Arama

Popüler aramalar

‘’Ne güzel‘’

Sonra 10. dakikada Stoch tehdit oluşturdu rakip kalede ve maç o anda başladı. Sarı-Lacivertliler bu sezon ilk kez ‘erken kalkan çok yol alır’ın sanki farkındaydı. Bir dakika sonra Kuyt, üç rakibinin arasından tavana gönderdi topu. İster istemez düşündük, “Şu Kuyt’un basit pas becerisi, keşke son vuruşlarının yarısı kadar olsaydı!...

Meireles, sertliğin, kibarlığın, incenin, kabanın, yani iyi bir orta alan futbolcusunun nasıl olması veya oynaması gerektiğini bir kez daha gösteren kıvamdaydı. Yanındaki Topal da, dün son derece rahat, emin ve kararlıydı. Yüzünden bile belli oluyordu rahatlığı, güveni.

Hasan Ali solda ileri, geri, Sow ileride sağa, sola, gol için çok istekli ve kuvvetli, Baroni de ara sıra yaptığı gibi, bir yıldız kalitesindeydi.. Ve o da en az Sow kadar, gol için istekliydi. Yobo bildiğiniz gibi güven verici, Stoch çoğu kez olduğu gibi etkisiz, Gökhan da hâlâ formsuzluğun yetersizliğindeydi...
Her iki takım da nefeslerinden ve güçlerinden geldiğince baskılı oynamak niyetindeydi. AEL’in çabuk oynama arzusu ve bunu genellikle de başarıyor olması, karşılaşmayı güzelleştiren en önemli etkendi.

İlk maçta olduğu gibi, dün akşam da hem tribünlerde hem sahada centilmenlik en öndeydi. Sarı-Lacivertli taraftarlar ise, çoğu zaman olduğu gibi muhteşemdi.


09 Kasım 2012, Cuma 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Atan kazandı!‘’

Akhisar’ın gücü ve hedefi zaten belli. Emin ve Anıl’ın iyi oyunlarına, geriye yaslandıklarında iyi kapanmalarına rağmen hücumda üretici olamamaları, maçı çevirememelerinin ilk nedeniydi. Bir de yan top zafiyetleri var tabii. Golleri de zaten bu şekilde yedi.

Fenerbahçe’de sakatlıkların çokluğu yanında, bir de çok fazla sayıda futbolcunun uzun süredir formsuz oluşları dikkat çekici. Hele Gökhan Gönül’ün hali, gerçekten hayret verici. Bir sporcu nasıl bu kadar acemileşebilir! Yoksa, önünde Mehmet Topuz’un olmayışı mı, bu durumun asıl nedeni! Ya Stoch’a ne demeli! U-17’ye bile koysan, ne gücü yeter ne de nefesi!

..Ve ikinci yarıda, rakiplerinin sevdiği, bildiği Fenerbahçe geri geldi. Tatsız, tuzsuz ebegümeci! Garip ve uzadıkça uzayan paslaşmalar, futbolseverler için yine sıkıntı vericiydi. Ne organize bir atak ne yeterli yardımlaşma ne alan ne adam paylaşımı ne yaratıcılık, her şey yine rakibin gücü ve yeteneğine bırakılmış haldeydi. Gücü yettiğince bir şeyler yapmaya çalıştı Akhisar, ancak yetmedi. Kapasitesine göre son derece iyi, mantıklı ve sağlam bir kurguya sahip Yeşil-Siyahlılar, yolları da açık...

04 Kasım 2012, Pazar 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Yaşasın Cumhuriyet‘’

Karşılaşma, artık herkesin alıştığı üzere, Fenerbahçeli Cumhuriyet kadınlarının İstiklal Marşı gösterisi ile başladı. Sarı-Lacivert tribünler her zamanki gibi muhteşem, Çubuklular ise son zamanlarda sıkça görüldüğü üzere, vasatın bile çok altındaydı.

Gerçekten sıktı artık; boşa geçirilen kocaman ilk 45 dakikaları yazmaktan vazgeçme zamanı! Şunu sormalı; Fenerbahçe, futbolcularının çoğu formda olan, fizik gücü, nefesi yerinde, anlaşabilen, yardımlaşabilen, organize olabilen, etkili hücumlara sahip ve gerçekten ‘ekip’ kıvamına gelebilmiş bir takım mı?

Bu sezonki 17. maçını oynayan, aynı formayı, şortu, çorabı giyen, birlikte zaman geçiren, antrenman yapan, taktik çalışan futbolcular topluluğu hala bir ‘ekip’ değilse, bırakın başarı beklemeyi, seyredenlere en ufak bir haz bile veremiyorsa, bazı şeyler sorgulanmalı.

Bir ekip gibi davranan, oynayan, hücum edebilmek ve savunmak adına gerçekleştirebilecekleri planları bulunan Antalyaspor haklı olarak kazandı.

Son derece soğukkanlı ve dengeli olan Mete Kalkavan ise, karşılaşmayı neredeyse hatasız tamamladı.

30 Ekim 2012, Salı 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Sadece puan!‘’

İlk yarıyı ele alalım mesela! Fenerbahçe’nin futboluyla ilgili ne yazabilir bir yorumcu ya da ne konuşabilir bir futbolsever! Oturmuş bir yapı ya da işleyen bir sistem var mı? Organize ataklar, yerinde ve zamanında, çoktan tanıması gereken takım arkadaşına verilen ölçülü paslar var mı? Duran top, yürüyen top, koşan top var mı? Kanat var mı, ciğer var mı, yürek var mı? Kaleci ve geride duran dörtlüden başka yerlerde, belli bir işleyiş ya da oturmuşluk var mı? Fazla derinlere inmeye gerek duymadan, şu sorulara verilebilecek, “haksızlık yapıyorsun” cevabı var mı? Varsa eğer, pardon...

Artık klasikleşen, boşa geçirilmiş kocaman bir 45 dakikanın ardından, ikinci yarı rakibin tamamen kapanması sonucu, oyun iyice çekilmez hale geldi. Egemen’in kafası ise, Sarı-Lacivert’e gönül verenlerin “goooll” sevinci ile kazanılan Fenerbahçe ve ülke puanından başka bir şey değildi.
Kasım ayına doğru ilerlerken, çok sayıda futbolcunun birden formsuz olması, oldukça dikkat çekiciydi! Kuyt’ın sözleşmesinde, “sakat değilse her maçta banko oynar” diye bir madde olmadığını tabii ki biliyoruz. Ancak, son maçları dikkate aldığımızda, aklımıza böyle bir ironi yapmak da geldi!

26 Ekim 2012, Cuma 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Önemli!‘’

Aynı takım, baskıyı gördüğünde savunma ve orta olandan bir adım öteye gidemiyor. Bu dakikalarca sürüyor, gol yemesinin an meselesi olduğu açıkça görülüyor. Teknik kapasitesi düşük savunmasının oyunu geriden iyi başlatması zaten olanaksız, bu biliniyor. Ancak, orta alandan top alınarak ya da başka bir çare üretilerek, bu baskı bir türlü geçiştirilemiyor. Genelde hep böyle zaten, dün Bursa’da da görüldüğü gibi. Bir çözüm üretilemezse, Çubuklular’dan başarı beklemek fuzuli!
İkinci devre de, daha iyi organize olan, yardımlaşan, pozisyon bakımından daha üretici olan Bursaspor’un oyun üstünlüğü ile geçti. Son haftaların donuk kalecisi Volkan, Sarı-Lacivertliler adına kazanılan tek puanın gerçek sahibiydi.
Ev sahibinin, ikiye birler, ara paslar, şutlar ile etkili olduğu dakikalarda, misafir takımın oyuncuları, top kaybetme yarışı içindeydi! Her iki golde de, son vuruşlar gayet temiz ve güzeldi! Böylesine etkisiz, bilinçsiz ve hala ekip olamamış olan bir takımın, hem de dış sahada kazandığı puan, altın gibi değerli.
Batalla, sahanın en etkili elemanı olarak öne çıkarken, Kuyt, sahanın en etkisiz elemanı gibi geldi. Kaç km. koştu acaba? Biliyorsunuz, futbolda her şeyden önce, koşu mesafeleri çok önemli!

21 Ekim 2012, Pazar 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Samanyolu‘’

Fenerbahçe de aynı şekilde karşılık vermek niyetindeydi. Ancak, sadece baskı ile yetinmekle kalmayıp gol için üretici olmayı da düşünmekteydi; tüm takım olarak hem de. Kartal’da bunu en çok düşünen ise Fernandes’di. Bir tarafta çok adam, diğerinde tek adam olunca, doğal olarak üstünlük Kanarya’ya geçti!

Karşılaşmanın başında hücum ederken, sanki 2-4-4 gibi saldıran, ilk golden sonra biraz tedbirli davranıp sanki 4-4-2 ile yaslanan ve kanatları rakibinden çok daha iyi kullanan Fenerbahçe, öne geçmeyi fazlasıyla hak etti. Çubuklular’ın Fernandes’i tatlı-sert yıldırma çabası, Gökhan’ın Uğur’a baş kaldırışı ve Caner’in kaybettiği topları yılmadan geri kazanışı, Baroni’nin “ben gerçek bir yıldızım” edasıyla oynayışı, derbinin öne çıkan hikayeleriydi.

Tribündeki Fenerbahçeliler ise, yine ve her zamanki gibi şahaneydi. Atılan gollerden bile güzeldi. Acaba bundan böyle Sarı-Kanaryalar’ın maçlarını sadece kadınlar ve çocuklar mı seyretmeli. Rahmetli Berkant’ın “Samanyolu” şarkısı, ancak bu kadar güzel söylenebilir, bir takıma ancak bu kadar destek verilebilirdi.

Beşiktaş’a gönül verenler de bu yenilgi için asla üzülmemeli. Bu, “Feda" senesi.

08 Ekim 2012, Pazartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Si(s)tem!‘’

Aslında bunu başardı da. Ne var ki, Türk futbolunun geleneksel zaafıyla daha ilk tehlikeli rakip atağında, arka direğe yapılan bir ortada topu kalesinde görüverdi.

Deplasman fobisi sahibi Çubuklular, mücadele etmeye çok çalışmalarına rağmen, ilk devrede bir türlü organize ve net pozisyonlar üretemedi. Neyse ki, uzaktan etkili şutlar çekebilecek futbolculara sahipti ve onların becerileriyle hak ettiği bir sonuçla soyunma odasına gitmeyi becerdi. Hücumda yeterince etkili olamamalarının başlıca nedeni, öncelikle Kuyt ve Sow’un pas beceriksizliğiydi! Yoksa, güçsüz rakibi karşısında son bölgeye kadar rahatça gidebildi.

İkinci devreye de aynı anlayışla baskıya fırsat tanımamak amacıyla başladı Sarı-Lacivertliler. Zayıf rakipleri karşısında bunu sahaya yansıtmayı bildiler. Pas ve geriden oyun kurma becerileri düşük iki stopere ve Topal’ın etkisizliğine rağmen, ilk kez bir resmi futbol mücadelesinde hem de deplasmanda bir Alman takımını yenmeyi başarabildiler.

Volkan, Gökhan iyiydi, Caner, Meireles çok iyiydi, Baroni şaşılacak derecede iyiydi. Fenerbahçe’nin galibiyeti, şu sıkıntılı dönemde ona gönül verenler için bulunmaz bir nimet gibiydi.

Kimse kızmasın sakın; Marsilya maçında Kanaryalar’a gönül verenlerin efsanesi oyundan çıkarılmamış olsaydı, gruptan çıkmak şimdi garantiydi!

05 Ekim 2012, Cuma 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Bitti!‘’

İlk yarı bittiğinde, Yobo, Egemen, Topal ve Meireles dışında, “şu da iyiydi” denilebilecek tek adam yok Çubuklular’da. Sow, Stoch ve Hasan Ali ise, formsuzların önde gidenleri. Sow’unki bir maçlık değil tabii. Sarı-Lacivertliler’e geldiğinden beri, her şeyi Allah’tan bekliyor gibi! Sen bir şeyler yapacaksın ki, Yaradan da karşılığını verecek. Müslüman adamsın, kimse sana bunu öğretmedi mi! Bir de arkadaşlarına sürekli fırça atıyor, psikolojisi de bozuk sanki!

Alex’in vasatın en altındaki hali bile en az iki tehlike anlamına geldiğine göre, ikinci yarıda Sow ve Stoch başta olmak üzere pek çok oyuncu değiştirilebilirdi. Takımını en yakından tanıyan Aykut Kocaman, Alex ile Stoch’u tercih etti. Sow da şovuna devam etti, az çok anlayan herkes seyretti!

“Krasiç nerede?” derken, Meireles’in yerine 76’da oyuna girdi. Ligimizin en az bir gömlek üstünde olduğu birkaç haftada anlaşılan Meireles’in yerine!

İki haftadır koruyan melekler de, “ayıp olacak” diye son dakikalarda Fenerbahçe’yi terk etti. Bitti!

30 Eylül 2012, Pazar 12:00
YAZININ DEVAMI