‘’Avantaj Bate'de‘’
Ayrıca kulübe ceza aldırmak için kendilerini yırtan “tribün esnafı” Fenerbahçe’nin seyircisiz oynayıp elenmesi için elinden gelen hainliğin fazlasını bile yaptı. Yine her zamanki gibi rakibe çalıştılar.
Gol atmaya olduğu kadar gol yememe mecburiyeti Fenerbahçe için çok sıkıntılı bir durum. Çünkü bu yüzden risk almak zorunda kalacak. Bu da Kadıköy’deki maçı rakip sahadaki maçtan daha riskli ve tehlikeli hale getiriyor. Hal böyleyken takıma orta sahada direnç, isyan, inat ve regülasyon getiren Emre’nin oynayamayacak olması ciddi eksiklik. Meireles de yaptıklarıyla tribün esnafından farklı işler yapmıyor bu da ayrı bir konu...
Ligdeki savruk, sarsak, kırılgan ve kısır görüntüsünden biraz olsun uzaklaşan Fenerbahçe, Avrupa arenasında çok önemli bir sınava çıkıyor. Turu geçmek için maçı kazanmak da yetmiyor. Futbolcuların Bate karşısında son düdük çalana kadar aynı dikkati sergilemeleri, yardımlaşmayı, adam ve alan paylaşımını en üst düzeye çekmeleri, pozisyon üreten efektif bir oyun ortaya koymaları “olmazsa olmaz” bir gereklilik. Bate’nin uyutma ve oyalama taktiğine karşı da uyanık olmalı. Bir anlık hata bütün emekleri ve hedefleri yerle bir edebilir ki; Fenerbahçe ligin başından beri bunun destanını yazıyor.
Maç öncesi açıklamalara bakıldığında Aykut Kocaman ve futbolcuların motivasyonu çok iyi görünüyor. İnşallah bu söylemlerle sahadaki eylemler bu kez çelişmez. Daha birkaç sene önce Devler Ligi’nde Chelsea gibi futbol devine evinde ve deplasmanda dünyayı dar eden takımın, esamesi okunmayan bir takım karşısında ve Kupa-2’de avantajlı olduğunu söyleyememek elbette çok can yakıcı. Ama ne yapalım gerçek bu! Favori olmak ayrı, avantajlı olmak ayrı.
‘’Sükunet: 3 Ajitasyon: 0‘’
Trabzonsporlu futbolculara öyle keskin motive ve konsantre edilmiş, öyle ölüm-kalım maçı havasına sokulup gaza getirilmişler ki; bu ağır yükü kaldıramadılar. Yani kelimenin tam anlamıyla aşırı yüklemelerden “sürkonsantre”, “sürmotive” oldular. Çünkü onlara galip gelmek de yetmezdi. Fenerbahçe ezilip, parçalanıp perişan hatta ve hatta yok edilmeliydi. Neredeyse iki senedir camianın buyurganları, tribün esnafının doyurganları tekmili birden böyle buyurmuş, böyle ihale etmişti. Ancak bumerang geriye döndü.
Sarı-Lacivertliler, UEFA Kupası deplasmanından sonra çıktıkları en kritik ve sinir harbine dayalı deplasmanda sezonun en akıllı, en soğukkanlı oyununu oynadı. Biraz kendisi gibi oynadı, semeresini de, ödülünü de fazlasıyla aldı. Emre’deki öfke kontrolüyle, “taammüden azmettirilmiş çocuklar” arasındaki fark, tabeladaki farkı getiren farktır. Kuyt ise maçın gizli kahramanıdır.
Bütün opsiyonlarını hoyratça değil hunharca tüketen Fenerbahçe’nin çeyrek puan kaybına bile tahammülü yok. Artık her maç “olmak ya da olmamak” maçı, artık her maç Rus Ruleti. Bunu da bu hale tüm unsurlarıyla birlikte bizzat kendisi getirdi.
Mevcut tabloda bütün maçları kazanması bile Fenerbahçe’nin şampiyon olmasına yetmiyor. O zaman “rakipler bize karşı çok sert oynuyor“ diye mızmızlanmak yerine rakipten daha sert oynayacaklar. Hakemden dert yanmak yerine, rakibi dert yanar hale getirecekler. Elbette bütün bunlar Meireles densizliğiyle değil, futbol ve ahlak kurallarının tamamen içinde kalmak kaydıyla...
‘’Ne yapsan olmuyor gözüm!‘’
Ne yaparsan yap her zaman ve her şekilde eksiksindir ve bir türlü “tamam” olamazsın. İyilerin yanına iyi adamlar ekliyorsun bu kez de elindeki iyiler saçmalama yarışına giriyor. O zamanda ligin en dibindeki takım kadar “takım” olamıyorsun. O zaman her maçta ölüp ölüp diriliyorsun, taraftarlarına da ecel terleri döktürüyorsun.
İşte Emre, Webo ve Ziegler gibi etkili adamlar kadroya dahil oldu, “etkisiz elemanlar” tribüne çıkarıldı. Üstelik maça da yıldırım gibi bir baskınla başladı Fenerbahçe. Rakip ceza sahasında ablukayı sürdürürken bir uzun top ve hüsran. Her maçta gol yeme ve de ilk golü yeme geleneği aynen devam. Pozisyon bile yokken olmaz bir yerden olmaz bir vuruş, defansın ve Volkan’ın zincirleme çuvallayışı. Sonra aynı Volkan olmaz bir müdahaleyle inanılmaz bir golü kurtarıyor.
Bir şeylerin ters gideceği en başından belli olur ya, Kuyt penaltı çizgisine gittiğine eminim büyük bir çoğunluk hissetmişti kaçacağını. Fenerbahçe’de koşuların yönü, pasların şiddeti, efektif paslaşma, pozisyon üretme konusunda hala çok ciddi sıkıntı var. Ne yama tutuyor ne de pansuman fayda ediyor. Sow ve Webo ikilisinin yarım Enoramo kadar etkili olamması da bu yüzden.
Şurası bir gerçek; Galatasaray liderliği ve şampiyonluğu vermek için elinden gelen her şeyi yaparken, Fenerbahçe ve Beşiktaş da liderliği ve şampiyonluğu “almamak” için her şeyi yapıyor. Dahası bunun için dönülmez bir yemin etmiş gibiler.
‘’Evrimin inkarı devrimin intiharı‘’
Ziegler’in adı neden gündemde? Alex’li diziliş değişmeyecekse Alex neden gönderildi? Bu kadar plansız, programsız, sistemsiz, harala gürele transfer yapılır mı? Oldu olacak Alex’i de geri getirin hatta Tuncay Şanlı’yı da alın. Madem başa dönülecekti öyleyse bütün bunlar neden yapıldı? İşin buralara gelmesine neden göz yumuldu? Emre Belözoğlu gönderilmese belki de Şampiyonlar Ligi’nde mücadele ediyordu şu anda bu takım. Madem devre arası bu kadar harcama yapılacaktı sezon başında yapılsaydı da takım Şampiyonlar Ligi’nden elenmeseydi.
Sisteme göre mi transfer yapılıyor, duruma göre mi? Hadi ona ya da buna göre diyelim, gerekçenin de üzerinde durmayalım. Peki sezon başından beri ligin en çok yalpalayan, saçmalayan ve savrulan takımı olduğu bu kadar barizken, ara transferi tamamlayan ilk takımın Fenerbahçe olması gerekmez miydi? Bu kendini imha halleri ne kurumsallıkla bağdaşıyor, ne durumsallıkla ne de duygusallıkla!
Atı alan Kadıköy’ü geçeli çok oldu ama Fenerbahçe hâlâ kendisiyle kavga etmeye, kendi oluşturduğu bataklıkta debelenmeye devam ediyor. Futbolcusuyla, yönetimiyle, hocasıyla, tribünleriyle toplu bir bilinç intiharı yaşıyorlar.
Ne eksen kalmış ortada kaymadık ne de şakul! Kimin, neyi, neden yaptığını ya da yapmadığını anlamak, anlamlandırmak, kestirebilmek akıl kârı değil. Bu kadar saçmalık içinde sadece Bienvenu’nün gidişi ile Webo’nun getirilmesi mantıklı görünüyor.
Tabii ki 31 yaşındaki Webo’ya ödenen bonservis bedeli de “anlamsız harcamalar” listesine yazılmak kaydıyla.
Fenerbahçe önce kondisyon, motivasyon, konsantrasyon, mücadele ve saha içi yardımlaşma sorunlarını çözecek. Futbolcuların sahadaki güçsüzlüklerini, sarsaklıklarını, çaresizliklerini ve dalga konusu acemiliklerini kim nasıl açıklayacak? Orta sahasız futbol fantazisinin mimarı kimdir? Stoch gibi ürkütücü bir silah nasıl insafsızca bitirilmiş ve etkisiz hale getirilmiştir? Fenerbahçe bu sorulara yanıt
bulmak, bu sorunlara çare aramak yerine, yanıtlara soru bulmak, çözümlere sorun üretmekle meşgul hâlâ..
Kaba sıva çoktan tamamdı da ince sıva nasıl olacak acaba?
‘’Yine ecel teri‘’
Taraftarın Avrupa Kupası’nda “taammüden” aldırdığı cezalar, saçma sapan kırmızı kartlar, transfer muammaları, havalimanı ve tribün sürtüşmeleri yedi kısım tekmili birden bir arada.. Bu kadar tuhaf ve anlaşılmaz yanlışın doğru bir sonuç vermesini beklemek de olsa olsa romantik bir aptallıkla izah edilebilir.
Gaziantep deplasmanında, edilgen ve kırılgan futbolu bir kenara bırakmış bir Fenerbahçe sökün ediyor ilk yarıda.. Koşuyor, mücadele ediyor, boğuşuyor, topu kazanıyor ama bir türlü pozisyon üretemiyor. Çünkü efektif oynamıyor. O çabayı, pozisyona ve skora çevirebilecek bir strateji ya da taktik göze çarpmıyor. Sonra rakip ceza sahasından seken bir topla, kontrataktan gülünç bir “halı saha” golü yiyip paralize oluyor. Cenk Tosun bomboş pozisyonda egoistlik yapmasa maç belki de orada kopacak.
İkinci yarının ikinci maçı oynandı, bir o kadar da UEFA ve Kupa maçları.. Fenerbahçe hâlâ ve bir türlü takım olamadı. Dahası buna dair ne bir sinyal veriyor, ne de umut. “Birkaç iyi adam”ın kişisel becerisiyle üst sıralarda tutunuyor o kadar. İşte Sow yapacağını yaptı, “hayalet” Semih kendini hatırlattı ve maçı aldı. O kadar.
Ne darbelerin yıkamadığı bir takımı, çok önemli yıldız takviyeleriyle ecel teri döken ve döktüren bir garabete dönüştürmek de ancak ve sadece Fenerbahçe’nin ve Fenerbahçeliler’in becerebileceği bir durum.
‘’Elde var Salih‘’
İttifakları dize getirmiş, düzenleri ve düzenekleri çökertmiş, yok edicilere direnmiş Fenerbahçe artık kendi taraftarından başka kimseyi korkutabilecek bir takım değil. Kendi sahasında korkuyor, baskı kuramıyor, kimseye oyununu kabul ettiremiyor.
Sarı-Lacivert çubuklu artık Fenerbahçeliler’in kâbusu rakip takımların rüyası haline geldi. Fenerbahçe artık rakiplerin yüzünü güldüren bir takım. Kendi taraftarına değil rakiplere umut saçan bir takım. Şampiyon olmak için değil şampiyon yapmak için çabalayan bir takım. Milyonlarca euro harcayarak bunu becerebilenlere bir kez daha selam olsun.
Ligde üç pas üst üste yapamayan takımın kupada kayıpsız gitmesi de bir başka yaman çelişki… Bursaspor maçına baktığınızda skorun ve puanın ötesinde bir kazancı var Fenerbahçe’nin. “Elde var Salih” cümlesi her şeyi anlatır herhalde.. Bir de ilk golünü atan genç Beykan’a omuzlara alınarak yapılan anlamlı jest. Salih’in futbolu da, özgüveni de giderek gelişiyor. Biraz daha güç ve tecrübe ile vazgeçilmez bir anti-kahraman olur.
Zaten Fenerbahçe’nin de şu durumda, şu atmosferde kahramanlara değil, belki de hiç olmadığı kadar gösterişsiz bir şekilde işini yapan, formasının hakkını veren anti-kahramanlara ihtiyacı var.
‘’Bu nasıl acizliktir?‘’
Saçma sapan, saç baş yoldurtan, akıllara zarar bir ilk yarı performansının ardından, ikinci yarı için sözde beyaz bir sayfa açmışsın. Üstündeki 4 takımın da puan kaybettiği bir haftada, fikstür sana altın tepside iyi bir başlangıç fırsatı sunmuş. Üstelik karşındaki daracık bütçeyle oluşturulmuş ‘toplama’ bir takım... Sanica Boru Elazığspor ligin en çok gol yiyen 3 takımından biri olduğu için de puan cetvelinin dibinde demirli...
Bir halt beceremiyorsun, pas yapamıyorsun, pozisyon üretemiyorsun, mücadelede yoksun, kondisyonda yoksun, akılda yoksun, yürekte yoksun, oyunda yoksun. 25 dakikada 2-0 geriye düşüyorsun, bu bile seni biraz olsun kıpırdatmaya yetmiyor. 2-0 mağlupsun, Avrupa’nın dev bir takımı karşısında deplasmanda 2-0 galipmişsin gibi rölantide oynuyorsun. Öyle bir haldesin ki; değil zayıf bir rakibi, bir tavşanı, bir kurbağayı bile ürkütmen zor.
Dokunulmadan kendini yere atan Krasiç, top kendisinden çıktığı halde elini kaldırıp hakemi yanıltma ucuzluğuna sığınan bazı pahalı yıldızlar. Yahu siz berbat bir şaka mısınız? 3 Temmuz sürecinin mimarları, aktörleri, figüranları, tetikçileri, kalemşörleri bile, şu an formayı giyenlerle onlara giydirenlerin yaptığı kötülüğü ve tahribatı yapamadı bu kulübe.. Hiç kimse ve hiçbir şey de Fenerbahçe’nin şu hali kadar onları eğlendirip güldüremezdi. O kadar jop, o kadar biber gazı, o kadar gözaltı, o kadar iftira, o kadar tezgah bile şu aciz görüntü kadar yaralayıcı ve tahrip edici olamamıştı.
‘’Kazandın ve bitti‘’
Fenerbahçe’nin bu kulvarda oynadığı herhangi bir maçın reytingi ve tirajı, gruplardaki maçların tamamının toplamından uzak ara daha fazla… O yüzden “gittiği yere kadar” mantığının ötesinde kasmak ve gerilmek anlamsız. Bütün maçlarını kazanarak kupaya alsan bile ödül-maliyet hesabıyla zarardasın çünkü.. Kazanmadığın gibi bir de senden götürüyor. Ama iyi kazandırıyorsun.
Bırak ortalığı provoke edenler, nefret ve kin tuzağı kuranlar kendi kendilerine oynasın, oynaşsın, kaynaşsın, sevinsin ve sevişsinler.
Bu ülkede hala kimsenin yanından bile geçmediği tabu sorular var. Bu soruları, muhataplarına en cevval haliyle ama illa ki “şaka opsiyonlu” olaraktan Sadri Bey yöneltsinler isterim..
1-Mesela, Mustafa Denizli Bursaspor’un şampiyon olduğu o maça kaç futbolcuyla gitti? Kimleri, hangi gerekçeyle götürmedi? O maç Fenerbahçe ile olsa kaç futbolcuyla gelirdi, kadroya almadığı o futbolcuları yine götürmez miydi?
2- Mustafa Denizli’nin yaptığını şayet Şenol Güneş yapsaydı, Ertuğrul Sağlam böyle sessiz kalır mıydı? Medya böyle sessiz kalır mıydı? Sadri Bey’in de bu konuda yıllardır ertelediği müthiş yorumunu merak ediyorum.
3-‘Hatır Şikesi Kumpanyası’nın işleyiş şemasında 1-2 ve 3 numarada kimler yer alır mesela yıllardır? Bu kumpaslı kumpanya kimler tarafından kime karşı kurulmuştur? Fenerbahçe o şemada yer almış mıdır? Aldıysa kim şampiyon olmasın ya da kim düşmesin diye kimlere köçeklik ya da yancılık yapmıştır? Buna da futbolun sicil amirliğine soyunan baronlar yanıt versin.