‘’Kahya sanki!‘’
Üstelik düdüklerin çoğu da hatalı! Bu nedenle saha içi güveni ve saygıyı da kaybetti. Herkes her şeye itiraz etti, o da kartlarıyla sözde durumu idare etti!
Fenerbahçe üç kez Stoch, dördüncü kez Caner’le olmak üzere, yedinci kez aynı kadroyla mücadeledeydi. Diğer on kişi ve sistem aynıydı yani. Bu, azımsanacak bir istikrar değil. Buna rağmen Sarı-Lacivertliler ilk yarı boyunca ilk kez bir arada oynayan bir takım gibiydi! İlk 45 dakika, kısa kalan, aşırı giden paslar ve hiç kullanılmayan sağ kanatla pozisyonsuz geçti. 5. dakikada gol atan Baroni, 19’da attırarak hatasını telafi etti! Evet, Belediye’nin golü 19. dakikadaydı, başlama vuruşu 22’de yapıldı, ilk yarı sadece 1 dakika uzatıldı ve bitti!
Vasat altı Topal’ın çıkıp, Sezer’in girmesi çok doğru bir tercihti. İkinci yarının başlarında önde basmaya başlayan Sarı-Lacivertliler 60. dakikaya kadar bir çok pozisyon üretti. Sonra savunmaktan başka bir şey yapmayan Belediye ve ağır oyunu seven kahya nedeniyle hızı kesildi! Krasiç, Hasan Ali tercihi de yerindeydi. Tam formunda olmasa da, sonuçta Krasiç her rakip için büyük bir tehditti!
19. dakikadan itibaren Baroni’siz, bir kişi eksik oynayan ev sahibi, 15. köşe vuruşunda Bekir’in golüyle sevinebildi. Oysa, eskiden ‘15 korner, 3 gol’dü Fenerbahçe için! Değil mi!
‘’Vasatın altı!‘’
İlk yarının ikinci yarısında ise, stresi olmayan karşılaşmaya keyifli sahneler izlemek üzere gelen futbolseverler, sadece Almanları ve Stoch’un devam eden iştahını izlemekle yetindi.
Mert ilk golde yanlış yerdeydi. Özgür ya erken ya da geç hamlelerle zamanlama hataları ile geriledi. Belki de gereğinden fazla tek top yapan Recep, fizik güç yetersizliğiyle göze geldi. Tıpkı yeterli fizik güce hala ulaşamayan Krasiç ve Stoch gibi. Aslında Krasiç ve Stoch’un fizik güç ve nefesleri yeterli olsa, ikisi de tadından yenmez ki!
Mehmet Topal yine vasattı, Orhan, Serdar, Bienvenu ise vasatın bile altında hep, bildiğiniz gibi!
İkinci yarının 15. dakikasında yapılanlar, sadece Stoch değil, bizim için de şaşırtıcı değişikliklerdi. En istekli oyunlarından birini oynayan Stoch ve genç Recep şu 90 dakikayı bitirmeliydi. Bu maç, nasıl olsa formalite değil miydi! Bienvenu’nün kazanılacak bir tarafı mı var sanki! Nasıl gelmişse gelmiş, ancak Fenerbahçe gibi büyük hedefleri olan bir futbol takımı, vasatın altındakilerle o hedeflere ulaşamayacağını artık görmeli!
‘’Güzel maçtı‘’
Kayserispor ise tıpkı Avrupa rakipleri gibi, Sarı-Lacivertliler’i yenmek için sahadaydı. Hem de savunmasını çok önde kurma riskini alacak kadar. Fenerbahçe’nin rakibinin bu açığından faydalanamaması, kalabalık geldiklerinde topu çabuk kullanamaması ve uzaktan şut denememesi sonucu, ilk yarı golsüz sonuçlandı. Tolga Özkalfa’nın da her iki takıma adil davranması, ilk yarının az pozisyonlu, ancak keyifli geçmesini sağladı. Baroni, Meireles ve Caner misafirde, Abdullah ise ev sahibinde bu yarının en etkisiz elemanlarıydı.
İlk yarının uyur-gezeri Baroni 46 ve 56. dakikalarda maçın adamı olma, Fenerbahçe de üç puanı kazanma şansını kaybetti! Baştan sona çok keyifli geçen futbol mücadelesinde, ikinci yarı gol kaçırma yarışı ile geçti.
Tabelada 38. dakika görüldüğünde Kayseri, 61. dakika göründüğünde ise Trabzon lehine tezahürat yapılması bize çok anlamlı geldi! Maç öncesi Sarı-Lacivertliler’e saldıranların gerçek Kayserili olmadıkları ve olayların organize olduğu belli. Kayseri emniyeti bu olayın üzerine ciddiyetle giderek hem bu çirkin organizasyonu örgütleyenleri hem de katılanları ifşa etmeli. Bu gidiş hayra alamet değil! Bu provokatörler engellenmezse, çok daha üzücü olaylar yaşanacak gibi!
‘’Hayırlısı‘’
Sporcu dediğin, her maçı hatta her antrenmanı tam randımanıyla ciddiye alarak değerlendirmeli. Maç, rakip, toplu, topsuz antrenman falan seçmemeli. Mesela son haftalarda kendine gelmeye başlayan Sezer, eğer rakip seçip böyle ciddiyetsiz oynayacaksa, maç öncesi hocasına bunu söyleyip affını istemeli. Hiç hoş değildi, dünkü hali!
Topuz sakatlıktan çıkmış, Semih zaten eskisi gibi değil artık, Serdar da malum; ya Özgür, Salih gibi gençlere ne demeli. Kaptanları Selçuk, Egemen, Orhan kapasiteleri yettiğince oynamaya çalışırken, sanki biraz pasif kaldılar gibi! Krasiç’in de sadece ‘K’si kalmış ne yazık ki! Bazılarının dün akşamki randımanlarını gördükten sonra, Kocaman’ın oyuncu tercihlerini de artık pek fazla eleştirmemeli.
Serkan’ın formu ve hazır oluşu ise, takımı için sevindirici. Hiç şüphe yok, Fenerbahçe’nin turu geçmesindeki ilk neden kalecisi.Kapasitesini zorlayarak oynayan Pendikspor’da, başta Caner, Abdullah, Evren ve Salih öne çıkan isimlerdi. 1999’da Sarı-Lacivertliler’i elediğinde ikinci sırada olan Kırmızı-Beyazlılar, lig sonunda küme düşmüştü.
Şimdi 10. sıradalar, elenmeleri belki de daha iyi!
‘’Adam gibi!‘’
Çubuklular Stoch’la yine bir kişi eksikti. Zaten orta alanda Topal ve Baroni üretimden yoksunken bir de eksik oynamak kolay değildi! Bu şekilde hücumda etkili olmak, pozisyon üretebilmek zordan öte, mucize gibiydi.. Ya da Kuyt ve Sow gibi!
Sarı-Lacivertli cephede, varsın ters ayaklı olsun, Stoch’un şu haline katlanmaktansa Topuz seçeneği mutlaka düşünülmeli! Baroni yerine de Sezer, Recep, Salih, vs..
Ve Fenerbahçe ikinci yarıda esti, geçti. Bize göre yanlış adam çıkarılmış da olsa, Sezer girdikten sonra işler tamamen değişti. Aslında ikinci yarıya Sezer’le başlanmış olsa sanki daha iyiydi. Sonra Topuz girip, Stoch da çıkınca, her iki takım 11’er kişiyle mücadeleye devam etti!
Tıpkı hafta içi olduğu gibi, dün de Sarı-Lacivert’e gönül verenler için güzel geçti. MHK, PFDK ve TAHKİM’in hali ortadayken, artık Çubuklular’ın maçlarında hakemler hakkında boşa kelam edilmemeli! Çeneye de yazık, klavyeyi tuşlayan parmaklara da!
Ayrıca, sahadakiler ve kulübedekilerin sportmence geçirdiği bir futbol akşamıydı. Her iki kulübede de, küfürlerle beddualarla çirkinleşmeyen, örnek alınacak iki tane adam gibi teknik adam vardı...
‘’İşte bu lan!‘’
Yalnız, 30. dakika belki de maçın en önemli anlarından biriydi! Taç çizgisinin hemen üzerinde Caner’e faul yapan Abdullah, kendi dilinde sanırım, “Has.. bu mu faul lan!” dedi. Hakem Atkinson bunu duymuş olsa muhtemelen Caner’i oyundan atar, Kanarya son 60 dakikaya bir kişi eksik devam ederdi!
Rakibi bir kişi eksik bırakılmamış ev sahibi ikinci yarıya fena halde baskılı girdi.
1. baskı, 2. baskı, 3. baskı...
60. dakikadan itibaren piyasaya çıkar gibi düşünüyorduk, ancak Fenerbahçe ikinci yarının tamamında yok sattı!
Meireles ve Topal başta olmak üzere, kazanılan topların iyi kullanılmaması, topun ileride tutulamaması stresi artırdıkça artırdı. Neyse ki bu kez, Kadıköy’deki kötü son yaşanmadı. Sarı-Lacivertliler yıllar sonra bir Fransa deplasmanından istediğini alarak ayrıldı.
Avrupa Kupaları’nda iki günde; kadın voleybolda A. Kieldrecht’i 3-0, erkek voleybolda T. Constansa’yı 3-2, kadın basketbolda Arras Pays d’Artois’i 88-59, erkek basketbolda U. Olimpija’yı 85-68 ve futbolda Olympique de Marseille’i 1-0 yendi Sarı-Kanaryalar. Fazla söze gerek yok; beşte beş... İşte bu, ne de olsa Fenerbahçe Spor Kulübü...
‘’Düdük işte!‘’
Ülkemizde futbol böyle bir oyun işte! Kimileri zart-zurt penaltı atar, birilerinin adı ‘taklacı’ya çıkar kimse sesini çıkarmaz, çaldıkça çalar düdükler! Bazıları da hak ettiğini elde etmek bir kenara, haksızlıklar içinde mücadeleye devam eder.
Futbolu yakından takip ediyorsanız, çok iyi bilirsiniz. Hem futbolcular hem de teknik adamlar tarafından, küfür hatta beddua çok sık kullanılır ülkemizde. Bunu, sahaya yakın oturuyorsanız tribünlerden bile duyabilir ya da televizyondan dudak okuyabilirsiniz. “onu çekme, bunu çek” diyerek pipisini işaret eden sözde elitleri de çok iyi bilirsiniz!
Ancak, ne hikmetse, bazılarının apaçık küfür, hakaret ve bedduaları görmezden, duymazdan gelinir, bazılarının ki ise sanki özellikle beklenir! Caner ne zaman küfür etti, başı yere doğru ve iki elinin arasındayken ettiği küfrü kim, nasıl duydu Allah bilir!
Şunu belirtmekte de fayda var; Aykut Kocaman gibi bir adamı bile çileden çıkaran kararlar, asla saygı görmeyecektir!
‘’Bu da güzel‘’
Son birkaç maçtır, ilk yarıları boşa geçirme huyundan vazgeçmeye başlayan, geriye doğru daha az oynamaya çalışan Sarı-Lacivertliler ilk 45’in kesin hakimiydi. Gökhan’ın eski formuna yakın randımanı, Stoch’un oyunun içinde daha uzun süre yer alması, Çubuklular için sevindirici gelişmelerdi. Uzak şut denemeleri yerinde, net pozisyon üretme sıkıntıları ise hala devam etmekteydi. Belli ki, hücumda etkili ve ezber organizasyonlar yaratma konusu biraz daha zaman alacak gibi.
Dün akşam Bekir’in iki kez ileri çıkışıyla yaratılan tehlikeler de Çubuklular için çok önemli ve değerliydi. Hedefleri yüksek olan takımlar, stoperleriyle böyle sürpriz tehlikeler üretebilmeli.
Gökhan, Stoch ve Bekir’in hareketlilikleri, oyuna katkıları derken, bir de Sezer’den gol geldi. Bu da, en az kazanılan üç puan kadar değerli. Uzun maratonda Sezer, Recep, Salih, Özgür gibi fazla şans bulamayan oyuncular da, bu takımın bir parçası olduklarını saha içinde forma ıslatarak, savaşarak öğrenmeli...