‘’Baskılı oyun‘’
Fenerbahçe rakip alanda Galatasaray savunmasına rahat pas yaptırmamak, oyunu Taylan’a yönlendirmek, onun Muslera ile bağlantısından da hata çıkarmak istedi. Net bir hata yaptıramadı ama oyun da kurdurmadı. Galatasaray ise 5’li bir blokla 2. 3. bölge arasında tüm pas kanallarını tıkayarak Fenerbahçe’nin oyun kurmasını engellemek istedi. Fenerbahçe araya toplar atmakta tedirgin olup yana oynayınca ilk yarıda maç risksiz bir oyuna dönüştü. Galatasaray açısından şanslar ise planladıkları gibi İrfan/Osayi ikilisinin defansif zaafı üzerine çalışılmış şekilde geldi. Ancak Kerem’den değil. Oraya ekstra adam olarak dalışlar yapan Berkan’dan. Kale önüne attığı tehlikeli iki pası önce Kim sonra Ferdi son anda kesti. Tabii zaafın olduğu yerde üretim de vardı Fenerbahçe’de. Mert, İrfan, Osayi üçgeninde iki pozisyon bir gol çıktı.
Kazanması yetmezdi
İlk yarı 1 tehlikeli şutla bitince Torrent artık bir risk alayım dedi. Galatasaray dikine araya pas yapmaya başladı ama Fenerbahçe yine iyi yerleşti. Kerem dışında fark yaratacak bir oyuncu olmayışı, Gomis’in atıllığı, Kim başta, 2 orta saha 2 stoperin uyumu şans vermedi. Ama Fenerbahçe de çıkamadı. Sanırım İsmail Kartal artık müdahale etmeye karar verdiğinde Serdar Dursun’un golü geldi. Torrent’in taktik seçim konusunda radikal davranamayışı hatası. Bu maçı sadece kazanması yetmezdi. Baskılı bir oyunla kazanarak kendisini kabul ettirebilirdi. Ama arada kalınca bu kez hiç bir şey kazanamadı.
‘’Batshuayi farkı‘’
Batshuayi, eğer ilk yarı standardını devam ettirebilirse Ismael, planını oturtma konusunda rahatlar. Tabii eğer bu standardı sergileyebilse hayat Sergen Yalçın için de Önder Karaveli için de kolay olurdu. Ligin en fazla net pozisyona giren takımı için temel sorun onun kapladığı yerden başlıyordu çünkü. Tabii hocayı, geçen haftadan sonra onu hızlı rehabilite edebilmesi konusunda kutlamalı. Artık ipler kopmuş gibiydi. Ön alan baskısı topu hiç ileri vurmayan Alanyaspor’a karşı ideal bir oyun. Farioli savunmadan mutlak pasla çıkıp, ikinci bölgede ise direkt kaleye yönleniyor. Önce dar alanda kısa paslaşmalar, sonra savunma arkasına uzun paslar. İyi basan takımlar bunu bozuyor. Trabzonspor ve Fenerbahçe gibi oyuncu kalitesi yüksek olanlar ise 4-5 attı. Hem Ismael’in sevdiği oyun hem Alanya’nın bu durumunun anlattığı karakter maçın başından itibaren kendisini gösterdi.
Alanya’da Novais...
Beşiktaş; baskıyla pozisyon, gol buldu. Alanya ise ender çıkışlarda savunma arkasına pasla bir gol bir de net pozisyon buldu. Beşiktaş’ın artısı savunma üçlüsünün özellikle maçın başındaki baskıda çok iyi alan/adam paylaşıp ilk toplara, önde ve sert hamleli oyunda başarılı olmalarıydı. Alanya’nın santrforsuz oyunu için işi zorlaştırdılar. İkinci yarıda Alanya’yı davet ettiler. Ve bunda pozisyon vermeden farkı açtılar. Beşiktaş’ta işini yapmayan oyuncu yok gibiydi. Ama Rıdvan, Rosier ve Ghezal’e ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Alanya’da ise Novais farklıydı.
‘’Üst düzey mücadele‘’
Beşiktaş Trabzonspor’un yapmak istediği ön alan baskısıyla başladı. Direkt kaleye gitmek istediler ama bazen bu hız ve çabukluk çabası aceleye dönüştü. Buna Batshuayi’nin hem ilk kontrolde hem de şut kalitesindeki sorun eklenince, istediklerini alamadılar. Olumlu olan Rıdvan ve Rosier’in hücumu ve orta sahayı tamamlamada doğru kaymaları yüksek dinamizmle yapabilmeleri oldu. 3 stoper de onlara yakın durarak, iç dış koridor değişimlerini iyi yaptı. Kanat bekine ve stopere geçişler iyiydi. Özellikle Welinton parlak bir oyun oynadı. Ama önde Alex için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Bu rolde daha fazla dinamizm şart.
Ayakta kalışı takdirlik
Trabzonspor baskıyı Djaniny’yi geri çekerek, pas istasyonu sayısını artırarak kırdı. Nwakaeme ve Visca çizgiye açıldı ama bu kez de önde çoğalmaları pek mümkün olmadı. Nwakeme’nin sakatlık sebebiyle çıkışı, 2 santrforluya yakın bir oyun yarattı ama Beşiktaş üçlüsünü zorlayamadılar. Ersin’in büyük hatasıyla gelen gol dışında Trabzonspor üretemedi. Bundan sonra hem de penaltı kaçırmalarına rağmen, Beşiktaş’ın ayakta kalışı ise takdirlik. İlk yarıdaki enerjiye rağmen oyundan düşmeyişleri de. Tabii Larin’in atılışı sonrası oyunu ev sahibi alıp topa sahip oldu. Üst düzey bir mücadele oldu. Kuralı bilmeyip endirekt vuruşu yanlış yerden attıran FIFA hakemi dışında. Bizde bu hakem işi her yönüyle komedi. Ama güldürmüyor.
‘’Nefes aldırmadılar‘’
Galatasaray önde baskılı, rakibi hataya zorlayan bir oyunla başladı. Rakibin merkezinde Biglia’nın olduğu, onun da hem pas hatası yapmadığı hem de ikili mücadele kazanamadığı göz önüne alındığında rakibe nefes aldırmayışı takdir şayan. Bu dengede Galatasaray’ın maçın hemen başında 2 farklı öne geçişinin rolü var tabi. Ama bu kadar değil. Cica’nın belki de ilk kez yetenekli ama zayıf bir oyuncudan mücadeleci bir oyuncuya tam geçişle oynamasının rolü de var. Bu, Taylan ve Berkan’ı daha iyi yaptı. Ancak bunda da önemli rol Van Aanholt’un. Maç boyunca önünde 3 farklı oyuncu oynasa da iç koridora girerek yaptığı katkı hiç değişmedi (her ne kadar penaltıya sebep olsa da).
Savunma standardı
Galatasaray’ın hücumu çoğaltmasında yaptığı etki rakip topu aldığında daha da önemliydi. Özellikle ilk 60 dakikada nefes aldırmayan oyunda savunmadan orta sahaya yaptığı katkı çok değerli. Bu Marcao ve Nelsson’u ilk değil, son güvenlik önlemi yaptı. Böyle olunca zaten sorunlarınız azalıyor. 60’dan sonra değişiklikler ve yorgunlukla birlikte Biglia’nın daha öne çıkışı Galatasaray’ı geri itti. Ama savunma standardı değişmedi. Karagümrük’ün uzak şutları ve penaltı dışında rakibe pek bir şans vermediler. Burada da Muslera ‘dur’ dedi.
Torrent’in 2 seçeneği...
Şimdi Torrent’in önünde önemli bir soru var. Fenerbahçe deplasmanına bu maç planı gibi domine ederek mi başlayacak, yoksa Barça maçındaki gibi mi? Birinci seçenekle kazanmak ya da ikinci planla kaybetmek... Birinci planla kaybetmek ya da ikinci olanla kazanmak... Zor ve tarihi bir seçim olacak.
‘’Çözüm çift santrfor‘’
Stefan Kuntz, her şeyiyle oturmuş bir sistemin içinden gelen bir U21 hocası. Ondan 'kısa dönem kıvrak çözümler' beklemek doğru değildi. Zaten o da bunu yapmadı. 'Topyekûn bir yeniden kurulumun bir parçası olması' beklendiği açık... Bu 80/90'larda yapılan 'kalkınma operasyonu' gibi ele alınmalı. Tabii Jupp Derwall ve Sepp Piontek gibi ağır toplardan olmayışı, durumu farklı kılıyor. Öte yandan Dünya'daki trend de bu; 'Sistemle ve takımla gelişen, gelişmeye açık bir teknik adam...'
U17 uzun vade için umut verici
Ancak konu sadece teknik adam değil. Elde aynı yüksek eğitimden geçmiş bir teknik direktör havuzu yok. Dolayısıyla 'Hamit Altıntop Projesi' aslında Almanya'dan 'know-how' alma projesi... Biz buna müsaade eder ve onu rahat bırakır mıyız? Bu zor... Ama şart... U-17 Milli Takımı, Avrupa Şampiyonası hakkı kazandı. Bu kadrodan 13 oyuncu yurtdışında yetişmiş. Ara jenerasyonda da iyi oyuncular var. Hali hazırdaki kadroda da... Dolayısıyla uzun vadede doğru bir yola girilebilir.
Başakşehir/Avcı dönemi üçlüsü...
Ama 'Play-Off serüveni' doğru geçmedi... 3'lü savunmada hiçbir sorun yok. Sorun, orta saha merkezini kuramamak... Şenol Güneş'i Avrupa Şampiyonası'na götüren güçlü üçlü; Başakşehir/Abdullah Avcı menşeliydi. Şimdi burada sorun var. 4 büyüklerin tamamı, burada yabancı oyuncu kullanıyor. O seviyede oyuncu bulmak zor. Üstüne merkezde biri Hakan Çalhanoğlu olan iki oyuncu kullanmak bizi geçirgen yaptı. Bundan, Cengiz Ünder ve Kerem Aktürkoğlu'nun müthiş oyuncular olmasına rağmen, savunmaya geçişte sistemin gereği içe dönüşmeleri gerektiğinde sıradanlaşmaları sorun.
Play-Off dizilişi gereksiz risk
Bu yüzden 3-5-2'nin, yani 2 santrforlu oyunun bir çözüm olabileceğini düşünüyorum. Ya da dörtlüye geri dönüp, orta sahayı 3'leyeceğiz. An itibarıyla Play-Off temel dizilişi, çok gereksiz bir risk olur.
‘’Ezberi düşük oyun‘’
Oyuncular değişti ama oyunun çok değiştiğini söylemek mümkün değil. Merkezi, biri Hakan Çalhanoğlu olan 2 oyuncuyla tutmaya çalışmak sorun yaratıyor. Tabi diğer etkenlerle. Rakibi karşılarken Cengiz ve Kerem'in içe dönmesi ve orta sahayı 4'lemesi gerekiyor. Kanatlar da savunma hattına geçmeli. Ancak rakip hızlı yön değiştirdiğinde enine bir kopma meydana geliyor ve savunmada sayısal üstünlük kayboluyor. Kanatta ikiye bir yakalandığımız anlar dün maç boyunca yaşandı. Üstüne, savunmadan hücuma geçişte de bir otomatik yok. Herkesin bölgesine açılması, bu kez kanatların orta saha hizasına gelmesi, Kerem-Cengiz'in de açılması lazım. Ancak burada da iki kanatta koridor paylaşımı belirgin ve hızlı olamıyor. Portekiz ve İtalya gibi rakiplere karşı ezberinizin bu kadar düşük olduğu bir oyunda üstünlük değil denklik sağlamak zor. İkinci yarıda yapılan değişikliklerle 3-4-3’ten 3-5-2’ye geçiş biraz olsun iyileşme sağlandı. Tabii İtalya da artık kontrole geçmişti. Bu önümüzdeki dönem için bir ipucu olabilir.
İyi olmadı
İdealinden, Donnaruma hariç tamamen uzak bir takım karşısında Portekiz maçından belki daha ideal bir kadroyla diziliş değişene kadar aynı şeyi yaşamak iyi olmadı. Son olarak: Bu iki maçın düşündürdüğü bir soru daha var. Uğurcan ve Altay çok iyi kaleciler ama bunu henüz uluslararası arenada gösteremediler. İki oyuncudan da henüz Mert seviyesinde bir katkı alamadık. Yoksa ligdeki şut kalitesindeki düşüklük mü bizi aldatıyor. Umarım öyle değildir.
‘’Ekibi Dorukhan'ı önerdi ama...‘’
Kuntz, Galatasaray’ın Barça deplasmanını örnek alabilir diyordum. Portekiz’in 4-2 kaybettiği EURO 2020 Almanya maçından başlayarak, son İrlanda ve Sırbistan maçındaki 3-4-3 oynayan rakiplere karşı yaşadığı sıkıntıların üstüne gitmeye karar verdi. Muhtemelen rakibin savunmada yaşadığı kayıplar da onu iyice yüreklendirmiş olmalı. Ama Orkun ve Hakan’ın temassız oyunu merkezi Portekiz için bir cennete çevirdi. Üstelik Hakan da Moutinho için kolay bir markaj oldu. Bu konuda ne hayal etti acaba? Ve ayrıca planı değiştirmek için acaba neden bu kadar bekledi? Burada Dorukhan’ın oynaması gerektiğini bizzat ekibinin önerdiğini biliyorum. Kuntz’un tutmayan kumarı bu oldu. Muhtemelen Berkan tercihi haklı olarak çok konuşulacaktır. Çünkü bu da başımızı ağrıttı.
Berkan’la olmadı
Otavio çok rahat hareket etti. Portekiz’in beklenmedik silahı oldu. Berkan’ın üst üste yüksek tempoya alışkın oluşu ve atletik gücü bu konuda tercih edilmesinin sebebi. Ama iç kulvarı oynamakla çizgiyi hem de bu seviyede oynamak, hem de böyle yumuşak bir orta sahayla hiç kolay değil. İlk yarıda gole en çok yaklaşan oyuncumuz olsa da. Tabii savunmanın Ozan dışında fazlasıyla şaşkın oluşu da işimizi zorlaştırdı. Bizi hayata döndüren onların rahatlaması Cengiz’in ise oyun kuruculuğu üstlenmesi oldu. Bizim ümitlenmemizden çok, onların paniklemesi en büyük avantajımızdı ama Burak’ın penaltı kaçıracağı kimin aklına gelir. Acı bir final oldu.
‘’Umut var‘’
Portekiz grupta oynadığı son iki maçta önce İrlanda’yla 0-0 berabere kalıp, sonra evinde Sırbistan’a yenilerek Play-Off’a kaldı. Misal olmaz ya Sırbistan perşembe akşamı karşımıza çıkacak olsa, bizde kamuoyu beklentisi mutlak galibiyet olacaktı. Bu Kuntz için bir yönden de avantaj. Hem onlarda Ronaldo’nun belki de son Dünya Kupası’na gidecek olmasının yarattığı baskı, hem de bizim kamuoyunda Dünya Kupası’na gitmenin çok da beklenmiyor oluşu. Bunun yanında Portekiz’in bireysel oyuncu kalitesi ile kadro performansı uyuşmuyor.
Gerçekten inanmak zor
Önde Ronaldo, Jota, Bernardo Silva ve Bruno Fernandes’e sahip, Felix’i oynatamayan, dev takımlarda oynayan bek ve orta saha oyuncularına sahip bir kadro. Stoperde eksikleri var ama asıl eksik olan güçlü bir plan. Hem İrlanda hem de Sırbistan maçlarında çıkan kadrolara bakıldığında bu kadroların nasıl olup da iki maçta 1 gol atabildiğine inanmak zor. Akışkan bir hücum planları yok. Bunun sıkıntısını karşılarında iyi bir savunma gördüklerinde hep yaşıyorlar.
Orta saha baş ağrımız
Doğru savunmayla ve Yunus, Abdülkadir, Kerem ve Cengiz gibi hızlı hücumcuların formuyla umutlanmamak elde değil. Ancak bizim de bilinmezlerimiz yok değil. Orta saha merkezi Avrupa Şampiyonası başından bu yana baş ağrımız. Kuntz, Galatasaray'ın Barcelona maçlarına bakıp savunma ağırlıklı oyunda Taylan-Berkan ikilisinin uyumunu görüp önlerine Hakan Çalhanoğlu’nu koyarsa şaşırmam. Ancak formda Orkun-Dorukhan ikilisi de bir yöntem.
Bu oyunları hatırlayalım
Ancak bildiğimiz şu ki, bir dönemin Emre-Mahmut-İrfan temel planı gibi elde bir hazır şablon olmadığı. Eğer Merih-Çağlar ikilisiyle uyumlu bir merkez orta saha oluşturup hızlı ve becerili kanatlarımızı geçiş oyunda doğru kullanırsak ümit var. Avrupa Şampiyonası öncesinde bizzat Avrupalı otoriteler tarafından final şansı olduğu söylenen Milli Takım’ın özelliği grupta sadece 3 gol yemiş olmasıydı. Bu oyunları hatırlarsak neden olmasın.