermeyen Batshuayi oldu.
‘’Temel eksikleri var‘’
İsmail Kartal’ın son haftalarda oturttuğu oyunu geriden tamamlayan 3 temel oyuncu yok. Kim, Serdar ve Crespo’nun yerini sadece bireysel olarak değil ekip uyumu açısından da doldurmak kolay değil. Tisserand-Szalai ikilisi güçlü ama sakar bir ikili. Bu ikili ile birlikte Gustavo’nun da Beşiktaş’ın baskı oyununa nasıl cevap vereceğini tahmin etmek kolay değil. Bu yapıda İsmail Kartal’In oyunu nasıl kurgulayacağı ve oyun merkezini nerede kabul etmek istediği önemli. Beşiktaş 2 santrfor arkasında 10 numara pozisyonunda Ghezzal ile oynayacak. Dolayısıyla yine merkezi zorlamak isteyen bir oyun olacak. Muhtemelen İsmail Kartal da hem en hem de derinlik açısından geniş bir oyun oynamak ister. Yine Altay’dan Rossi’ye uzun toplar görebiliriz. Özellikle Kenan ve Serdar’ı, burayı önlü arkalı kullanacakken.
Kartal tabloyu görüyor
Solda Rıdvan Umut ikilisi önlü arkalı oynayacağı için Osayi’nin sahada olması Fenerbahçe için kritik. Fenerbahçe’nin temel eksikleri var. Ancak sanki Beşiktaş’ın eksikleri daha zorlayıcı gibi. Siyah-Beyazlılar, Ismael yönetiminde geriden pasla oyun kurmaya çalışan takımlara büyük sorunlar yaşatırken direkt oynayıp geniş alan kullananlar karşısında sorun yaşadı. İsmail Kartal da bu tabloyu çok net bir şekilde görüyordur.
‘’Çekilen sıkıntıların özeti‘’
Ahmet’in golüyle başlamak lazım. Muslera gibi bir ‘Dev’e böyle bir gol attığınız zaman bu hayatınızın en önemli başarılarından biri olur. Van Bronckhorst’un, 2010 Dünya Kupası’nda, Nando’ya attığı golden bile şaşalı diyebilirim. Peki Ahmet Oğuz orta mı yaptı, şut mu çekti? Gecenin Sivas adına kahramanının da bunu bildiğini sanmıyorum. Topun canı var derler ya hani, bazen ayağın da beyni olur. Bacağınızı orta için sallarsınız, bir salise içinde emir şut olarak gider. Sanki bu da öyle bir andı. Ama gerçekten tarihi bir andı. Galatasaray, oyununu artık geç de olsa oturtmuş Sivas karşısında en komple oyunlarından birini oynadı. Gomis’in de sıklıkla savunmaya geldiği birbirine yakın kompakt bir takımdılar. Gerçekten çaba ve pozisyon sadakati mümkün olan en üst seviyedeydi. İlk golün de çok güzel çizildiği konusunda hiçbir şüphe yok. Gerçek bir hücum şablonu. Ancak iki sorun da can yaktı. Öncelikle Omar ve Marcao’nun yerini doldurabildiklerini söylemek mümkün değil.
Pulgar'a rağmen sorun yaşadı
Boey özellikle çıkışlarında kaptırılan toplara dönüşlerde sıklıkla yerini kaybedince zaten sorunlu olan orta saha ve Marcao’suz stoper tandemi büyük zorluk yaşadı. Semih’in de bütün iyi niyetli çalışmasına rağmen. İlk golde vurduğu kafa affedilir gibi değil. Ve tabi eldeki merkez orta saha ekibi özellikle hücumdayken savunma pozisyonu almakta Pulgar’ın dahline rağmen sorun yaşadı. Evet Halil’in oyuna girişi penaltıda yaptığı işte de görüldüğü üzere katkı sağladı da yine hücumdan savunmaya geçişte sorun çözülmedi. Bu sezon başından bu yana çekilen sıkıntıların bir özeti aslında.
‘’İki Trabzonlu çocuk!‘’
Sezonu anlatan iki simge performans izledik dün akşam… 4. Haftada gözyaşları içinde kulübeye giden Abdülkadir Ömür’ün dün maçın başında takımı sürükleyen işleri yapması, gollerin sanatçı yaratıcılarından olması.. Ve Uğurcan’ın Antalya 2. yarının başında kendi sağından şahane organizasyonlarla gelip gol bulduktan sonra vitesi artırarak kazandığı penaltıdaki kararlılığı… Uğurcan, Abdullah Avcı’nın bir şeyler kurmak için yaptığı her şeyin garantisi oldu bu sezon. Her kırılma anını hiç tereddütsüz Trabzonspor lehine çevirdi. Bir hocanın, bir takımın, bir şehrin gözü hiç arkada kalmadı. Bu olağanüstü bir lükstü. Abdullah Hoca da bu güvenle, Ömür’ü dahi rehabilite etti. Açık söyleyeyim potansiyelini sınırsız gördüğüm bu genç adamın ayrılmasının artık herkes için çok daha doğru bir çözüm olduğunu düşünüyordum Galatasaray maçından sonra. Avcı hayır dedi.
Çok daha zor işti
İşte bu iki performans dün neredeyse bir Bundesliga takımı ciddiyetinde oyunu ele alan Nuri Şahin’in takımı karşısında Trabzonspor adına ayakta kalışın temeli oldu. Dün bir haftadır kutlama yapan bir camianın takımı olarak şampiyonluk maçına tam konsantre olarak çıkmak zor işti. Bunu formda Antalya karşısında yapmak çok daha zor işti. Çok da iyi oynamazken, 38 yıllık stres de orada öylece dururken yapmak çok daha zor işti. Ama Ömür ve Uğurcan en kritik anlarda ayakta kalmayı bildi. 2 sezona yakındır Avcı’nın adım adım üstüne koyarak geliştirdiği, çok değerli yabancı oyuncuların büyük katkı sağladığı bu şampiyonlukta bu iki Trabzonlu çocuğun son noktayı koyuşu ayrı bir anlam taşıyor. Öze mi dönelim, dışa mı tartışmalarıyla geçen onlarca yıl sonunda ikisini bir potada eritebilerek gelen bu şampiyonluk tüm camiaya güzel bir hediye. Kutlu olsun.