Arama

Popüler aramalar

‘’Herşey çıkabilir küme düşme çıkmaz‘’

Ağırlık, yetkililerin hiçbir takımı küme düşürmeyeceği, ağır cezalar vereceği yönünde. Bu görüşlerle ilgili nedenler ise beni tatmin etmiyor...
Sağlam kaynaklardan edindiğim bilgilere göre, federasyon hiçbir takımı küme düşürmeyecek; Neden mi?

1-Konu Milli Takım ise, gerisi teferuattır... Bu özlü sözü hatırlatarak, Ay-Yıldızlılar’ın 2 ve 6 Eylül’de çok 2 kritik karşılaşmaya çıkacaklarını hatırlatmak isterim. Milli takımımızın ağırlıklı olarak hangi kulüp oyunculardan oluştuğunu gözününde bulundurursak, olumsuz bir karar federasyonu bir hayli zora sokacaktır. 2012 Finalleri’ne ne pahasına olursa olsun katılmak isteyen 2 aylık federasyon, kendi bacağından asılmak istemez, bu intihara benzer...

2-Küme düşürme cezası, büyük bir kaosu da beraberinde getirecektir. Kimlerin düşeceği, kimlerin çıkacağı, tekrar kimlerin Süper Lig’e alınacağı kararı zaman isteyecektir. Yeni federasyon böyle bir kaosu hiç istemeyecektir. Zira ligin bir kez daha ertelenmesi faciaya yolaçacaktır. Nasıl bir karar çıkarsa çıksın, kimse memnun olmayacaktır ve bu baskılarla yeni yılı bile göremeyecek federasyona kısa sürede istifa baskısı gelecektir...

3-Olayın bir de maddi ve imaj boyutu vardır. Günlerdir İstinye’deki federasyon binası bu yüzden sürekli özel misafirleri ağırlamaktadır. Maddi boyutunda yayın geliri ve ligin sponsoru olan Lig TV’nin baskısı vardır. İmaj konusuna gelince. Kimse, özellikle de bu dönemde UEFA’nın bizi dışlamasını istemez. Zaten UEFA da bu nedenle “Kendi işinizi kendiniz görün. Bunu hemen yapın. Yapmazsanız biz gerekeni yaparız” demiştir...

15 Ağustos 2011, Pazartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Ağlarsa anam ağlar‘’

Rakip bu defa işi sıkı tutmuş. Biletler 2’li paket halinde satılmış, Almanya ve Türkiye maçı için. Belçikalılar, Boudewijn Stadı’nı tıka basa doldurmuş. Sizin anlayacağınız bu defa ‘Kaçak Türk’ seyirci yok tribünlerde. Yaklaşık 40 bin bayrak sallayan Kırmızı Şeytan var. Tribündekiler kadar sahadaki Belçikalılar da bir hayli iddialı, hırslı, zaman zaman da fazla agresif; Hazard, Lombaerts, Defour ve Chadli için sanki ölüm kalım maçı...
Bizim çocuklara gelince... Yani tam başlayacaktım anlatmaya, maçın henüz 4. dakikası Çağlar ülkemize has “Basit Hata”lardan birinin kahramanı oluverdi. Yani tam ‘Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar’ı yaşattı bizlere, Çağlar... Kısacası Brüksel’de maalesef 1-0 mağlup başladık gruptaki en kritik karşılaşmaya! Ardından Türkiye’nin starı çıktı sahneye. Arda seyircilere futbol resitali sunarken Ay-Yıldızlı ekibimiz Burak’la eşitliği yakaladı. Millilerimiz bu golden sonra maça da ortak oldu. Daha fazla organize olup, daha seri paslar yapmaya başladı. İkinci devrede yine Arda başroldeydi. Bu defa rakibi ceza sahamızda yere indirdi. Allah’tan kalede Volkan var; Volkan kalesinde devleşince Witzel korkup topu üstten auta gönderdi...
Maçın son 10-15 dakikasını izlerken olayı çözemediğim için sizlere sağlıklı bilgi veremeyeceğim. Sanki bizim çocuklar kendilerini 2-1 önde zannetti. Topu çevirip durdular. Zaman geçsin diye fazla sıkmadılar kendilerini. Sadece Mehmet Ekici bir aksiyon sergileyiverdi o kadar. Tamam beyler anladık, Guus Hiddink için 1 puan iyi olabilir, zira onun gideceği yer belli... Peki ya siz? Siz 2012 Finalleri’ne gitmek istemiyor musunuz?
Evet, Millilerimiz Brüksel’den 1 puanla dönerken büyük bir fırsatı tepti bana göre. Çünkü bu Belçika karşısında 3 puan bizim olmalıydı. Galiba 2.’lik koltuğu için (Hiddink’in kulakları çınlasın) sürücü koltuğunda artık Belçikalılar var...



04 Haziran 2011, Cumartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Futbolu ciddiye almayın!‘’

Son haftalarda o kadar enteresan olaylar yaşanıyor ki, ben de ters köşeye yatıyorum.. Ve “Büyük konuşma, imkânsız yoktur, futbol basit bir oyundur” diyorum. Bu yüzden dikkatimi çeken 3 gelişmeyi paylaşmak istiyorum... Ana-babası Zonguldaklı Mesut Özil, Real Madrid’e transfer olduğunda, herkes gibi ben de, “Türk Milli Takımı’nı seçmiş olsaydı, hayatta Real’e gidemezdi” düşüncesine kapılmıştım. İspanyollar’ın Nuri Şahin hamlesi bu teoriyi çürüttü. Hatta Bayernli Hamit’in Real’le sözleşme imzalayacağı söyleniyor. Kısacası futbolda artık Alman veya Türk Milli Takımı gibi ayrım kalmadı. Detay; kalitede veya pazarlamada.
Türk dostu Daum’dan bahsedelim! Stuttgart, A.Viyana, Beşiktaş ve Fenerbahçe ile şampiyonluklar yaşayan başarılı hoca; 55 günde Frankfurt’u küme düşürdüğü için aniden başarısız mı oldu? Artık karar verelim ama! Daum, Frankfurt’u düşürmüş olabilir, ama 3 yıl önce Köln’ü 1. Lig’e çıkarmıştı. Ülkemizde başarı kıstası sadece şampiyonluktan mı geçiyor? Denizli faciası yaşanırken Daum vardı, peki 2 yıl aradan sonra Daum neden tekrar Fenerbahçe’ye kurtarıcı olarak getirildi? ‘2. Denizli faciası’nı da yaşatmak için mi?
UEFA’nın gözdesi, MHK’nın gözbebeği Cüneyt Çakır. CV’si ortada; Her sahada kimsenin gözünün yaşına bakmıyor. Kurallara uymayana kartını çıkarıyor. Ceza sahası içinde ise düüüt, penaltı!
10 yıldır maç başına yaklaşık 5 sarı kart, 2 maçta
1 kırmızı kart göstermiş, 3 maçta 1 de penaltı çalmış... Adamımız çifte standardı sevmiyor, aynı ‘agresifliği’ M.City-Kiev maçında da sergileyebiliyor. (8 sarı 1 kırmızı) Neden böyle bir hakem Fenerbahçe-Ankaragücü maçında 3 penaltı 1 kırmızı gösterdiği için tartışılıp, eleştiriliyor! İngiltere’deki performansından övgüyle bahsettiğimiz Çakır, şimdi neden kötü adam? Bakın; biz futbolu fazla ciddiye alıyoruz. Medeni ülkelerde insanlar maça eğlenmek için giderken, bizde hâlâ kavga-dövüş. Holiganizm maçtan saatler önce başlayabiliyor, hedef ülkenin polisi de olabiliyor. Allah aşkına kendinize gelin! Bilin ki futbol asla futbol değildir. Ona göre davranın. Büyük konuşmayın. Futbolu sakın fazla ciddiye almayın, eğlenin, eğlendirin, hayatın tadını çıkarın, dalganıza bakın...

17 Mayıs 2011, Salı 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Eller aya biz yaya‘’

Çok iyi hatırlıyorum, 80’li yılların sonunda ve birazcık da 90’lı yılların başındaydı. Futbol sevdalısı olarak meşin yuvarlağın peşine düştüğümüz günlerde tribünlerdeki seyirci yarı yarıya idi. Mesela bir Galatasaray - Fenerbahçe maçında Sami Yen tıka basa dolu ancak taraftar sayısı eşitti. Kavga gürültü hiç yoktu, maç esnasında Hababam Sınıfı filmlerinin çekimleri bile sorunsuz tamamlanırdı...
Sonra “Kasapların” dönemi başladı; Bıçaklar, satırlarlar, baltalar, zincir mincir. Büfelerde döner bittiğinde döner bıçakların holiganların eline geçtiği yıllar. Utanç verici görüntülerle Avrupalının diline düşmüştük. Ayıptır ve gariptir ki, günümüzde ülkemize maç seyretmeye gelen yabancı meslektaşlarımız hala bu soruları soruyor bizlere; “Neden bu kadar polis var stad etrafında? Taraftarlar hala kavga ediyor mu?”
H H H
Yavaş yavaş yaralarımızı sarıp adamlara makul bir açıklama yapma gayretine girerken son yıllarda de ortaya bir intikam senaryosu yazılıverdi: “Siz bizi İnönü önünde, canlı kameralar önünde bıçakladınız... Şimdi sıra bizde!” İnanın Bursa’daki Meydan Muharebesi’ni izlerken bırakın medya mensubu kimliğimi, sade vatandaş olarak utandım, nefret ettim bu gidişattan. Rakip taraftar hiç ortada yokken devletin polisine bu öfke niye. Elinde taşlarla satırlarla ülkenin memurunu kovalayan bu taraftarın derdi ne, bu isyan bu haykırış kime? Kim veya kimler organize ediyor spordaki bu terörü? Kimler nemalanıyor ülkedeki bu kaos ortamından? Hangi kulüp yöneticileri, sözde takım sevdalısı “Organize Spor Katili” taraftarlara prim vermektedir?
H H H
Farkındamısınız bilmiyorum ama, hatırlatmakta fayda var. Bizler şu şiddet konusuna hâlâ bir çözüm bulamamışken, futboldaki kavgayı adeta bir namus meselesi haline getirmişken, mesela 10 milyon nüfuslu bir Portekiz Avrupa Ligi Finali oynanmadan kupanın sahibi olabiliyor... Biz ligimizin değeri ve kalitesiyle avunurken, FİFA sıralamasında 22 basamak üstümüzde bulunan, emekli yıldızlarını Süper Lig’e ihraç eden Portekizliler her türlü ders veriyor... Fazla uzatmak istemiyorum! Futbolun patronu federasyona sesleniyorum: Sorumlulara en ağır cezayı verin. Herkes bu olaydan ders alsın. Devlet yetkililerine sesleniyorum. Görüntüleri izleyin, gerekeni yapın! Fakat bu noktayı da sakın seçim propagandası haline getirmeyin...

09 Mayıs 2011, Pazartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Tayfur hocaya biraz saygı‘’

Kimseden tık yok! İşin tuhaf tarafı, kendisi de sessiz sedasız görevini hakkını vererek sürdürüyor. Zaten geleceğiyle ilgili bir laf etse, birkaç hafta sonunda aleyhine delil olarak kullanılacak. Ne de olsa burası Türkiye! Sen de Beşiktaş’ın çoçuğu Tayfur Havutçu’sun...

Gaziantepspor ile oynanan ilk yarı final maçı sonrası, Beşiktaş Basın Sözcüsü, yönetici Doçent Doktor Mete Düren, bana göre talihsiz şu açıklamayı yapıyor: “Yerinde oyuncu değişiklikleriyle maçı çevirmeyi bildik. Eğer Türkiye Kupası’nı bu sezon müzemize götürürsek, Tayfur Hoca’yı bırakmayız. Başarılı olmuş bir teknik adamı neden gönderelim ki?”

Havutçu’nun diğer maçlardaki performansı bir kenara Düren şunu demek istiyor herhalde: “Kupayı kazanırsa Tayfur hoca kalır, kazanamazsa gider. Bu iş bu kadar basit...” Helal olsun doktorum. Bir teknik direktör işte böyle motive edilir!

Yıllarını Beşiktaş’a vermiş genç hoca hakkında daha sonra başkan Yıldırım Demirören de iki çift laf ediyor: “Hocamıza ilk gün görevi tebliğ ettiğimizde beklentilerimizi ilettik. Bu beklentileri karşılayacağına inanıyoruz. Hocamızın karakterini çok iyi biliyoruz. Kendisiyle uzun zamandır çalışıyoruz. Kendisi başarıyı yakalayacağına inanmasaydı görevi kabul etmezdi. En büyük arzumuz Beşiktaş’ın içinden gelmiş, Beşiktaşlı olan, Beşiktaşlılık duruşunu futbolculara yansıtan hocayla devam etmek. Sezon sonunda oturup her şeyi konuşacağız...” Demirören de konuya müthiş bir başlangıç yapmış, ancak “Sezon sonu oturup, konuşacağız” finişi sevgi sözlerini berbat etmiş!

En ılımlı sözler ise transferin önemli ismi Serdar Adalı’dan: “Bu benim bireysel görüşüm. Son kararı yönetim kurulumuz verecektir. Ancak Barcelona örneği de ortada... Biz de benzer şekilde Tayfur Hoca’ya destek verip, ona güvenirsek başarılı olacaktır. Takım içerisindeki diyalog çok önemli. Bunu yerli hocayla çözmek işin en kolay yönü...”

Benim gibi herkes biliyor ki, Tayfur Havutçu bırakın Türkiye Kupası’nı kazanmayı, ağzıyla kuş tutsa yeni sezonda takımın başında maalesef kalamayacak. Türkiye şartları, yani Türk kulüplerin yönetim tarzı henüz bu sisteme hazır değil. Eee, bu şartlarda ben de diyorum ki, Tayfur hocaya biraz saygı lütfen. Ya da siz beni ters köşeye yatırın, tüm ülkeyi şaşırtın ve hemen Tayfur Havutçu ile 4 yıllık anlaşma yapın...

22 Nisan 2011, Cuma 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Pes etmek yok!‘’

Avusturya’ya en son 23 yıl önce yenilmişiz. Dün de kazanamasaydık açık söyleyeyim çok ayıp olurdu, 2012 finalleri için de yazık olurdu. Tamam, konuk ekip 3-5 as oyuncusundan yoksun çıkmıştı Kadıköy’e fakat Constantini’nin öğrencileri takımımıza rakip olacak futboldan çok uzaktı. Avusturyalı futbolcular dün amatör bir takım gibi gezindi durdu sahada... Çok baskılı başladık oyuna. Burak ilk dakikalarda o müthiş fırsatı değerlendirse maç kopacaktı belki. Olmadı. İmdadımıza Türk Futbolu’nun kahramanı Arda Turan yetişti. Sağol Arda! Bak sen istedin ya, bunu da yazın diye! Yazıyoruz işte; Mükemmel bir gol attın, Türkiye seninle gurur duyuyor! Ama unutmayız Arda’cım. Tıpkı seninle aynı familyadan olan Emre Belözoğlu’nun İnönü’de tribünleri “sol koluyla” selamlayışını! hala unutmadığımız gibi...

İkinci yarıda da önemli pozisyonlar yakaladık. Fakat farkı 2’ye çıkarmamız için son çeyreği beklemek zorunda kaldık. Dün gece bütün oyuncularımızın iyi niyetini tebrik etmek istiyorum. Kurtardığı penaltı vuruşuyla kalitesini bir kez daha perçinleyen Volkan’ı özellikle kutlamak gerek. Guus Hiddink’in çıkardığı iddialı 11’e biraz daha zaman verildiği taktirde çok iyi şeyler yapacağı inancını taşıyorum. Ancak unutmayalım. 2012 Finalleri için hedefimiz 2’ncilik, rakiplerimiz ise Belçika ve Avusturya. Hedefe ulaşmak için 2 rakibimizi de deplasmanda devirmemiz şarttı. Bu iş kolay mı? Tabii ki değil! Peki imkansız mı, hiç değil! 3 Haziran’da Brüksel’de görüşmek dileğiyle...

Unutmadan! Son sözüm Futbol Federasyonu yetkililerine... 2-0 öndeyken rakip kaleci Macho’ya yabancı madde atan futbol canavarını hemen bulun, ömür boyu sahalardan men edin!

30 Mart 2011, Çarşamba 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Olağandışı bir gece...‘’

Olumsuzluklar zincirinin ilk halkası Rumeli Kavağı’nda meydana geldi. Akşamın ilerleyen saatlerinde bankamatikten para çekmek istedim. Kartı içeri doğru ittim; işlem dahi yapamadım, makine kartımı yuttu!
Bir gün sonra özel bir röportaj için ABD’ye uçacaktım. ESTA (ABD’ye giriş için gerekli olan) numaram onaylanmadı. Yetkililer “Sizi maalesef uçağa alamayacağız Mehmet Bey” dediler; şoke oldum... Eve döndüğümde sırtımda bir ağrı bir sızı. İdare ederim, geçer belki dedim ama acı dayanılmaz hale gelince biraderle soluğu İstinye Acil’de aldım. Ağrı kesici iğneyi yedikten sonra doktor müjdeyi(!) verdi: Böbrek taşı düşüreceksin... Acıyı tarif etmeyeceğim ancak 7 gün evde ne çektiğimi bir ben bilirim, bir de Allah. Ha unutmadan, bir de banyodaki ıslak zeminin kurbanı oldum ve yere yığıldım. Allah’tan kırık çıkık yok.

Neyse taşı düşürdük, kendimize geldik, önceki gün de işbaşı yaptık. Yaşadıklarımı düşününce bu geceki derbi geldi aklıma; Galatasaray ile Fenerbahçe arasındaki maçların olağan sonuçları. Son 12 maçta Sarı-Kırmızılılar sadece 1 maçı kazanabilmiş. Ne dersiniz, olağandışı bir maç yaşanır mı bu akşam sizce?

18 Mart 2011, Cuma 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Kırık kaptanlar...‘’

Sakatlığı nedeniyle uzun süredir forma giyemeyen Galatasaray’ın genç kaptanı Arda Turan, İstanbul Belediye hezimetini izledikten sonra stadı terkediyor; Kendisine “Merhaba Arda” diyen Kanaltürk ekibine postayı da koyuveriyor! “Çekme, kırarım o kamerayı...”

Yaklaşık 10 gün önce Ankaragücü - Beşiktaş maçının devre arasında Türk Futbolu’nda tarihe geçecek soyunma odası kavgası yaşandı. Siyah-Beyazlılar’ın ‘Deli’ lakablı kaptanı İbrahim Üzülmez, 2. kaptan adaşı Toraman’a esti gürledi; “Sen bana nasıl küfür edersin lan! Kırarım ağzını burnunu...”

Bilindiği üzere geçtiğimiz ay, Trabzon’da bir hazırlık maçı yaptı Ay-Yıldızlı ekibimiz. Daha doğrusu bir dostluk müsabakasıydı. 2002’de devirip bronz madalya kazandığımız Güney Kore’yi bu defa ülkemize davet ettik. Kore Gazileri tribünde yer aldı, Şenol Güneş hocamıza da büyük bir jest oldu. Başka ne olmuştu? Milli takım kaptanı Emre Belözoğlu, ikili bir mücadelede yine yaptı yapacağını ve önce sarı kart gördü. Daha sonra 13 numaralı rakibini gözüne kestirdi, içinden de muhtemelen “Kıracağım senin o ayaklarını” deyip tekmeyi salladı, oyundan atıldı...

Resmi kayıtlarda yaklaşık 4 milyon EURO (Gayri resmi olarak 6.5 milyon EURO iddiası sürekli ortaya atılıyor) ödediğimiz Milli Takım patronu Guus Hiddink köşe yazısında aslında çok açık konuşuyor: Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor’un Avrupa maceralarının kısa sürmesinin nedeni apaçık ortada. Türk oyuncular bir çok kez kendilerini kaybedip gereksiz bir şekilde maçı rakibe hediye ediyorlar. Ölçülü bir mental gücü, sakinliğiniz ile birleştirmeniz gerekir. Türk Futbolu benliğini kaybetmemeli ancak değişen dünyada olumlu hareketleri de kapmalı...

Bakınız gençlere örnek olması gereken Arda ortada hiçbir şey yokken kamera parçalamak istiyorsa, İbrahim Üzülmez olmayacak yerde takım arkadaşını küçük düşürebiliyorsa ve Hiddink maç sabahı “Öfkenizi kontrol etme zamanı geldi” dedikten 10 saat sonra kaptan Emre, Güney Kore’li dostumuzu biçebiliyorsa vay Türk Futbolu’nun haline...

Neymiş, marka değeriymiş, Avrupa Ligleri’nde 5’inciymişiz falan fistan. Bırakın beyler! Uyanın artık, Türk Futbolu uçurumun eşiğinde; Kendinize gelmezseniz, felaket bizi bekliyor...

28 Şubat 2011, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI